Kurumsallaşma yazımda da belirttiğim gibi, insan ve insan marifetiyle kurulan tüm organizasyonlar doğar, yaşar ve ölürler. Bir çevre ve sistem içinde yaşarlar. Sistem belli bir amaç için birbiriyle iletişim ve etkileşim halinde bulunan alt sistemlerden oluşur ve alt sistemler, sistemin ortak gayesine belli ölçüde katkıda bulunurlar. Sistemler, çevrelerinden enerji, bilgi, malzeme vs. ile girdi-süreç-çıktılarını düzenlerlerse açık sistem, çevre ile izole bir şekilde çalışırlarsa kapalı sistem olarak vasıflandırılırlar.

Burada organizasyonlar için yaşamsal bir kavram olan entropi karşımıza çıkıyor. Entropi, ilk defa bilimsel literatürde, termodinamiğin 2. Kanununda yerini bulan bir kavramdır. Kısaca, tek yönlü tersinemez bir süreçte enerjinin/maddenin kaybolması/dağılması, tamamen işe/faydaya çevrilememesidir. Isının, sıcaktan soğuğa doğru transfer olduğu ve ısı alışverişinin kaybolduğu anda hareketin durduğu durum “ısı ölümü” veya “termodinamik denge” olarak isimlendirilir. Bunu, günlük hayatta: çayın soğuması, topun gittikçe azalan zıplaması ve durması, bisikletin pedalını çevirmeyi bıraktığımızda bir müddet sonra durması, insanın hastalanması, yaşlanması ve nihayetinde ölümü ile görürüz.

Benzer olarak: otomobilleri, ancak % 40 gibi faydalı iş ya da verimle çalışmasında görebiliriz. Geri kalan % 60’ı : egzosttan ısı, silindirinin soğutulması,işleyen parçaların sürtünmesi vs. ile kaybolan yada dağılan enerjidir. Kısaca, ilk çıkış yerine değindiğimiz bu kavram: termodinamikten, fiziğe, felsefeye, dine kadar farklı disiplinlere de etki etmiştir. Zira, iktisatta, ticarette, siyasette, fikirde, dinde, ahlakta, sosyal hayatta…vs. her alanda entropi vardır; etkin mücadele/direnç vazgeçilmezdir.

Açık sistemler, çevre ve iç kontrol ile geri bildirim aldıklarından oluşan negatif entropi ile bozulmaya/çürümeye direnç gösterirler; kapalı sistemler ise çevreden etkilenmedikleri için entropileri sürekli artar yani pozitiftir.

Tek yönlü tersinemez süreçler ölümün habercisidir. Aslında, entropiyi her sistemin bozulma, kötüye girme eğiliminde olduğu şeklinde de okuyabiliriz. Entropi ya da bozulma, çürüme belli bir seviyeden öteye geçtiğinde ölüm gerçekleşir. Bu tedricen olabileceği gibi kaza ya da büyük travmatik olaylarla aniden de gelişebilir. Sözgelimi, durağan/hantal sistemlerin entropileri yüksektir. Bu olguyu en belirgin, günümüzde beyin hücrelerinin pasif olmasından kendini imha ettiği azlhemier hastalığında görürüz. Fiziki ve zihinsel hareketsizlik, entropiyi arttırdığından ölüme yol açabilir.

İnsanın istifadesine sunulan evrenin de insan eliyle entropiye maruz kaldığı göz önüne alındığında konuyu insan merkezli ele almak gerekir. Tarih bilinciyle, alet icadıyla, sorumluluk duygusuyla vs. diğer canlılardan ayrılan insanoğlu, döngü değil doğrusal ve tersinmez tarih akışında doğru tanımlanmış sabiteler ve değişkenler ile hayatını inşa ettiğinde uzun ömürlü ve tarihte kalıcı yer edinebilir. Ceddimizin kurduğu, Dünyanın 4. Uzun ömürlü Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu 624 yıl hüküm sürmüş ve 3. Murat döneminde yüzölçümü 19.902.000 km’ ye kadar ulaşmış ve nihayetinde etki alanlarıyla birlikte 24 milyon km’yi bulmuştur. Çağ değiştirmiş bir İmparatorluk olarak tarihte yerini almıştır. Tarih sahnesinden çekilmekle birlikte günümüzde dahi, boşalttığı alanlarda zulüm devam etmekte, yokluğu derinden hissedilmektedir. Bu kadar önemli tecrübe ve geleneği doğru değerlendirdiğimiz, çağı doğru okuduğumuz ve buna göre strateji belirleyip konumlandığımızda Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha fazla ömürlü , küresel bir güç olarak adaleti, barışı ve huzuru getirebiliriz yaşlı dünyamıza... Bunun için üstün bir eğitimle sağlanabilecek doğru sabiteler (iyi yönetişim ilkeleri: adalet, doğruluk, dürüstlük, değerlere bağlılık, insanı yaşatmak/değerlendirmek, hürriyet, birlik, beraberlik vs) ile doğru değişkenler (ürün-hizmet, üretim yöntemleri, teknoloji, ziraat-hayvancılık, rekabet, strateji-konumlanma vs) belirlediğimizde … Neden olmasın? Çok şükür, milletimiz özgüven sahibi …Ancak doğru sabitelerin yerini yanlışlar sözgelimi: liyakatsizlik, tembellik, kayırmacılık, asabiyetcilik, adaletsizlik, yolsuzluk, dünyayı okuyamamak ve/veya bîhaber olmak, kısır iç çekişmeler, tefrikalar, çıkarcılık vs. aldı mı maalesef gittikçe kapalı sistem: entropi artışı, nefesimizin kesilmesi ve ölüm.

Burada düzensizliğin tersinmez bir süreç olduğundan bahisle ““Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider.” (Giordano Bruno) özdeyişi akla geliyor. Hayat geriye doğru gelmediğinden düğmeyi yanlış ilikleyenlerin işi gerçekten çok zor: sürekli bocalama, kriz, hayatta kalma mücadelesi…türbülans hiç bitmez onlar için…

Eleştiri ve önerileriniz için: [email protected]