Ferdi ve toplumsal hayatta ekonomik refah düzeyinin yükselmesi, sanayileşmenin gerçekleşmesi, bilim ve teknolojide ilerlemenin sağlanması, huzur, mutluluk ve genel esenliğin tesisi bakımından eğitim çok çok önemli. Eğitimin önemini hiç kimse inkâr etmiyor. En cahil insanlar bile eğitim önemsizdir, ne gerek var eğitime demiyor.
Eğitim, elbette çok önemli. Ancak çok daha önemli olan bir husus var. O da; nasıl bir eğitim? Eğitim faaliyetleri ile nasıl bir insan yetiştirmeyi amaçlıyoruz? Eğitimden beklentilerimiz nedir? Eğitim faaliyetlerimizin meyvesi, neticesi ne olmaktadır, nasıl bir insan tipi ortaya çıkarmaktadır? Çalışmalarımız beklentilerimizi karşıladı mı?... vb. soruların cevabıdır.
Ülkemizde son 150 yıldır Avrupa dinden uzaklaştı kalkındı. Din bizi geri bırakıyor, dinin fert ve toplum üzerindeki etkisini, baskısını kırarsak bizde kalkınırız. Kalkınmak için dini duygular yerine izmler ön plana çıkarılarak kalkınma hamlesini başlatabiliriz! Onun için dini değerlerden arınmış seküler/laik insan tipi yetiştirmeliyiz! anlayışı hâkim olmuştur.
Sadi Şirazi az edeb, çok ilime müreccahtır ( tercih edilir ) derken herhalde yaşayacağımız sorunları görür gibiydi. Büyük İslam Âlimi İmam Malik Hz'lerinin talebeleri hocalarının kendilerine % 80 edeb, % 20 ilim konularını anlattığını aktarmışlar. Demek ki edeb çok önemli! Hatta edeb olmadan tahsil olunan pozitif ilimler daha yıkıcı bir hal alabilir. Edeb sahibi olmayan bir ekonomist devleti daha iyi dolandırır ve nasıl hortumlayacağını daha iyi bilir. Edeb sahibi olmayan elektronikçi bir terörist, devletin güvenlik güçlerine daha tesirli mayın tuzağı hazırlayabilir! Kısacası edeb olmadan sahip olunan bir ilim, yıkıcı, bozucu, karıştırıcı, mutsuzluk ve huzursuzluk kaynağı olabilir. Bu nedenle çocuklarımıza öncelikle edeb öğretmeliyiz. Büyüklerimiz ne demişler;
Edeb bir tac imiş Bari Hüda'dan
Giy ol tacı kurtul her beladan.
Terbiye:
Eğitimciler, insanın fıtratında çekirdek misali pek çok kabiliyetler taşıdığına, bu kabiliyetlerin olumlu yöne de, olumsuz yöne de kanalize edilebileceğine dikkat çekmişlerdir.
İnsan nefsi, fıtrattaki bu kabiliyetleri menfi yöne yönlendirmek istemektedir. Öyle ki Hz. Yusuf (a.s.) bile Nefsim her türlü kötülüğü ister, ancak merhamet sahibi Rabbim beni koruyor buyuruyor.
İnsandaki fıtri kabiliyetlerin olumlu yöne kanalize edilmesi faaliyetine terbiye-eğitim diyoruz. En büyük terbiyeci-mürebbi ise Cenab-ı Haktır.
Eğitimin en büyük amacı insanların sahip oldukları kabiliyetleri açığa çıkarmak, geliştirmek ve olumlu yöne kanalize etmektir.
Eğitimciler insan nefsini bir tarlaya benzetmektedir. Münbit bir tarladan iyi mahsul almanın yolu, tarlanın iyi işlenmesinde geçer. Eğer tarlaya iyi bir bakım yapılmazsa, yabani otlar ve dikenler her tarafı istila eder. İşte insanın nefsi o münbit tarla gibidir. Eğer terbiye edilmezse, kötü kabiliyetler boy gösterir. İyi bir terbiyeden geçerse de ondan çok istifade edilir.
Din ve fen ilimleri birlikte okutulmalıdır:
Eğitim sisteminde, eğitim kurumlarında din ve fen ilimleri birlikte okutulmalıdır. Çünkü insan sadece akıl ve cesetten ibaret değildir. İnsanda ceset ve aklın yanı sıra ruh ve ruhun sahip olduğu pek çok duygu ve güzellikler mevcuttur. Eğitim faaliyetleri ve bilgi edinmekle akıl ikna ve tatmin olmaya muhtaç olduğu gibi, ruhun, duyguların, cevherlerin, latifelerinde tatmin olmaya ihtiyacı vardır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra medreseler lağvedildi. Eğitim kurumları birleştirildi ve tek tip eğitim kurumu modeli uygulanmaya başlandı. İslami değerlere ve dini eğitime karşı soğuk yaklaşım Cumhuriyet döneminde artarak devam etti. Özellikle tek parti rejimi döneminde her türlü dini eğitim yasaklandı. Dini kitapların ve yayınların basılması, okunması, okutulması yasaklandı. Kur'an eğitimi suç sayıldı. Temel hak ve hürriyetlere önemli kısıtlamalar getirildi. Sanki Kur'an'dan habersiz, İslam'dan uzak, dinsiz bir nesil yetiştirmek için her türlü tedbir alındı. Dindarlar üzerinde tam bir baskı ve zulüm politikası estirildi. Jandarma korkusundan insanlar kendi evlerinde bile Kur'an okuyamaz hale getirildi. Bırakın okullarda din eğitimi verilmesini; bütün dini kitapları toprak altına gömmek, saklamak zorunda kaldı millet.
Hesap şu idi: Bizi geri bırakarak, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamızı, kalkınmamızı engelleyen İslam'dan uzaklaşarak; Batılılaşacağız, çağdaşlaşacağız ve ilerleyip çağdaş uygarlık düzeyine çıkacağız!
Ancak 150 yıldır dilimizden hiç düşürmediğimiz çağdaş uygarlık düzeyine bir türlü ulaşamadık. İslam'dan uzaklaştık, Kur'an'a yabancılaştık, dinin fert ve toplum hayatındaki tesirlerini zayıflattık ama bir türlü sınai, teknolojik ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştiremedik. Toplum hayatında huzur, güven ve genel esenliği tesis edemedik.
Çağdaş uygarlık düzeyine gidiyoruz diye girdiğimiz yol bakalım bizi nereye götürmüş:
Milli kültürümüz, sürekli bir yozlaşma ve bozulma süreci yaşıyor. Dilimiz, güzel Türkçemiz kısırlaştırılıyor, unutturuluyor ve yok olma tehdidi altında bulunuyor. Şiir ve edebiyatımız can çekişiyor. Musikimiz, yabancı müziklerin etki ve istilası altında yozlaşarak kayboluyor. Milli ruhumuzu ve estetik zevkimizi eşyaya nakşeden güzel sanatlarımız hayatımızdan çıktı, sadece nostalji olarak müzelerde, sanat galerilerinde veya sergi salonlarında yaşıyor. Kendi mimari geleneğimize uygun binalar inşa edilmiyor. Mesaj yüklü halılar, kilimler, iğne oyaları ve nakışlar işlenmiyor. Çeyiz sandıkları hazırlanmıyor. Kitaba yabancılaştık, okumayı unuttuk, yüz binlerce elyazması esere sahip kütüphaneler kuran ecdadın torunları artık ders kitabından başka kitap okumuyor. Kıraathaneleri kaldırıp, yerine kahvehaneler ve oyun salonları koyduk. Tembelhaneler tıklım tıklım yer bulunmazken; kütüphaneler ve ilmi sohbet meclisleri bom boş! Milli birlik ve bütünlüğümüzü tesis eden manevi bağlar gün geçtikçe zayıflıyor ve çözülüyor. Bölücüler sempatizan ve taraftar bulabiliyor. Sağlamlığı ile övündüğümüz aile kurumu çatırdıyor, tehlike sinyalleri veriyor.
Sosyal hayatta kargaşa, huzursuzluk, güvensizlik, şiddet ve bunalım her geçen gün artıyor.
Toplumu ayakta tutan ahlaki değerler sürekli erozyona uğruyor. Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, hürmet, hoşgörü, tolerans gibi güzel seciyelerimiz yok oluyor. Yardımlaşma ve dayanışma ahlakı kayboluyor, bencillik ve egoizm yayılıyor. Şahsi çıkar ve menfaat temini hayatın en önemli gayesi haline geliyor. Zayıfa zulmedilip, yetim malı ve kul hakkı yeniliyor. Doğruluk, dürüstlük, emanete riayet, akde ve ahde vefa kayboluyor. Yalan söz ve yanlış iş çoğalıyor. Hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık yayılıyor. Misafir severlik ve diğer gamlık gibi güzel hasetler yok oluyor. Aile içi ilişkiler ve akrabalık bağları zayıflıyor. İnsanlar gittikçe halden anlamaz, hatır saymaz, helal-haram tanımaz bir yöne doğru sürükleniyor.
Sigara, içki, kumar, uyuşturucu vb. kötü alışkanlıklar hızla yayılıyor. Evden kaçmalar, intiharlar, cinayetler, hırsızlık, gaspçılık, kapkaççılık, uyuşturucu ve beyaz kadın ticareti, fuhuş vb. sosyal felaketler kapımızı çalıyor.
Gençliğimiz, uyuşturucu tuzağına her geçen gün daha fazla düşmekte ve uyuşturucu bataklığında nice gonca güller heder olup gitmektedir.
Devam edeceğiz İnşallah.. Selam ve muhabbetlerimle! Sağlıcakla kalınız.