Eğitim, Ülkemizin en önemli meselesi olduğundan her daim gündemde olmaya devam edecektir. Eğitimin: sosyal, kültürel, pedagojik, mesleki, istihdam, ekonomik, ahlakî  vs. yönleri bulunmakla birlikte bir haberden mülhem   ekonomi ve istihdama dair yönünü yazımıza konu edeceğiz.

Haber şöyle: Yalova'daki bir lise 2021 yılı yaptığı ciro, fabrikalarla yarışır düzeyde. Sanayi sektörünü nitelikli eleman yetiştirmek için teorik eğitimin yanı sıra pratik eğitimler veren lise yönetimi, ürettiği ürünlerin pazarlamasını da yaparak okulun fabrika gibi çalışması neticesi salgın hastalığa rağmen yurt sathında bir çok siparişe cevap vererek cirolarını artırdıklarını anlatmış. İşte bu… Öyle inanıyorum ki buradan mezun olanlar hemen piyasada istihdam olunacak veyahut kendi işlerini kurarak ekonomiye ve istihdama katkıda bulunacaklardır.  Bu okul örneğinden yola çıkarak işsizlik rakamlarından üniversite mezunlarının işsizlik oranının diğer ana kütleye göre daha yüksek çıkması üzerinde derin derin düşünmeliyiz. İşsizlik, tüm gençlik için büyük bir tehlikedir; bir de mezun işsizlik bunun katmerlisidir. Üniversite mezunu işsiz gencin halet-i ruhiyesini göz önüne getirelim: 20’li yaşlara gelmiş, onlarca sınav ve ailesine ağır masraf ile eğitim hayatı sonunda gelinen nokta bir hiç mesabesinde... Eğitim safhasında çeşitli namlarda onca insan “seni eğitiyorum” diye hayatına girmiş-çıkmış… Artık ne arayan var ne soran ne de bir sorumluluk alan...Ve hâlâ aile desteği ile hayatını idame ettiriyor.

Yıllar önce birçok kuruluştan temsilcilerin bir araya gelmesiyle geniş katılımlı bir ARGE projeleri geliştirme toplantısına katılmıştım. Önemli bir üniversiteden bir profesör ile aynı gruptaydık. Hoca, üniversitede çalıştığı bir çok projeden bahsederken “Hocam, bunları piyasaya arz ettiniz mi? Para veren var mı” diye sormuştum. Cevap tahmin ettiğiniz gibi menfi idi. Yine hatırladığım bir  diğer toplantıda Japon heyetine niçin Uzay Teknolojilerinde varlık göstermedikleri sorulmuştu. Cevap ilginçti:” Kime ne satacağız” orada demişlerdi.  

Evveliyatından beri buna benzer tartışmalar  sanat alanında da yapılmıştır: Sanat toplum için mi Sanat için mi? Evet bence tüm eğitim kurumları için eğitim: sınıfla okulla sınırlı olmamalı, saha yani piyasada (üretimde-pazarlamada-ticarette) , sosyal sorumluluk projelerinde olmalı ve hatta  yurt sınırlarını aşmalı…  Mevcut durumda, sadece staj için bile yer bulmak hayli güç. Ve stajın nasıl yapıldığı, kalitesi, meselenin diğer tarafı…Aslında her zaman önlemek , sorunu çözmekten daha kolay ve az maliyetlidir; o halde  işin ilk planlama safhasında nazarî(teorik) eğitimin yanında mutlaka amelî-üretim-pazarlama-ticarî  boyutlarıyla  reel ekonominin içinde tümleşik (entegre)  eğitim sistemine geçilmelidir. Böyle eğitim kurumları yok değil ancak pek azdır ve çoğalması için kişisel gayretlerden ziyade makro planlamaya ihtiyaç vardır.

Bu dönüşümün öznesi,  yetiştiriciler yani hocalardır. Dolayısıyla, yeni kanunu çıkarılan  uzman öğretmenlik,  baş öğretmenlik dahil yüksek öğretimdeki  doktorluk, doçentlik, profesörlük  gibi kariyer kademelerine erişim  sadece hizmet yılı, sınav, tez  ile değil bu tür faaliyetleriyle de değerlendirilmeli, kaynak ayrılmalı değil mi?

Eğer bu başarılırsa ne olur? Piyasa ihtiyacı olan elmanı, girişimciyi bulur. Eğitim  : ödenek, personel yetersizliği çekilen, kaynakları yutan, yük, kambur değil; kendi kaynağını kendi sağlayan kendi ayakları üzerinde duran, özerk, bağımsız, dünya standartlarında saygın kurumsal bir yapıya dönüşür.

Doğru soru, doğru cevabı beraberinde getirir: Eğitimimizin piyasa değeri ne?