Nasıl ki iktisatta temel ekonomik bir kavram vardır ve  “ihtiyaçlar giderildikçe şiddeti azalır” der,  insan yaşamında da öyle olaylar vardır ki olayın meydana geliş anında insan çok şiddetli acılar hissederler... Olayın yaşandığı anlar hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Gerek kişisel ölçekli olsun gerekse toplumsal ölçekli olsun, bütün benzeri olaylar benzer etkiler bırakır insan üzerinde.

Örnek olarak bir terör olayı meydana geldiğinde hem kişisel hem de toplumsal travmalar yaşarız. O olayın etkisi bir müddet devam eder ve yeniden günlük hayata dönüş başlar ve o olay unutulur gider. Ancak olayın birinci derecede etkilediği kişiler acılarını yaşamaya devam ederler. Onlarda bile zaman, öyle etkiler bırakır ki, olayın üzerini küllendirme, olayı unutturma rolünü oynamaya başlar. Olayın ilk anlarıyla ilerleyen anlardaki etkisi asla ve asla aynı şiddetle devam etmez.

Ülkemizin üzerinde 50 yıla yakın bir zamandır dolaşan karabulutlar yani terörizm, birçok aileyi paramparça etti. Anaları, babaları evlatsız, çocukları babasız, çiftleri eşsiz kardeşleri kardeşsiz bıraktı. Ülke ekonomisine trilyonlarca lira zarar verdi. Devletin, kendi halkına götürdüğü hizmetleri engelledi. Köylerde tarımı, hayvancılığı, şehirlerde ticareti baltaladı.

Birer vatandaş olarak hepimizi yakından etkiledi. Psikolojilerimiz alt üst oldu. Sosyal ve ekonomik durumlarımız içinde bulunduğumuz şartlardan çok daha iyi olması gerekirken, bu konularda da bizlere büyük zararlar verdi.

PKK terörü ortaya çıktıktan bu yana yani 1980 yılını esas alırsak eğer o günden bu yana tam 23 hükumet kurulmuş. Bu 23 başbakan demektir. Onlarca farklı parti güya farklı anlayışın iktidarı demektir. Hiç birisi bu konuda mücadele ettiler ama tam bir başarı sağlayamadılar. Hep “vır vır vır , dır dır dır” ile geçti zamanları.

Bu kadar hükumet yüzlerce bakan, binlerce milletvekili, on binlerce bürokrat demektir. Yüz binlerce memur işçi, öğrenci demektir.

13 adet genelkurmay başkanı gelmiş geçmiş. Onlarca kuvvet komutanı görev almış. Bu zaman zarfında 8 adet MİT müsteşarı görev yapmış.

Yine yüzlerce büyükelçi, maslahatgüzar, ateşe, askeri ateşe, binlerce personel yurtdışında görevler yapmışlar.

Milyonlarca, milyarlarca liralık savunma harcaması yapılmış.

Bütün bunlara karşılık olarak ne “bir avuç çapulcu” tespitleri işe yaramış, ne araç, gereç, silahlı insan gücü çalışmaları bir sonuç vermiş ne diplomatik girişimlerin semeresi görülmüş ne demokratik açılımlar bir işe yaramış ne yapılan yollar, barajlar, deprem yardımları, kurulan elektrik ve su şebekeleri ne açılan üniversiteler ne kurulan fabrikalar ne tarım ve hayvancılık teşvikleri istenilen sonuçları vermiş...  

İçeride koltuk kavgaları son sürat devam etmiş, iktidarlar değişmiş ama terörizm konusunda değişen hiçbir şey olmamış. İktidar muhalefete inince iktidara vurmuş, muhalefet iktidara gelince bahaneleri ardı arına sıralamış koltuğu koruma sevdasına düşmüş. Acımasız bir şekilde bir parti diğerine hakaretler etmiş, öteki iktidar olunca ötekine yüklemiş kabahati.

Gelmiş geçmiş bütün içişleri bakanlarımız terör odaklarının hedefine konurken, bizler yine çıkıp sırf parti sevdasına, bakanlarımızı teröristlerin karşısında küçük düşürme girişimlerinde bulunmuşuz. Son gelişmelerde daha taze taze bunları yine yaşadık maalesef.

Ya bizler vatandaş olarak neler yapmışız? Bizler de onların kürsüde söylediklerine kayıtsız şartsız inanmış, onlardan olağanüstü şeyle beklemiş ve birbirimize olmadık hakaretleri reva görmüşüz. Hepimiz “sevdalandığımız”, uğruna “kara sevdaya” tutulduğumuz partilerimizi her şartta ve her durumda yanlış yapsalar da doğru yapsalar da desteklemeye devam etmişiz. Bir gözümüzü kapatıp tek gözle olayları görmeye, kalbimizin bir yanını karartıp, tek tarafıyla mukabele etmeye, kulağımızın birini tıkayıp tek kulakla dinlemeye, işimize geleni duymaya devam etmişiz.

içte kendi kendimizle kavga ederken, “senlik-benlik” münakaşası, “şu parti bu parti” savunması yaparken, “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” tabi.

Parti körlüğü bizleri öyle duruma getirmiş ki, ülkemizde herkesin mutabık olduğu milli savunma sanayimizin atılımlarını dahi baltalamaya, taş atmaya, olmadık bahaneler uydurmaya ve atılımlarla alay etmeye devam etmişiz, ediyoruz.

Terörün üstesinden gelme emareleri görüldüğü şu günlerde herkesin birlik ve beraberlik içinde olması gerekirken, bir takım algı mühendislerinin peşine düşüp heder olmaktan utanacak bireyler olmamız gerekiyor. Utanmayı mutlaka öğrenmemiz gerekiyor. Eğer böyle olmazsak bir gün mutlaka bu terör belası, dünyaya gelmelerine bizlerin sebep olduğu çocuklarımız ve torunlarımız bu illete yenik düşecek ve ceddimizin asla tanışmadığı esaret ile tanışmış olacaktır Allah muhafaza.

Öyle hafife alınacak, alay edilecek, gülüp geçilecek bir hayat değil yaşadıklarımız.

Unutmayalım ki; “düşman asla affetmez.”