Konya’da eğitim denince akla gelen ilk kurumlardan biri olan Diltaş Eğitim Kurumları’nın kurucusu, vizyoner eğitimci ve örnek insan Ali Ataman, ardından iz bırakan bir miras bıraktı. Hayatı boyunca sadece bilgi değil, aynı zamanda değerler inşa eden Ataman, eğitim dünyasında derin etkiler yarattı. Onun yol arkadaşları, dostları ve evlatları, Konya Yenigün'e konuşarak hem Ali Ataman'ı hem de ardında bıraktığı güçlü insan ve eğitim modelini anlattı. Her biri, onun çalışkanlığı, ilkeleri ve insan ilişkilerindeki zarafetine dair unutulmaz hatıralar paylaştı.
‘İNSAN SARRAFIYDI, MERHAMETLİYDİ, HERKESİN GÖNLÜNDE YER ETTİ’
Merhum Ali Ataman’ın kardeşi Kemal Ataman, ağabeyini kaybettikten sonra duyduğu üzüntüyü ve onun hayatındaki izlerini şu sözlerle anlattı: “Ali Ataman vefat ettiğinde, bizim bile tahminimizin çok üzerinde büyük bir cemaat Hacı Fettah Camii ve mezarlık alanını doldurmuştu. Bu tablo, onun ne kadar çok insanın kalbine dokunduğunu gösteriyordu. “Hayatı boyunca birçok sıkıntı yaşamış, nice insan tanımış ve çileli bir hayat sürmüş ama sonunda Allah-u Teâlâ’nın lütfuyla güzel günler görmüş bir insandı. Onun en belirgin özelliği, insanların dış görünüşüne bakmadan onlara insan olarak yaklaşmasıydı. Aramızda 15 yaş fark olmasına rağmen bana hiç kızdığını hatırlamıyorum. Belki ben ona kızmışımdır, ama o bana asla. Toleranslı ve müsamahakârdı.1980’den sonra ülkemizin büyük mutasavvıflarından Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin kasetlerini dinlemeye başladı. İstanbul’da öğrenci olduğum dönemde ona dört kaset göndermiştim. Dinledikten sonra hayatı değişti. Daha sonra Mehmed Zahid Kotku’nun halefi olan Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan hocamızla tanıştı. Birlikte birkaç defa hac ve umre yaptı. Konya’ya geldiğinde evimizde misafir etmişti. Onun etkisiyle dini yaşantısında büyük bir dönüşüm yaşadı. Günlük ibadetlerini, zikrini ve Kur’an-ı Kerim okumayı asla aksatmazdı.”
‘HAYIRSEVERDİ, MERHAMET SAHİBİYDİ’
Ağabeyinin hayırsever ve merhamet sahibi olduğunu ifade eden Ataman sözlerine şöyle devam etti “Hayır ve hasenata çok önem verirdi. Anne-baba duasını çok almış bir insandı. İnsanların sıkıntılarını gördüğünde hemen yardım etme isteği uyanırdı. Mazlumun, hastanın, garibin yardımcısıydı. Öğrencilere, ihtiyaç sahiplerine ve aile içi sıkıntı yaşayan özellikle mağdur kadınlara yardım ederdi. Devletimiz ve kurumlarımız o dönem bugünkü gibi gelişmiş değildi. O yıllarda özellikle gariban, Çaresiz insanlara sessizce yardım ederdi. Kimsenin haberi olmadan zor durumda olanlara destek verirdi. Talebeleriyle bile bire bir ilgilenir, onların geleceği hakkında tavsiyelerde bulunurdu.”
ÇOK YÖNLÜ, ZEKİ VE SADE BİR DEVLET ADAMIYDI
“Öğrencilik yıllarında Konya’nın en önemli belediye başkanlarından merhum Ahmet Hilmi Nalçacı’nın sekreterliğini yapmıştı. Daha sonraki yıllarda Yılmaz Kulluk ve Mehmet Keçeciler dönemlerinde belediyede aynı anda 2-3 müdürlüğü üstlenmişti. Hesap İşleri Müdürlüğü’nün yanı sıra Personel Müdürlüğü, İktisat Müdürlüğü, Zabıta Müdürlüğü gibi görevleri birlikte yürütürdü. Maliyeciydi, Mali İktisadi İlimler Akademisi mezunuydu.”
TATLI DİLLİ, NASİHAT EDEN, DEDİKODUDAN UZAK DURAN BİRİYDİ
Merhum Ali Ataman’ın tatlı dilli, nasihat eden, dedikodudan uzak duran biri olduğunu ifade eden Kardeşi Kemal Ataman, “Tatlı diliyle hem yakın çevresine hem yeğenlerine hem de onların çocuklarına nasihat ederdi. Dedikodudan hoşlanmazdı, gıybet etmezdi. Etkili bir kişiliği vardı ama bunu gösterişle değil, tevazu içinde yaşardı. İlk defa onunla tanışan insanlar bile etkilenirdi. İstanbul’dan Konya’ya birlikte gittiğimiz bazı dostlarım, onu sadece bir kez görmelerine rağmen çok etkilendiklerini ifade ettiler. Vefatından sonra bile beni arayıp 'Gerçekten mümtaz bir insandı' diyenler oldu. Son zamanlarında, ‘Ben Allah’a güzel kulluk yapamadım. Halim ne olacak? Nasıl hesap vereceğim?’ diyerek gözyaşı döktüğüne şahidiz. İçten bir şekilde Allah’a yönelmişti. Milletimize, vatanımıza, dinimize, kültürümüze bağlı; insan sevgisiyle dolu bir insandı.”
‘HER KESİMDEN İNSANLA GÖNÜL BAĞI VARDI’
Merhum Ali Ataman’ın her kesimden insanla gönül bağı olduğuna dikkat çeken kardeşi Kemal Ataman sözlerini şöyle tamamladı, “ “Valilerden emniyet müdürlerine kadar birçok bürokrat onu sever, ziyaret ederdi. Siyasetçiler, milletvekilleri, parti temsilcileri ona danışır, ondan nasihat alırdı. Lüks merakı yoktu. Hep personeliyle aynı yemeği yerdi. Çocukluk ve gençlik arkadaşlarından sıkıntıya düşen olursa hemen yardım ederdi. Ağabeyim her yönüyle iyi bir insandı. Allah rahmet eylesin. Bizlere de onun gibi güzel bir insan olmayı nasip etsin.”
‘BABAM HEM ÖRNEK BİR BABA HEM DE LİDERDİ’
Diltaş Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Bozkurt Ataman, vefat eden babası Ali Ataman babasının hem örnek bir baba, hem de liderlik yönüne dikkat çekti.
‘İÇİNDE FIRTINALAR TAŞIRDI AMA HİÇ YANSITMAZDI’
Prof. Dr. Ataman, babası Ali Ataman’ın hayatı boyunca karşılaştığı zorlukları dışa hiç yansıtmadığını belirterek şöyle konuştu: “Ali Ataman, içerisinde birçok fırtına ve acı barındıran, ancak bunları dışa asla yansıtmayan mükemmel bir babaydı. İlk öğretmenimdi, annemle beraber. Ondan çok şey öğrendim. Annemle babam çok genç yaşta evlenmişlerdi. Biz babamla birlikte büyüdük diyebilirim. Hep dürüstlükten, insan kırmamaktan, dost kalmaktan bahsederdi. 'Size yapılan iyiliği unutmayın ama kötülüğü derhal unutun' derdi.”
‘KONYASPOR’UN ŞAMPİYONLUĞUNDAKİ MUTLULUĞUNU UNUTAMIYORUM’
Merhum Ali Ataman ile unutamadığı birçok anısının olduğunu ifade eden Ataman sözlerine şöyle devam etti, “Unutamadığımız birçok anı var. Konyaspor’un şampiyon olduğu günü hiç unutamam. Çünkü Konyaspor’un sahası bir sezon önce bir yıl kapatılmıştı. Babamın belediyede bulunduğu konumu sayesinde bu ceza altı maça indirildi. Daha sonra transferlerin yapılması için arkadaşlarıyla birlikte büyük çaba gösterdi. Hazırlık maçında 10-0 yenilen bir takım, ligin bitmesine altı hafta kala şampiyon oldu. O günkü mutluluğu hâlâ hatırlıyorum. Ekonomik durumumuzun iyi olmadığı bir dönemde, anneme doğum gününde hediye ettiği küçük bir tüp vardı. O zamanlar Aygaz ve Milangaz markaları vardı. Aygaz biraz daha pahalıydı, Milangaz ise mavi renkteydi. Babam, o mavi tüpü almıştı. Annemin gözlerindeki sevinci ve o küçük hediyenin anlamını hiç unutamıyorum.”
‘İLKLERİ ONDAN ÖĞRENDİM’
Hayatında ilkleri babasından öğrendiğini ifade eden Ataman, “İlk Kur’an-ı Kerim okumayı, siyaseti, ülke ve bayrak sevgisini, Allah sevgisini babamdan öğrendim. Aynı şekilde çocuklarıma da bu değerleri aktarmayı hedefledim. İlk ticaret deneyimimi de onunla yaşadım. Bu bana mücadeleyi, azmi ve helal lokmanın değerini öğretti.”
‘EĞİTİM EN ÖNEMLİ MİRASIYDI’
Babasının eğitime önem verdiğini ve uzun yıllar DİLTAŞ A.Ş’nin Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığını belirten Ataman şunları söyledi, “Babam eğitime çok önem verirdi. Bu yüzden iki fakülte, iki yüksek lisans ve bir doktora mezunuyum. 14 kitabım, yüzlerce ulusal ve uluslararası makalem, yaklaşık 2000 atıfım var. 150’den fazla ulusal ve uluslararası kongreye katıldım. 57 yaşında ikinci üniversitemi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladım. Üzerine işletme yüksek lisansımı yaptım. Kızım avukat, yüksek lisansını tamamladı. Oğlum İktisat ve İdari Bilimler alanında, yönetim ve organizasyon üzerine eğitimine devam ediyor. Doktor olan kızım, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda tez aşamasında. Eşimle birlikte çocuklarımızı eğitime teşvik ettik. Elhamdülillah, hepsi kişisel gelişimlerini sürdürüyor.”
‘ASIL SERVETİ SOSYAL SERMAYESİYDİ’
Prof. Dr. Ataman, babasının yaşamı boyunca kazandığı itibarı, karakteri ve toplumla kurduğu bağı ‘sosyal sermaye’ olarak tanımlıyor. Ataman, “Bir insanın parası, malı, mülkü, kıyafeti değil; sosyal sermayesi önemlidir. Babam bu anlamda çok zengindi. Çevresiyle, dostluklarıyla, itibarıyla örnek bir insandı. Ankara İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunuydu. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, Konya Belediyesi’nde İktisat Müdürlüğü, Zabıta Müdürlüğü, Personel Müdürlüğü, Hesap İşleri Müdürlüğü, Başkan Yardımcılığı ve Genel Sekreterlik görevlerinde bulundu. Konya Valiliği Mali İdareler Müdürlüğü’nden emekli oldu. Daha sonra Diltaş A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Onun hayatına birebir tanıklık etmiş biri olarak, çevresiyle olan ilişkilerini, siyasetten özel yaşantısına kadar olan samimiyetini çok yakından biliyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
‘BENİM KAHRAMANIM BABAMDI’
Merhum Ali Ataman’ın kızı Diltaş Eğitim Kurumları Kurucu Temsilcisi Yasemin Ketenci, babasına duyduğu derin sevgi ve minneti duygusal sözlerle dile getirdi. Bir evlat için “baba” kelimesinin taşıdığı güçlü anlamı vurgulayan Ketenci, babasını sadece bir ebeveyn değil, aynı zamanda hayatındaki en büyük kahraman, sırdaş ve dost olarak tanımladı. “Her sabah sesini duymak, akşamları gülümsemesini görmek dünyanın en büyük mutluluğuydu,” diyen Ketenci, babasının omuzlarının kendisi için bir güven limanı olduğunu ifade etti. Hayatının en büyük acısını babasının desteğiyle atlattığını belirten Ketenci, “Eşimi kaybettikten sonra çocuklarım için sadece bir dede değil, bir baba oldu. Bu hakkı asla ödenmez,” sözleriyle onun fedakârlığını anlattı. Ali Ataman’ın vefatının ardından duyduğu derin acıyı dile getiren Yasemin Ketenci, bir şairin şu dizeleriyle duygularını ifade etti:
“Bir baba öldü mü, bir insan ölmez sadeceHayatının anlamı ölür, mutluluğun ölür,
Hayallerin ölür, sığındığın ölür,
Dayandığın ölür, karşılıksız sevenin ölür,
Yüzündeki tebessümün ölür,
Sarıldığında rahatladığın, koskoca yürek ölür…”
Ketenci, babasının anılarının ve öğretilerinin bugün hâlâ çocuklarında, torunlarında ve öğrencilerinde yaşadığını vurguladı. “Ölüm, onu bizden almış olabilir ama sevgisini, anılarını, öğütlerini alamaz,” diyen Ketenci, babasından kalan en büyük mirasın “sevgi, cesaret ve onur” olduğunu dile getirdi. Sözlerini, babasının kendisine sık sık söylediği bir cümleyle tamamladı: “Ben hep seni izliyorum Yasemin’im.”
‘BABAM OLMADAN BEN OLMAZDIM’
Merhum Ali Ataman’ın kızı, Diltaş Düğün ve Kongre Merkezi Koordinatörü Naciye Funda Kul, babasını şu şekilde anlattı: “Derdimi, neşemi, hüznümü, mutluluğumu paylaştığım en iyi arkadaşım; hayatın anlamını ve tüm güzelliklerini öğreten insan, benim sevgili babam. Babam olmadan bugünkü ben olmazdım. Beni ve elinin dokunduğu yüzlerce genci yetiştirmenin mükafatı cennet olsun.”
‘BİR GÜZEL İNSAN: ALİ ATAMAN’
Diltaş Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanlığı Koordinatörü Sümeyra Doğan, uzun yıllar birlikte çalıştığı, “Ali Amca” diye anılan kurumun kurucusu merhum Ali Ataman’ı derin bir saygı ve sevgiyle andı. Doğan, Ali Ataman’ın yaşam enerjisiyle çevresindekilere güç veren, adeta ölümü yakıştıramadıkları bir karakter olduğunu vurguladı. Doğan, “Kıymetli büyüğüm, sayın patronum Ali Ataman Bey için gün gelip böyle bir yazı yazacağımı düşünmemiştim. Yaşam enerjisi o kadar yüksek bir kişiydi ki, ölümü ona konduramadım. Ama kendisinin de her zaman söylediği gibi, insan doğacak, yaşatılacak ve gün gelip ölecek, her daim bu idrak içinde yaşamımızı sürdürmemiz önemli. Diltaş Eğitim Kurumlarında yirmi beşinci yılımı çalışıyorum. Bu süre zarfında Ali Bey’i yakından tanıma şansım oldu. Ali Bey’i, eğitime gönül vermiş, çok zeki, feraset, basiret ve adalet sahibi, çok çalışkan, azimli, hırslı, sabırlı, gönül kırmamaya özen gösteren, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, başarılı olma arzusu çok yüksek, okullarındaki öğrencilerinin de her zaman başarılı olmasını isteyen, çok okuyan, çok araştıran, milli ve manevi değerleri kuvvetli, entelektüel bir kişi olarak tanımlayabilirim. Ali Bey, Konfüçyüs’ün “Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.” sözü misali işini çok severek yapardı. Okullara girerken sesiyle ortama kattığı enerji bunu gösterir, birçok kişide tebessüme sebep olurdu. Zenginliğine rağmen, mal, mülk, makam hepsinin geçici olduğunu dile getirir, mütevazi yaşamayı tercih ederdi. Kibirsiz ve samimi bir karatere sahipti. Kurumlarımızın her kademesinde çalışan çoğu kişi ile samimi iletişim kurmuş, onlara zaman zaman öğütlerde bulunup yol göstermiş, onlardan da fikirler almıştır. Benim yetişmemde de çok büyük emekleri olan, birçok konuda yardımını ve desteğini aldığım Ali Amcam, Diltaş’ın Ali Amcası, gidişin çok hızlı oldu. Her zamanki azim ve çalışkanlığınla öbür dünyaya da çok hazırlıklarla gittin, ibadetlerin makbul, mekânın cennet olsun inşallah…”
‘YERİ DOLDURULAMAYACAK GÜZEL BİR İNSAN’
Merhum Ali Ataman’ın 45 yıllık dostu ve yol arkadaşı Ali Rıza Kapcı, Ali Ataman’ı samimi ve duygusal sözlerle anlattı. Onu sadece bir dost değil, aynı zamanda maneviyatı güçlü, cömert ve örnek bir şahsiyet olarak tanımladı. Kapcı, Ataman ile 1980’li yıllarda, kardeşi Kemal Ataman aracılığıyla tanıştıklarını belirterek, “1980’lerde kardeşi Kemal Ataman vasıtasıyla tanıştık. 45 yıldır yakınlığımız, dostluğumuz elhamdülillah devam ediyordu. O yıllar Belediye’de etkili ve güçlü bir idareci olarak görev yapıyordu. 1989 da genel sekreter iken ayrılmıştı. Kısa süre vilayetteki çalışma sonrası emen olarak ayrılmış ve başarılı bir eğitim hayatının başlangıcı olarak Diltaş’ı kurmuştu. Yaklaşık 35 yıllık Diltaş başarısıyla Konya’nın en büyük özel eğitim kurumunu hayata geçirmişti. Ali Ataman, önce Allah’a layık kul olabilmenin gayreti içindeydi. Yakınlarını ve Diltaş camiasını maneviyatla dolu birer genç, vatanına bayrağını, milletini seven en kaliteli insanlar olarak yetiştirmenin gayreti içerisindeydi. Kabiliyetli, başarılı gençlerle ve aileleriyle yakından ilgilenir, onların daha üst seviyede yetişmeleri için her türlü desteği esirgemezdi. Elhamdülillah bu konuda başarılı ve örnek alınacak bir insandı. Çok önemli özelliği de kazandığını helal yoldan harcaması ve her türlü hayırlı işlerin içinde olmasıydı. Cömert bir insandı, yeri doldurulamayan güzel bir abi idi. Cömert insandı. Saymakla bitmeyecek cömertliklerinden sadece bir örneği. Her yıl Camiler ve Din Görevlileri haftasında yapılan programda din görevlilerine ev sahipliği yapması buna bir örnekti. Unutamayacağımız her zaman sevgi, saygı ve rahmetle anacağımız dost bir abi idi. Evlatlarını da aynı çizgi içerisinde yetiştirmiş, vasiyetini böyle yapmıştır. İnşallah başta Mehmet Ataman kardeşimiz olmak üzere, hepsi de aynı yolda hizmetlerini daha yükseklere taşıyarak devam ettireceklerdir.”
‘HAYIRSEVER VE EĞİTİMDE İZ BIRAKAN BİR İNSANDI’
Emekli Müftü Ahmet Özkan, Merhum Ali Ataman’ı şu sözlerle anlattı: “Benim bir kız torunum Diltaş Okullarında okurken Ali Bey ile tanıştım. Torunuma ve bizlere yardımcı oldu. Ondan sonra belli aralıklarla görüşmeye başladık. Ali Bey’i, gözleri yaşlı, ağırbaşlı ve yardımsever bir insan olarak gördüm. Eğitimci olduğu için öğrencilerle ilgili hatıratlarını anlatırdı. Ben de onun hizmetlerini görüp takdir ediyordum. İlme ve ilim adamlarına büyük saygısı vardı, sık sık soru sorar ve cevapları dikkatle dinlerdi. Rahmetlik Ali Bey en çok nefsinden şikayetçiydi. Ben de elimden geldiğince onun bu konuda hassasiyetini bildiğim için yardımcı olmaya çalışıyordum ve aslında ‘Sen nefsinle mücadelede başarılısın’ diyordum. Ramuz ül Ehadîs isimli kitabı tercüme etmek için çok çaba sarf etti. Bu görevi bana vermeyi düşünüyordu, ancak nasip olmadı. Kendisini arar, çağırır ve ‘Bizim bir sohbet evimiz var, onunla ilgili bir ihtiyaç varsa lütfen bana söyle, ben yardımcı olurum’ derdi ve gerçekten de yardım ederdi. Çevremizde bazı Suriyeliler olması sebebiyle, belli aralıklarla kömür dağıtımı yapardı; bu kardeşlerimize ve yerli fakir ailelere tonlarca kömür ulaştırılırdı. Ramazan ayında ise hediye kartları verip fakirlere ulaştırmamı isterdi, ben de seve seve bunu yapardım. Rahmetlik Ali Ataman kardeşimiz hayırseverdi, yardımseverdi, fakirleri gözetirdi. Kendisi bizzat çağırır ve yardım ederdi. Gözleri yaşlıydı, tasavvufu çok severdi. Gönül erlerinden bahsedilince duygulanır, derin derin düşünürdü. Bütün bunların yanında nezaketi, zarafeti, efendiliği ve güzel yaklaşımı şahsen beni çok etkiliyordu. Herhalde ‘Ali Bey bizi unuttu’ diye düşündüğümüz bir anda hemen arar, görüşme talep ederdi. Ali Ataman kardeşimizi rahmetle yad ediyor, hizmetlerinin devamını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Ailesine ve geride bıraktığı çocuklarına bu hizmetin devamı konusunda Yüce Allah’ın yardımını diliyorum. Yüce Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Geride bıraktığı çocukları ve hizmet kervanı ile Ali Bey’in, inşallah ikinci ve üçüncü ömrünü yaşar diye umut ediyorum.”
‘ÖMRÜ MÜCADELE İLE GEÇTİ’
Karaman Eski İl Müftüsü Muhammet Lutfi Ketenci, vefat eden hayırsever eğitimci Ali Ataman’ı duygu yüklü sözlerle andı. Ketenci, Ataman’ın yaşamını “inanç, azim, irfan ve infakla örülmüş bir ömür” olarak tanımladı. Ketenci, “Ali Ataman Abimizin bir ömrü; inançla, irfanla, azimle, merhametle, cesaretle, eğitimle ve mücadeleyle geçti. Azmi, kararlılığı ve mücadeleci yapısıyla her daim çevresine ilham veren bir kişilikti. O sadece bir fert değil; kuruluşunda rehber olduğu okulların koruyucusu, bir uzman, bir eğitimci, bir yönetici, bir baba, bir dede, bir hayırsever, bir dost ve bir iyilik neferiydi. Yetiştirdiği öğrenciler sadece akademik başarıyla değil, aynı zamanda Millî ve Manevî değerlere sahip bireyler olarak yetiştiler. İlme, irfana, tasavvufa olan derin bir ilgiyle yaşadı. Öğrendiklerini paylaşmaktan, aktarmaktan hiç geri durmadı. Hayatı boyunca hiçbir zaman kendini öne çıkarmadı. Sessiz ama güçlü bir etkisi vardı. Herkesin derdine kulak verir, elinden gelen ne varsa yapardı. Öğretmen, öğrenci vb. Onunla yapılan sohbetler bilgi ve huzur verirdi. Memuriyet hayatı boyunca da, yöneticilik yaptığı her kurumda adaleti, şeffaflığı ve insaniyeti önceleyen; çalışma arkadaşlarının gönlünde taht kuran bir liderdi. Sadece yönetmek değil, birlikte yürümekti onun anlayışı. Eğitim kurumlarının yanında Konya’mıza hizmet eden sosyal tesislerdeki getirmiş olduğu kalite de bunun bir göstergesidir.”
‘VAKIF İNSANI GÖNLÜ ZENGİN İNSANDI’
Karaman Eski İl Müftüsü Muhammet Lutfi Ketenci, merhum Ataman’ı, “Zenginliğin zevkini infakta bulan, gönlü zengin bir vakıf insanıydı” sözleriyle andı. Ketenci, onun yaptığı iyiliklerin asla görünür kılınmadığını, teşekkür edilmesine dahi izin vermediğini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: Vakıf insanı gönlü zengin insandır. Kalbi zengin olana, cüzdan fakirliği zarar vermez. Kalbi fakir olana da cüzdan zenginliği bir fayda vermez. Zenginliğin zevkini infakta bulan bir kişiden bahsediyorum. Gönlü kırık kimselerin gönüllerini almak, hayır işlerine öncülük etmek, onun büyük bir manevî hazla gerçekleştirdiği güzelliklerdendi. Bilinçli ve planlı bir infak hayatı vardı. Onun hayatı; insan yetiştirmeye, iyilik yapmaya, yetime kol kanat germeye ve inançla yaşamaya adanmış bir ömürdü. Sağlık hizmetleri noktasında çok daha farklı bir manevi duygu taşırdı. Tedavi ve ilaç alma imkânı olmayan hastalarla ilgilenmek üzere işlerini takip eden görevlilere talimatı olduğunu en yakınlarından işittim. Yeşilay’daki faaliyetlerine, desteklerine de sevenleri hep şahittir. Zira bunları kendisinden duymak mümkün değildi. Duyduğumuzu söylemeye kalksak asla söyletmez "Sus Müftüm" derdi. Teşekkür için birkaç kez böyle konuları açmak istedim, hepsinde de konuşturmadı. Onun yaptığı yardımlar çoğu zaman bilinmez, dillendirilmezdi. Çünkü, iyiliği gizlice yapar, sağ elin verdiğini sol ele duyurmazdı. Bugün onun sayesinde sıcak bir yuvaya kavuşmuş, eğitimine devam etmiş veya hayata tutunabilmiş nice insanlar vardır, Cenaze namazı kılındığı gün bunu yakînen gördük. Kol kanat germek, onun en güzel huylarından biriydi. Kendisi "Allah’ın emaneti" dediği ne zorluklarla büyümüş biri olarak, yetimlere babalık etmiş; onların dualarında sessiz bir kahraman olmuştur. Deryalar gibi infak etmesine rağmen, bunu hiçbir zaman nefsine nispet etmedi. Verdirenin Cenâb-ı Hak olduğu şuuru içinde idi. İnfakta edep ve nezâketin, en az infak kadar önemli olduğunu hatırlatan ve kendi şahsında bunun en güzel örneklerini veren, bir insanın ulaşabileceği en büyük zarafetle, kibarlıkla, insanı onure ederek ikramda bulunmuştur. İkram ettiği şeyi, en güzel bir şekilde vermeyi severdi.”
‘HAYATINI DEĞİL, HAYRINI KONUŞTURDU’
Ketenci, çocukluk yıllarından itibaren tanıdığı, “baba mesabesinde” gördüğü Ali Ataman’la ilgili duygu yüklü anılarını paylaştı. Ketenci, onun sadece kendi çocuklarıyla değil, genç yaşta vefat eden abisinin geride bıraktığı iki yeğeniyle de baba gibi ilgilendiğini vurguladı: Verebileceğim o kadar çok örnek var ki bana verdiğiniz süre ve kâğıt yetmeyebilir. Ama birkaçını zikretmeden geçemeyeceğim. Zira çocukluğumdan beri 1974 lü yıllardan beri, büyüklerimiz olarak aynı mahallede, komşuluk ve akrabalık hukuku ile yaşadık. Dünürü, çok sevip hürmet ettiği Hacı Fettah Camii İmam-Hatibi Merhum Hafız İsmail Ketenci Hoca Efendi büyük bir ameliyat için Ankara'ya gideceğinde, "Müftüm şunu al da orada lazım olur, limit yok, ne gerekiyorsa harca." sahaveti ile ne kadar da rahatlatmıştı. Allah ondan razı olsun, rahmet eylesin. İhtiyaç olmasa dahi o güveni anlatamam. Allah’ımızın takdiri, kaderin bir cilvesi genç yaşta vefat eden abimin, yani damadının iki evladı ile kendi çocukları ile nasıl ilgileniyorsa 2 yetim yavruyla da aynı şekilde ilgilendi, şahidim. O iki yavru da Ali Babalarına nasıl hürmet ettiler, nasıl dua ettiler, nasıl hizmet ettiler, bir ömür yanında oldular şahidim. Mübarek beldelere çokça gidip gelmişti. Bir ömür boyu ilgilendiği iki yetimi de ayırmamıştı bu kutsal belde ziyaretlerinde. Son yıllarda sağlık nedeni ile gidemiyordu. Bu abdi acize hayırlı yol 20 yıl sonra 2023 yılında nasip oluverince, Rahmetli Ali Ataman Abim, o kutsal beldelere özlemle, ağlayarak içi kükreyerek şu sözlerle beni uğurladı. Hâlâ kulağımda çınlar. "Müftüm, Kabei Muazzamaya selamımı arz eyle, Seni çok özlemiş Ey Kâbe-i Muazzama de. Hürmetlerimi söyle. Peygamberimize, Ravzaya, çok selamımı söyle, Seni çok özlemiş Yâ Rasûlellah de." En kıymetli insanlar aramızdan ayrılırken geride yalnızca anılar değil; geleceğe rehberlik eden hayat hikâyeleri bırakır. Bugün, böyle bir hayatın ardından, hüzünle ama aynı zamanda büyük bir minnet ve saygıyla tekrar anıyorum babam mesabesinde Ali Ataman Abimi.. Bu hayat hikayeleri içerisindeki rehberliklerde, aile fertleri de dahil en çok üzerinde durduğu husus infaktı. Yani Allâh’ın ihsân ettiği nîmetleri, O’nun rızâsı istikâmetinde cömertçe sarf edebilmek. Ve bununla övünmemek. Verdirenin kim olduğunu sürekli hatırlamak ve hatırlatmak. Evlatlarına da, mutlaka Allah’ın verdiklerini yine Allah için infak edin dediğine defalarca şahit olmuşumdur. Allahü Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bazılarına fazlasıyla helâlinden servet verir. Buna nâil olan kimse, bu nimetin hakiki sahibinin Allahu Teâlâ olduğunu bilerek israftan kaçınmak suretiyle, verilmesi farz olan zekâtını verdikten sonra, Müslümanların, memleketin, insanlığın ve mahlûkatın hayrına, kibirlenmeden, engin gönülle, seve seve, büyük bir ihlâs üzere, elindeki o meblağdan harcar. Allah rızası için tasadduk ettiği takdirde, kendisinden cemiyet ve fertler istifâde eder, hem de o kimse Allahu Teâlâ’nın rızasını kazanmış olur. Bu zengin kullar, malın hakiki sahibinin Cenâb-ı Hak olduğunu itiraf ederek, böbürlenmeyip, tevazu, sabır ve şükür yolunu terk etmezlerse, Allâh’ın izniyle felâha erenlerden olurlar. Rabbim cümlemizi felaha erenlerden eylesin.”
‘EĞİTİM, ONUN HAYATININ MERKEZİNDEYDİ’
Karaman Eski İl Müftüsü Muhammet Lutfi Ketenci merhum Ali Ataman’ın hayatında eğitimin merkezinde olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı, “Eğitim, Onun hayatının merkezindeydi. Okumayı, okutmayı bu kadar aşkla sevgi ile icra eden başka kimseler vardır mutlaka ama zor bulunur. İlim, irfan ve bilgi sahibi Hocalara olan sevgi, saygı ve hürmetine defalarca tanık oldum. Ali Ataman abim, eğitimin sadece bir meslek değil, kutsal bir görev olduğuna inanırdı. Yönettiği okullar zinciri, onun vizyonunu, bilgeliğini ve eğitime olan inancını ortaya koymuştur. Toplumun her kesiminden her çocuğun iyi bir eğitim alma hakkı olduğuna yürekten inanır; gücünün yettiği kadar, hiçbir ayrım gözetmeden öğrencilere fırsat sunmaya çalışırdı. Zekâsı, ileri görüşlülüğü ve aklıyla oluşturduğu yönetimsel sistem, bugün hâlâ pek çok gencin yolunu aydınlatıyor. O, öğrencilerine sadece bilgi değil; ahlak, sorumluluk ve vicdan da kazandırmak isteyen gerçek bir eğitim gönüllüsüydü. Öğretmenlerine bir yönetici gibi değil, bir yol arkadaşı gibi yaklaşırdı. Kurduğu her ilişki, sevgi, saygı ve güven temelleri üzerine inşa edilmiştir. İbadet etmeyi seven, maneviyatı yüksek bir insandı. İlk yaptırmış olduğu okulun hemen yanı başına bir mescit inşa ettirmiş ve Müftülüğün de uygun gördüğü bir imam-hatibi burada görevlendirmişlerdi. Caminin tüm giderleri, kuruluşundan beri böylece karşılanmıştır ve halen de hizmet vermektedir. Rabbimiz kabul buyursun. Gösterişten uzak, kalpten gelen bir inançla yaşadı. Onun ibadeti, sadece camide değil; yaptığı her iyilikte, sarf ettiği her güzel sözde ve gösterdiği her şefkatte kendini gösterirdi. Ali Abimizin inancı, yaşamına yön veren pusulasıydı. Bu dünya onun için bir misafirhane, iyilik ise kalıcı bir mirastı. Bugün Ali Ataman yok belki ama… O'nun ektiği iyilik tohumları, yeşermeye devam ediyor kıymetli evlatları ve torunları ve eğitim ordusu ile... Onun, ardında bıraktığı güzel insanlar, yetiştirdiği öğrenciler, dokunduğu hayatlar ve yaptığı iyilikler, Onu yaşatmaya devam edecek inşallah. Adaletle yöneten, sevgiyle büyüten, inançla yaşayan bir hayat kolay kurulmuyor. Ama Ali Abimiz bunu başardı. Sessizce yaşadı, yüreklerde iz bırakarak gitti. Ruhu şad, mekânı cennet, makâmı âlî olsun. İyilikle anılanlar ölmez. Kalpleri, gönülleri, gizlilikleri Allah bilir. Bu anlatılanlardan inanıyorum ki fazlası vardır. Peygamberimiz, "Ölülerinizi hayırla yâd edin." buyuruyor. Gördüğüm, bildiğim odur ki, Allah c.c. sevgisi, Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. muhabbetiyle yaşamış; insanlara, dîni, îmanı, çalışmayı, doğruluğu, dürüstlüğü, milli ve manevi değerleri, vatanı, bayrağı anlatmış, Allaha kulluğu Rasulüne sevgiyi anlatmış bir insandı Ali Ataman Abim. Allah rahmet etsin.”
‘SADAKAT, VEFA VE HİZMETLE DOLU BİR DOSTLUK’
Merhum Ali Ataman’ı anlatan bir dönem TÜMOSAN Konyaspor’da birlikte görev yapan Konyaspor’un eski yöneticilerden Şemsettin Beştav şu şekilde anlattı; “Yakın zamanda Hakk’ın rahmetine kavuşan Ali Ataman Abimi yorumlamak benim için gerçekten çok zor. Onu 1975 yılında üniversitede okurken, belediyede fuarda mevsimlik işçi olarak çalışırken tanıdım. Onunla yarım asırlık teşrikimesaimiz, insanlığımıza ve dostluğumuza müthiş katkılar sağladı. 1987 yılında Konyaspor sahipsiz kalmışken, rahmetli Vali Kemal Katıtaş kulübün anahtarını Belediye Başkanımız Ahmet Öksüz Bey’e teslim etmişti. Aynı yıl, Ali Abi’yle birlikte bir yönetim oluşturarak çok zor şartlar altında, Konyaspor’u tarihinde ilk defa Süper Lig’e çıkardık. Ali Abi Konyaspor Başkan Yardımcısı, ben ise futbol şube sorumlusuydum. Ne yazık ki, 1989 Belediye Başkanlık seçimlerinde başkan değişince; Ali Abi Belediye Başkan Yardımcısı, ben de Personel Müdürü olarak görev yaparken, siyasi sebeplerle görevden alındık. Bu süreçte Ali Abi’yle kader birliği yaptık; görevimize iade amacıyla yönetimi mahkemeye verdik ve davayı kazandık. Ancak yönetim maalesef zorluk çıkarmaya devam etti, bize sıkıntılar yaşattı. Bu sebeple Ali Abi Mahalli İdareler Müdürlüğü’ne geçti ve oradan da emekli oldu. Ali Ataman Abimizin Konya’daki eğitime katkısı inkâr edilemez. İnşallah eğitim hizmetine devam edecek oğlu Mehmet Ataman da bu ulvî görevi başarılı bir şekilde sürdürecektir. Ali Ataman Abimi iyi ki tanımışım, birlikte mesai yapmışım. Ondan mesai hayatında doğruluğu, dürüstlüğü, yardımseverliği ve insanlığı öğrendim. Ali Ataman Abime Allah’tan rahmet diliyorum. Kıymetli ailesine bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletiyorum.”
Gazeteci Yazar Mustafa Güden Merhum Ali Ataman ile ilgili düşüncelerini şu şekilde dile getirdi, “
BİR KRİZ DÖNEMİNDE SORUMLULUK ÜSTLENDİLER
Merhum Ali Ataman’ın kriz döneminde sorumluluk üstlendiğine ifade eden Gazeteci Yazar Mustafa Güden Merhum Ali Ataman sözlerine şöyle devam etti, “ Konyaspor’un şampiyonluk yarışını averajla Sakaryaspor’a kaptırdığı Tavuklu Tarsus maçında çıkan olaylardan dolayı sahası bir sezon kapatılmış ve Mehmet Düzel Başkanlığındaki Yönetim Kurulu kulübün defterlerini Vali Kemal Katıtaş’a teslim ederek çekilmişti. İşte o ortamda Belediye Başkanı Ahmet Öksüz Konyaspor Başkanı olurken Başkan Yardımcısı Ali Ataman’da Başkan Vekilliği görevine getirilmişti. O yönetim kulübü toparladı, şampiyon olarak Süper Lige çıkmasına zemin hazırladı.”
‘MÜCAHİT TRANSFERİ VE ANKARA’DAKİ İKNA OPERASYONU’
Konyaspor’un Süper Ligdeki ilk sezon için de iddialı kadro oluşturulmaya çalışıldıldığından bahseden Güden sözlerine şöyle devam etti, “ Süper Ligdeki ilk sezon için de iddialı bir kadro oluşturulmaya çalışılıyordu. Eskişehirspor’dan Fuat Yaman, Nedim ve Necat transfer edilmişti ama A Milli takıma da yükselen libero Mücahit için talep edilen bonservis ücreti çok fazlaydı. O günlerde Futbol Federasyonu seçimleri vardı ve Eskişehirspor Başkanı Aydın Begiter’de adaylardan biriydi. Seçim günü iki merhum Ali Ataman ve Faik Özköksal, Ankara’da Begiter’i seçim salonunda ikna edip Mücahit’in bonservisini almışlar. O yıllarda mobil telefonlar yoktu, çevirmeli masa üstü telefonlarla iletişim kuruyorduk. Ali Ataman, büyük bir başarı elde etmenin heyecanıyla Stad Otel’den Yeni Meram Gazetesi Spor Müdürü Cihat Yazıcı’yı telefonla arayıp “Konya’ya müjdeyi verebilirsiniz, Mücahit Konyasporlu oldu” demiş. Hiç unutmam, Cihat ağabey spotta bu ifadeyi kullanmıştı. Haberi Yeni Meram hariç hepimiz atlamıştık. Spor Müdürümüz Ahmet Eser izinli olduğundan Konya Postası’nı ben hazırlıyordum ve arkadaşların maskarası oluvermiştim. Gelen geçen “Transfer haberlerini başka gazetelerden takip edelim” diye takılıyordu. O yıllarda haber atlamak bir gazeteci için mahcubiyet sebebiydi. “Sayın Ataman’a” başlığı altında eleştiri ve sitem dolu bir yazı hazırladım ve manşet üstünden, sekiz sütün olarak verdim. Tipo tekniğinde dokuz değil, sekiz sütun vardı. O yazıda “Siz şayet Konyaspor As Başkanı iseniz bilgileri bir gazeteye değil hepsine aynı zamanda vermelisiniz, eğer bir gazetenin muhabiri iseniz de As Başkanlık yapmamalısınız” mealinde bir ifade kullandığımı hatırlıyorum.”
Gazetecilik mesleğinde zaman zaman kalem ile yürek arasında kalan duygular olur. Eleştiriler kimi zaman kırar, kimi zaman yapıcı olur; ama en kalıcısı, geriye bakıldığında tebessümle hatırlanandır. Merhum Ali Ataman’a dair kaleme alınan bu satırlar da, yıllar sonra dostlukla taçlanan bir eleştirinin izlerini taşıyor. Konyaspor’un Süper Lig’e yükselme sürecindeki önemli isimlerinden biri olan Ali Ataman’a yönelik gazeteci Mustafa Güden’in yazısı ve sonrasında yaşananlar, Konya basınında unutulmaz bir anı olarak hafızalara kazındı. Güden o anısını da şu şekilde paylaştı, “
Ali Ataman’ın babası ve Konya’nın kıdemli gazetecisi Şeyh-ül Muharririn unvanına sahip Mustafa Ataman amca bizim gazetenin başyazarıydı. Yazısını her gün bizzat getirir, bana yakın koltuğa oturur ve kahvesini yudumlarken sohbet ederdik. O gün kapıdan göründüğünde rahmetli Orhan Samur bıyık altından gülümseyerek, “Mustafa amca şimdi (Benim Ali’me niye böyle yazdın) diye seni fırçalayacak” diye takıldı. Kahvesini hemen sipariş ettik, hal hatır faslından sonra söz Konyaspor’a geldi ve “Eskişehir’den meşhur bir oyuncu alacaklardı, ne oldu, alabildiler mi?” diye sordu. “Almışlar Mustafa amca, bizim de başka gazeteden haberimiz oldu, o konuyu atladık” dedim kısaca. Sonra sehpada duran gazeteyi aldı ve Sürmanşet hükmünde “Sayın Ataman’a” başlığını görünce soluksuz okudu. Ben nasıl bir tepki vereceğini beklerken, gazeteyi katlayıp koltuğunun altına aldı, önünde duran ılımış kahveyi iki-üç yudumda içip, yaşından beklenmeyen bir kıvraklıkla kalkarak “Allah’a ısmarladık” sözüyle birlikte kapıya yöneldi. Orhan Samur bu defa, “Şeyh-ül Muharririni kızdırdın” diyerek gülümsedi. Aradan bir saat kadar zaman geçti ve telefonu kaldırıp, Konyaspor’daki gelişmeleri öğrenmek üzere Ali Ataman’ın makamını aradım. Sekreteri Doğan ağabey yakın komşumuzdu, selamdan sonra kısaca hal hatır sorup “Ali Ağabey müsait mi?” diye sordum. O an ofiste takırdayan bütün daktilolar sustu, herkesin gözü spor masasına odaklandı. Beş-altı saniyelik bir beklemenin ardından Ali Ataman, “Mustafa’cığım buyur” dedi. Önce federasyon seçimlerini sordum, sonra Mücahit’in alınmasından dolayı tebrik edip, Begiter’i nasıl ikna ettiklerini öğrendim. Son sorum transferde yeni bir gündemin olup olmadığı hususundaydı; “Şimdilik işlem tamam, hocamızdan bir talep gelirse değerlendiririz” diyerek cevap verdi ve vedalaşıp telefonu kapattık. Yine Orhan Samur, “Eee… yazıyı hiç konuşmadınız, tepki vermedi mi?” diye sordu. “Ben diyeceğimi yazıda dedim, tekrar etmemin anlamı yoktu, o da konuyu açmadığına göre eleştirimi haklı bulmuştur” diyerek mevzuyu kapattım. Sonraki zamanda da Ali Ağabey ile o yazıya dair aramızda hiç konu açılmadı. Ta ki 2019 yılında merhum İhsan Kayseri “Ali Ataman’dan randevu aldım, ikimizi yarın yemeğe bekliyor” diyene kadar… O gün Diltaş’a vardığımızda bizi samimiyetle karşıladı, kucaklaştık. “Spor yöneticiliği döneminde hakkında yazılan en ağır eleştiri olan yazımdan dolayı bana kırgın mıydı acaba?” “Sana yazdığım yazıyı hatırlıyor musun?” diye sorduğumda “Unutur muyum, anlat da gülelim” dedi. Sözümü hiç kesmeden ve tebessüm ederek dinledi. Mustafa amcanın, kızgınlığını belli eden adımlarla gazeteden ayrılışını tasvir ettiğim sırada söze girip, “Çünkü acelesi vardı, kızgınlığı da sana değil, bana idi. Eve varır varmaz telefon edip canıma okudu. Evet, heyecanımı ve sevincimi bastırıp, gelişmeyi Basın Sözcümüze ileterek bilgiyi herkese ulaştırmalıydım. Babamın telefonunu kapattım, on dakika sonra da sen aradın. Haklı olduğun için de sitem etmedim” dedi. Aslında Mücahit’in transferinde Ali Ağabeylerin Aydın Begiter’i ikna ediş yöntemleri de ilginçti. Bunu hem Ataman hem de rahmetli Faik Özköksal’dan dinlemiştim ama olayda kündeye getirilen Aydın Begiter kimsenin gündeminde değildi. Gözlerinin içine bakıp, “Sana Aydın Begiter’in selamı var, emanet üzerimde kalmasın” dedim. “Hadi yahu… Onunla görüştün mü, Mücahit olayını da anlattırdın mı?" diyerek hayretini ifade etti. Begiter konusu, ayrıca yazılabilecek bir hatıra… Şimdilik o konuya girmeyelim. Bu vesile ile sohbetimizde zikrettiğimiz Ali Ataman, Faik Özköksal, Orhan Samur ve Doğan Gençoğlu merhumlara Allah’tan rahmet diliyorum.”
‘ONUN TORUNU OLMAK HEP ÇOK GÜZEL OLACAK’
Diltaş Eğitim Kurumları Sosyal Faaliyetler Koordinatörü Ebru Ataman Coşkun, dedesi Merhum Ali Ataman'ı duygusal sözlerle anlattı. Çoşkun, “ Ali Ataman... Ömrünü hayra ve eğitime adamış, herkesin hayatına bir şekilde dokunmuş, yaşadığı şehre yıllarca emek vermiş biri. Benim ise çok kıymetli dedem. Elbette torunu olmak çok büyük bir şans bir lütuf. Tabi küçükken oldukça kıskanırdık, çünkü okuldaki arkadaşlarımızla paylaşırdık dedemi Ali Amca olarak. Ancak büyüyüp öğrenmeye başladıkça bu ufak tatli kıskançlık yerini kocaman bir gurura bıraktı. Nasıl olurdu da bir insanı herkes sevebilirdi. Nasıl olurdu da bir insanın sohbeti bu kadar keyifli olur, nasıl olur da her konuşmasında muhakkak bir şey öğretebilir ders verebilirdi. Yıllara meydan okuyan bir zekası vardı dedemin. Her mezunumuzu adıyla bilir, nerelerde olduğunu takip eder, her öğrencimizin ders notlarıyla birebir ilgilenirdi. Bu son ana kadar böyle oldu. Devamlı üretir, projeler geliştirirdi. Bizi de üretmemiz faydalı işler yapmamız, girişken olmamız herkesle iletişim kurmamız için desteklerdi. Bizlere her zaman hayır işlerinde yarışmayı öğütlerdi. Bu dünya için değil öbür dünyamız için yaşamayı öğütlerdi. Her ne kadar onun torunu olmak bizlere mükemmel olmaya çalışmak gibi bir sorumluluk yüklese de biz onunla her zaman gurur duyduk. Her zaman da gurur duyacağız, onun yolundan onun öğrettiklerini uygulayarak devam edeceğiz. Allah ondan razı olsun sevgisini elinden geldiğince hep hissettirdi bize. Son zamanlarda ise ayrılığı hissettiğinden mi bilemiyorum her konuşmamızı seni çok seviyorum kızım diye bitirdi. Ben de böyle bitirmek isterim satırlarımı. Senin torununun olmak hep çok güzel olacak dedecim öğrettiğin her şeyi için çok teşekkür ederim, seni çok seviyorum.”