Günümüzde tüketimi durmadan artan ve gelecekte de artmaya devam edecek olan enerji, şüphesiz en önemli ihtiyacımızın birisini oluşturmaktadır.

Dünya üzerindeki enerji kaynaklarına bakarsak, klasik ve alternatif kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılabiliyor.

Bu enerji kaynaklarının kullanım oranların ise; petrol yüzde 33,5, kömür yüzde 30,3, doğalgaz yüzde 23,7, hidrolik diğer yenilenebilir yüzde 8 ve nükleer enerji ise yüzde 5’dir.

Yenilenebilir enerji kaynakları da bugün klasik enerji kaynaklarına alternatif olarak sunulan kaynaklardandır.

Üretimden, tüketime kadar hayatın her alanında kullanılan enerjiye olan ihtiyaç sanırım insanlık var olduğu sürece de hiç bitmeyecektir.

Hemen hemen bütün ülkeler enerji kaynaklarının azalması ve pahalı olmasından dolayı da enerjiyi tasarruflu kullanırken, yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor.

Yaşadığımız salgınla birlikte enerji, gıda, tarım, su ve yeşil çevre gibi önemi yeniden anlaşılan stratejik bir alan haline geldi.

Ülkemizde olduğu gibi, gelecekte enerji temininde sıkıntılar yaşamak için dünya genelinde de yenilenebilir enerji kaynaklarına da yatırım yapılırken, sürekli enerjinin tasarruflu kullanılması yönünde de ciddi çalışmalar yürütülüyor.

Güneş, rüzgâr, hidrojen, hidroelektrik ve jeotermalden oluşan enerji kaynaklar buna örnektir.

Doğada sürekli var olan yenilenebilir enerji kaynakların en önemli özelliği ise, yenilenebilir olmalarının yanı sıra doğaya da zarar vermemesidir.

Gelim enerjinin artmasına neden olan unsurlara, hızlı nüfus artışı, trafik yoğunluğu, kentleşme, sanayileşme ve sanayileşme de hatalı yer seçimi vb. karşımıza çıkıyor.

Aynı zamanda enerji tüketimin artması çevre sorunlarının giderek arttırırken, enerjiye olan ulaşımın artması gibi sorunu beraberinde getiriyor.

Bu yüzdende ülkemizde yaşanılan çevre sorunları, son yıllarda giderek artan bir oranda gündeme gelerek kamuoyunun ilgisini çekmeye de başlamıştır.

Bundan dolayı da günümüz yaşantısında vazgeçilmezliğinin yanı sıra üretim, iletim ve tüketim aşamalarında giderek artan çevre sorunlarını oluşturmakla birlikte, kamuoyunun tepkisini çekmektedir.

Diğer taraftan artan girdi maliyetleriyle birlikte enerji fiyatlarındaki yüksek oranlı artışlar, sanayiciyi ve iş dünyasının ciddi anlamda etkilerken, ayakta kalmasını da zorlamaktadır.

Doğalgaz fiyatlarındaki artışlardan yüksek oranda etkilenen bir diğer kesim de, elektrik enerjisi üreticileri ve vatandaş olarak bizleriz.

Salgın döneminde ve sonrasında yaşanan küresel enerji fiyatlarındaki artışın üzerine, Türkiye’de yaşanan kur şoku, doğalgaz ve elektrikte hesapların bozulmasına da neden oldu.

Hükümet uzun süre elektrik ve doğalgaz fiyatlarını, vergi ve BOTAŞ’a görev zararı oluşturarak kontrol etti.

Ama 2021’in son iki ayı ve 2022 ilik ayı Ocak’ta Doğalgaza yüksek oranlı zamlar yapılırken, sanayi kuruluşlarına da Ocak ayından itibaren bir yıl önceki aynı ay tüketimlerine göre ilave tarifeli bir artış sistemi de getirildi.

Sanayicinin Ocak 2022 itibariyle son 1 yıllık doğalgaz maliyet artışı, TL cinsinden yüzde 345 ile 568 oranında zamlandı.

Hükümet zaman zaman enerji fiyatlarının artışını süspanse etse de, sanayi kesim ve iş dünyasına olumlu anlamda etside az oldu.

Nitekim Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Kasım ayı sonu itibariyle bu şekilde kamunun vazgeçtiği gelirin 127 milyar TL’ye ulaştığını açıklamıştı.

Aralık ayında, her üç kaleme de yüksek fiyat artışları yapılmış ve akaryakıtta sıfırlanan maktu ÖTV tekrar alınmaya başlanmıştı.

Gelinen noktada sanayici ve iş dünyası temsilcileri; enerji fiyatların artmasıyla ürettiğini kaça satacağını, ihaleye girerken hangi fiyatı vereceğini tahmin üstüne yaptığı maliyet çalışması ile çıkarırken, doğalgaza gelen ekstra zam ile bu hesaplamalar içinden çıkılmaz bir hal aldığını ifade ediyor.

Petrol ve doğalgaz fiyatlarında yüksek oynaklığın görüldüğü kriz dönemlerine karşı, dayanıklılığı arttırmak ve fiyat istikrarını korumak ancak dışa bağımlılığı düşürmekle mümkün olacağı öngörüsü içindedir.

Sonuç olarak Türkiye'de yaygın olarak kullanılan fosil kökenli petrol, kömür, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının sınırlı olması, bu kaynakların kullanımında verimliliğin arttırılmasını ve yeni enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Elektrik üretiminde rüzgâr ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir kaynaklarının payının artırılması, Karadeniz’de keşfedilen doğalgazın sisteme verilmesi, nükleer enerji üretiminin başlaması, biyoyakıtların ve elektromobilitenin yaygınlaşması gibi gelişmeler ülkemizi yaşanılacak enerji krizlerine karşı dayanıklı bir ülke haline getireceği de bir gerçektir.

Yerli ve milli teknoloji hamlesiyle birlikte, enerjide bağımsızlığımızı sağlayacak yapısal dönüşüm süreci de çok önemlidir.

Bunun yanında üretim ve refah seviyesini etkilemeden enerji tüketiminin azaltılması ve enerji tasarrufu, daha güçlü ve rekabet şansı artmış bir ekonomi ve daha az kirletilmiş bir çevre içinde gereklidir.

Enerji açısından dışa bağımlılığın yarattığı olumsuz etkiler azaltılabilecek her türlü tedbirlere daha fazla ağırlık verilerek, enerji fiyatlarında bir denge oluşturması sanayiciyi, iş dünyasını ve vatandaşlar olarak bizleri rahatlatacaktır.

Ne dersiniz sizce de böyle yapılması gerekmez mi?