Boks benim için bir sevda…

Hem de hiç vazgeçilmeyecek kara bir sevda…

Ve bugün bile, yaşın kemale ermesine rağmen, bu sevdanın peşinden koşmaya devam etmek, anlatılmaz yaşanır…

60’lı yılların sonu, 70’li yılların başında, sabahın köründe az mı gittik Türbe önündeki Dağlı Ali’nin kahvehanesine Muhammet Ali’nin maçlarını izlemek için…

Komşumuz Nalçacı Marangoz Ali Amcanın evinde az mı toplandık gecenin bir vakti…

Hem de televizyon yayınlarının henüz Konya’da çok sağlıklı olmadığı zamanlar…

Sonrasında Hamdi Yiğit gibi, Nuri Eroğlu gibi, Mehmet Kumova gibi, İsmail Odunkıran gibi, Turhan Çumralı gibi, Hasan Oğuz gibi Konya ve Türk boks tarihine geçmiş insanları seyretmenin büyük hazzı ile boksa olan sevdamızın bize yüklediği sorumluluğun altında ezilmeden karınca kararınca hizmet etmeye çalıştık…

Özetlersem; boks bizim kırmızı çizgimiz oldu.

xxx

23 Nisan’da “57. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu ve Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası” başlıklı yazımı  “Umarım 6-21 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek olan ‘Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’da aynı güzellikte, aynı kalitede ve ülkemizin yüz akı bir organizasyonu olur” diye tamamlamıştım…

Belki hatırlayanınız vardır…

Bilemiyorum…

O günkü iyi niyet ve temennilerim kabul görmüş olmalı ki, inanılmaz bir şampiyona yaşandı İstanbul Başakşehir Spor Kompleksinde…

Kadınlarda 5 altın, 2 bronz madalya ile tarih yazarak dünya şampiyonu olduk…

Boru değil…

Kadınlar boks tarihinde beş sıklette final oynayarak ve bu beş final maçının tamamını da kazanarak  dünya boks tarihine geçtik…

Daha ne olsun!

xxx

Her şampiyonanın bir hikayesi olduğu gibi, bu şampiyonanın da bir hikayesi var…

Ama, bu şampiyonun hikayesi acayip mutlu sonla bitti…

Türk kadın boksörler resmen gövde gösterisi yaptılar…

Sadece boksörler mi?

Elbette değil…

Türkiye, sadece 5 altın, 2 bronzu omuzlamadı bu şampiyonada, önemli bir organizasyona ev sahipliği yaparak da gücünü tüm dünyaya gösterdi…

Bunu da ıskalamamak lazım.

xxx

Bu şampiyonada ringe çıkan, dereceye giren ya da girmeyen bütün sporcularımız, öyle iştahlı, öyle hırslı ve öyle inatçı maçlar oynadılar ki, hepsi alkışı hak ettiler…

Hem de analarının ak sütü gibi…

Kazanıp sevinenler de, kaybedip üzülenler de.

xxx

Türk boksu, Tokyo Olimpiyatlarının ardından düzenlenen dünya şampiyonasında kazanılan 5 altın, 2 bronz madalyanın ve dünya şampiyonluğunun, olimpiyatlarda alınan 1 altın ve 1 gümüşün tesadüf olmadığını gösterdi…

Daha da önemlisi, yıllarca verilen bir emeğin, bir inanmanın ve her şeye rağmen birlik beraberliğin göstergesi olarak karşımıza çıktı…

Tabi ki burada Federasyon Başkanı Eyüp Gözgeç başta olmak üzere  takım arkadaşlarının ve federasyon çalışanlarının da hakkını teslim etmek gerekir…

Çünkü, çok çalıştılar…

Yine de kim ne derse desin...

Kim hangi perdeden çalarsa çalsın, okursa okusun…

Kimler dedikodusunu yaparsa yapsın…

Herkes bir tarafa…

Eyüp Başkan bir tarafa…

Onun hakkı hiç ödenmez…

Bir tarafta IBA seçimi, bir tarafta dünya şampiyonası gibi bir organizenin altından kalkmak her babayiğidin harcı değil…

Eyüp Başkan, tereyağından kıl çeker gibi, özellikle  durumdan vazife çıkaranlara da pabuç bırakmadan, bu sınavdan alnının akıyla çıktı…

Ne diyebilirim ki, “helal olsun” demekten başka.

xxx

Bu organizasyonun gizli kahramanlarını da unutmamak lazım…

Federasyon Genel Sekreteri Tahir Yılmaz ve  Genel Koordinatör İsmail Nazlı başta olmak üzere, İstanbul Boks İl Temsilcisi Metin Özkan, sekreterimiz Serap Hanım ve bütün federasyon çalışanları çok büyük fedakarlıklarla, hem de “gık” demeden işlerini en iyi şekilde yapmanın gayretini gösterdiler…

Başkan da dahil, herkes sahadaydı…

Bu başarı hikayesinde önemli bir rol aldılar…

Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.