Ülkemiz ekonomisinde oldukça önemli bir yeri bulunan Reel Sektörün yaşadığı sorunların başında, her geçen gün artan finansman maliyetleriyle, bankaların kredi vermemesi gibi sorunları geliyor. 

Halen artmaya devam eden Enflasyondan dolayı da işletmelerin sermayeye olan ihtiyacı had safhaya çıkmıştır.

Bu olumsuzluktan dolayı da İş Dünyasının işletme sermayesine olan ihtiyacı yaşamsal bir sorun halini alıyor.

Söz konusu sorunla ilgili İş Dünyası temsilcileri, Yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin ve nihai olarak kalkınmanın taşıyıcı kolonu durumunda bulunan reel sektörün, krediye erişememe sorununun bir an evvel çözülmesi gerektiğini dile getiriyor.

Anlaşılan Enflasyonun yükselişinin önüne geçilememesi halinde, işletmelerin sermayeye olan ihtiyaçları da bir o kadar artacaktır.

Bu sorundan dolayı Reel Sektörün acil beklentisi olan finansmana ulaşılması uygun faiz oranlarıyla hızlı bir şekilde sağlanmalıdır.

Sürdürülebilir bir ekonominin olmazsa olmazı olan Reel Sektörün, krediye ulaşabilme sorunu bir an evvel çözülerek, Reel Sektör rahatlatılmalıdır.

Temmuz 2022 rakamlarıyla yüzde 80’e ulaşan yıllık tüketici enflasyonu ve yüzde 145 seviyelerine çıkan üretici enflasyonu ile karşı karşıyayız.

TÜİK verilerine göre enflasyon, Temmuz ayında yüzde 2,37 artarken, yıllık yüzde 79,6 olarak belirlendi.

Yurttaş olarak en çok etkilendiğimiz alışverişlerimizin yıllık fiyat artışı yüzde 175,9’a yükselirken, yılın ilk yedi aylık dönemindeki toplam artış ise 85,3’e ulaşmıştır.

Geçen yıl 100 liraya alınabilen aynı ürünlerden oluşmuş bir gıda sepeti için bu yıl Temmuz ayında 275,9 lira ödüyoruz.

Diğer taraftan Enflasyonu besleyen ve Kur-Enflasyon sarmalına neden olan döviz kurları temel makro olarak halen yaşadığımız sorunların başında yer almaya devam ediyor.

Ekonomi yönetimi, yüksek enflasyona rağmen geleneksel politikaların dışına çıkarak, peş peşe faiz indirse de, piyasa faizlerinin politika faizini takip etmeyerek aksine hızla yükselmesi sonucunda, iş dünyası şu anda yıllık ortalama % 45-50’lere varan ticari kredi faiz oranlarıyla ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Yaşadığımız ve yaşamaya devam ettiğimiz Makro Ekonomik sorunlarımızın çoğu konjonktürel değil, yapısaldır.

Son aylardaki hızlı fiyat artışlarıyla birlikte, yaşanılan tedarik sorunları karşısında üretimini ve faaliyetlerini aralıksız sürdürebilme kaygısı yaşayan firmaların, üretim maliyetlerine katlanarak stok bulundurmaları stokçuluk olarak değerlendirmemelidir.

Konuyla ilgili görüştüğümüz iş dünyası temsilcileri ve üreticilerimiz,  kendilerinin stokçulukla suçlanmasından dolayı son derecede rahatsızdırlar.

Ortak görüşleri kendilerinin yerine üreticilerin koymaları ve empati eksikliğinden dolayı kaynaklandığını ifade ediyorlar.

Elbette üreticiler, kanunların izin verdiğini çerçevede stok yapmalıdır. Ürettiği ürün stokunda yasaların ön gördüğünün dışına çıktığında, gerekli cezayı yaptırımlara maruz kalacaktır

Konuyla daha iyi anlamanız için stokçuluk nedir sorusunun cevabını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir malı, ürünü depolayıp fiyat artışını beklemek stokçuluktur ve aynı zamanda bir suçtur.

Bu anlamdaki Stokçuluk ahlaki olmadığı gibi vicdanide değildir.

Eğer bir mal depoda bekletiliyor ve raflardaki ürün azaldıkça yerine konuyorsa malın miktarı ne olursa olsun, mal satışa açık olduğu için stokçuluk yapılmış sayılmaz. Çünkü depodaki mallar satışa çıkmayı bekliyordur.

Burada asıl sorun fırsatçılık yaparak, ürettiği ve sattığı bir ürünü daha pahalı satmak için deposunda stoklamaktır.

Zaten Fırsatçılık yapanın cezası ağır olacaktır. Koronavirüs salgını nedeniyle Meclis'e sunulan ekonomik tedbirleri içeren kanun teklifinde değişikliğe gidilmiştir.

Buna göre, fahiş fiyat uygulayanlara 100 bin TL'ye, stokçuluk yapanlara da 500 bin TL'ye kadar ceza kesilmektedir.

Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapamayacaktır.

Piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamayacaktır.

Kaldı ki fahiş fiyata bir ürünü satabilmek için stok yapmak iyi niyetli bir davranışta değildir.

Elbette yetkili kurumlar ve devletimiz stokçuluk yapanlara gerekli cezayı yaptırımları da uygulayacaktır.

Son olarak iş dünyasının diğer bir talebi olan Kur Riskinin yönetebilmek için döviz bulundurmaları konusudur.

İhracatın ithalata bağımlılık oranının yüzde 70’lerin üzerinde olduğu ülkemizde, üretebilmek için birçok girdiyi ithal etmek durumunda olan üretici firmaların, kur oynaklığının yüksek olduğu mevcut ortamda, kur riskini yönetebilmesi için döviz bulundurmaları son derece olağandır.

Bunun yanında döviz borçlusu şirketlerin ödemelerinin düzenliliği açısından döviz varlığına sahip olmaları normal karşılanmalıdır.

Çoğu makro ekonomik sorunumuzun aslında konjonktürel değil yapısal olduğunu, kalıcı çözüm için yapısal reformlarda şarttır.

Öngörülebilir ve istikrarlı bir ekonomik iklim oluşturularak, piyasaya güven telkin edilebilmesi için, reformist bir yaklaşımla demokrasi-hukuk devleti-ekonomi sacayağının, öncelikle demokrasi ve hukuk devleti ayaklarının yerli yerine oturtulması burada büyük bir önem taşıyor.

Enflasyonun artışı, İşletmelerin sermaye olan ihtiyacını yükselttiğine göre, yapılacak olanda Reel Sektörün finansmana olan ihtiyacının biran evvel giderilmesidir. Yüksek olan enflasyonun frenlenmesidir.

Ne dersiniz sizce de böyle yapılması gerekmez mi?