Dünyayı etkisi almış pandemi, bir yılı geçmiş kapalı kalmış ekonomiler, bir senedir hala gündemde olan maske, mesafe, hijyen,zorlanan ekonomiler ve dahası  turizm can çekişiyor, lokantalar, esnaf, tüccar, halk, işvereni, çalışanı herkesin zor zamanlar yaşadığı bu dönemde ekonomimizde çok ciddi zorluklar yaşanıyor. Zorlukların bir çok sebebi olmasıyla beraber bir çok da çözüm yolları mevcuttur. Her problemin bir çözüm yolu muhakkak vardır ve olmalıdır bakış açısıyla yola çıkarak ekonomimize bakınca neden çözüm bulunamıyor sorusu ile karşı karşıya kalıyorum. Son bir kaç seneye bakıldığında ekonomi gerçekten sıkıntılı ve üst üste değişen Merkez Bankası başkanları, değişen Hazine Bakanı gibi birilerine göre reform birilerine göre de ekonomiyi sıkıntılardan kurtarmak. Ekonomiyi ele alırken devletin yönetebileceği ve elinde olan iki temel unsur vardır. Bunlar maliye politikası ve para politikasıdır. Bu iki politika birbirleri ile uyum halinde olmalıdır ki piyasalarda istikrar olabilsin. İstikrarı yakalayabilmek içinde kurumların başkanları ilk başta istikrarlı olmalıdır ki piyasa ortamında güven yaratılabilsin. Örnek vermek gerekilirse; Amerika merkez bankası başkanı son bir yılda 3 sefer değiştirilse vatandaşın bu bankaya güveni ne kadar olur? Yani finansal istikrarı yakalayabilmek için öncelikle kurumların ve başlarındaki liderlerin istikrarı yakalayabilmesi gereklidir. Yabancı yatırımcı gözünden bakıldığında güven çok önemlidir. Zaten her işin başı güvendir ve güven olmadan hiçbir şey olmaz. Devletinde, vatandaşında, ticaretinde temeli güvene dayalıdır. Güven vermek de istikrardan oluşur ve istikrarı görenler güvenir. Temel olarak mantık buna dayalıdır. Piyasanın işlemesi de ekonominin çarkının dönmesi de tamamen güven kaynaklıdır. Fakat son dönemlerde ülkemiz ekonomisi için üzülerek belirtmek isterim ki güven vermekte ciddi zorluklar yaşıyor. Tıpkı freni boşalmış bir kamyon gibi benzetmesi yapıyorum çünkü değişen merkez bankası başkanları ve aranılan kan ve çıkış noktası bir türlü bulunamıyor. Evet ekonomimiz ciddi arayış içinde bunu görebiliyoruz ve umut ediyoruz ki en kısa zamanda aradığımızı buluruz yoksa bu şekilde ilerlemek bizi çok daha sıkıntıya sokabilir. Para politikasındaki çözümü Merkez Bankamızın başına gelen liderlerde bulmaya çalışıyoruz. Tabi gelen kişiler önemli fakat piyasanın gerçekleri var. Faiz artırsa bir dert artırmasa başka bir dert. Geçtiğimiz hafta merkez bankası faiz artırma kararı alarak politika faizini %17 den %19 a çıkarmıştı. Hali hazırda yüksek faiz oranına sahip olan ülkemiz de faiz iki yüz baz daha artırılarak enflasyon ile mücadele edilmesi ve bu mücadele de para politikasını yönetenlerin iddialı oldukları söylenebilirdi. Piyasalarda bu yönde aslında kısa vade de faizlerin yüksek olacağını beklentisinde ve uzun dönemde düşeceği kanısındaydılar. Aynı şekilde faizleri yükselterek döviz kuru düşürme ve aynı zamanda enflasyonla mücadele olacaktı...Fakat  tekrar değişen  Merkez Bankası Başkanı ile durum ne olacak? Değişimin sebebi acaba artırılan faiz midir? Yoksa gerçekten başka bir sebebi de var mıdır? Bana göre aslında değişim bir strateji olabilir. Şöyle ki; Artırılan faizle birlikte döviz kurlarının düşmesi beklenir ki düşme eğilimindeydiler fakat tehlike bu sefer düşen döviz kurları bu sefer ithalatı artıracak ve bir nevi döviz kaybı olacak. Aynı şekilde düşen döviz kurları ihracatı düşüreceğinden tekrar döviz kaybı olmasına sebep olacaktır. Türkiye'nin aslında temel ekonomik stratejisi ihracata dayalı bir ekonomi yaratmak olduğundan dolayı bu sebepten ötürü yüksek faizle düşen kurlar aynı zamanda bu stratejiye de ters düşmektedir. Dolayısıyla düşük faiz enflasyon ile mücadelede katkı sağlarken diğer yandan ihracat azalacağından hem döviz kuru hem de faizin birlikte artması için belki de Merkez Bankası başkanının da değişmesi gerekiyordu diyebilirim.