Kültür, sosyal yaşamı oluşturan insanlar arasındaki tutum ve davranışları şekillendiren, nesilden nesile aktarılarak toplum içindeki bireylerin iletişim kurma yollarını, belirleyen araçtır.

Ziya Gökalp’e göre kültür; “Bir milletin dini, ahlaki, hukuki, entelektüel, estetik, lisani, iktisadi ve fenni hayatlarının ahenktar mecmuasıdır.”

Türk Kültür yaşamında şehirlerdeki çarşı esnafının önemli bir yeri vardır.  Çarşıdaki dükkânlar sadece alış veriş mekânları işyeri özelliğinin ötesinde toplumun aynası nabzının attığı nabzının tutulduğu yerlerdir.

Öyle dükkânlar işyerleri vardır ki, babadan oğula, oğuldan toruna daha ötesi kuşaklar boyu devam etmektedir.

Atalarının prensipleriyle yoğrulmuş helal kazançla doğrulmuş ve günümüzde de hayatiyetini sürdürmektedirler.

Buradan nereye geleceğiz Çumra Çarşısında adını rakamla değiştiremedikleri Adem Yavuz Caddesinde yaklaşık elli yıldır yani yarım asırdır aynı caddede, aynı binada esnaflık yapan çocukluk, gençlik, yol arkadaşım, gönüldaşım Çumra Kuzucu Köyünden gelme rahmetli namı diğer Çıtak Hacı Mehmet Tömtöm’ün oğlu Berber Himmet Tömtöm dükkanı ile bizlerin olmazsa olmazımız uğrak noktamızdır.

Çumra’da örnek alınacak konumdadır. Yediden yetmişe müşterisiyle hocası hacısı, öğretmeni öğrencisi, memuru amiri, çiftçisi çubukçusu, işçisi dişçisi, hülasa toplumun bütün kesimlerinden hemşerilerimizin buluşma noktasıdır.

Dükkân kapısı hak kapısıdır. Bizden önce yaşamışlarımızın kutlu sözüdür.“ DÜKKAN KAPISI HAK KAPISI, HAKK’A YALVAR ÇEŞMİM GİBİDİR AKMASA DA DAMLAR!”

Benzeri Konya’da Turgut Kaya Reisin kırtasiye dükkânına ne zaman varsam, Musa Erarıcı, rahmetli Orhan Telatar, İlyas Ceran, Mustafa Aslan hoca muhakkak birine rastlar ve sohbet ederdik.

Bizim çocukluk yıllarımızda rahmetli Ayakkabıcı Nuri Yıldız ağabeyimin dükkânı da aynı konumda idi.

Adem Yavuz Caddesindeki Berber Himmet Tömtöm Kardeşimin dükkanı iş, görev icabı Türkiye’nin çeşitli illerindeki hemşerilerimiz, gönüldaşlarımız Çumra’ya geldikleri zaman ilk uğradıkları yerlerdendir. Bir nevi İstanbul Sahaflar Çarşısındaki Üstat Muzaffer Özak Hocanın dükkânı gibidir.

Geçen çarşamba günü yine böylesi ziyaret ve buluşmaya şahit olduk. Çumra Cumhuriyet Lisesi mezunu Halil Naci Kılıçaslan Hocanın oğlu Sezai Kılınçaslan Hoca ve Prof. Dr. Orhan Yavuz Hocanın Çumra’ya geldiğini Berber Himmet Tömtöm’ün iş yerinde Ülkcü Hareketi olmazsa olmazı eski MHP İlçe Başkanımız Niyazi Yılmaz Başkan, eski Çumra Cumhuriyet Lisesi Müdürü (Dodurgalı) Ekrem Çelik, Musa Sarıçiçek, İbrahim Çiçek, İbrahim Camcı hocalarımızın ziyareti ile biraraya gelerek dünden bugüne Çumra’da Ülkücü Hareket Türkiye nezdinde hep örnek olmuş, senbol isimleri bir araya gelerek sohbet ederek bizler moral olmuşlardır. Allah hepsinden razı olsun.

Beni sormuşlar İbrahim Çiçek telefonla haber verdi. Ahmet Gündüz Başkanın bürosunda Sezai Kılınçaslan, Prof. Dr. Orhan Yavuz Hocalar, Musa Sarıçiçek, İbrahim Çiçek doyumsuz sohbet ettik. Çok faydalı sohbetimiz oldu. Bu arada Ahmet Gündüz Başkan yemek ikram etti. Yemek esnasında eski MHP İl Yöneticilerimizden İçeri Çumra eşrafından Bayram Küçüksönmez  aradı “Marifet iltifata tabidir.” Başlıklı yazımı okuduğunu tebrik etmek için aradığını söyledi. Bende Ahmet Gündüz Başkanın bürosundayız arkadaşlarını selamını ilettim. Çok memnun oldu.

Böylesi ikrama ne denir? Allah ziyade etsin, çoğalsın ve geçmişlerinin canına değsin. Ahi Evran duasıyla;

Rabbim yedirsin, içirsin, Yahşilerle tanıştırsın, yamanlardan (kötülerden ) uzaklaştırsın, Yiyenlerin yedirenlerin üstünden belaları aştırsın, Cennet nimetleriyle tanıştırsın, Cehennemden uzaklaştırsın, KABE’Yİ dolaştırsın, zemzeme kavuştursun, Artsın eksilmesin, Taşsın dökülmesin. Allah rızası için fatiha. Amin diyerek,  güzel dileklerde bulunduk.

Yemekten sonra sade Türk kahvelerini içerken de sohbete devam ettik. Orhan Hocam başka başka kanallardan beslenme meylini tasvip etmeyerek dünden bugüne aynı Ülkücü Duruş içinde olduğumuzu ifade ettik.

Kalkmadan önce Sezai Kılıçaslan Şair yazar, öğretmen Yusuf Dursun’un şiirini okudu;

İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın

Ey benim canımdan aziz evladım,

Adınla toprağa kök saldı adım.

Budur senin için Hak’tan muradım:

Yüreğinin ateşinde pişesin,

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Gül Resul’ün olsun daim önünde,

Burma bıyık alperenler yanında…

Hak yolda yürü ki vuslat gününde,

Sevgi üzre nice çağlar aşasın,

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Düşmanı dostunla sakın bir tutma,

Keskin kılıcını kında unutma,

İçindeki cengâveri uyutma;

“Allah Allah! ” nidasıyla coşasın,

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Fikirde, zikirde birlik isteriz,

Hilalin altında dirlik isteriz,

Sevmeyiz hileyi, erlik isteriz;

Yiğitlikte yerden göğe taşasın,

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Kâinatın en şerefli varlığı,

Sensin milletimin bahtiyarlığı,

Rabbim göstermesin sana darlığı;

Devletinle sonsuzluğa koşasın,

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Yusuf Dursun

Prof. Dr. Orhan Yavuz Hocam ise Kırımlı Şair Buğra Alp Giray’ın şiirini okudu. “1947 yılı sonbaharında Paris’te Sen nehri kenarında bir ceset bulunmuştur. Cesedin üstünden çıkan evraktan Kırımlı bir Türk olduğu, 2. dünya savaşının badirelerine kapılarak yurdunu kaybettiği; savaş sonunda Paris'te kaldığı ve çok yoksul bir yaşam sürdüğü anlaşılmıştır. Aşağıdaki şiir onun cebinden çıkmıştır.”

PARİS AKŞAMLARI

Bu kent her şeyiyle bana yabancı

Caddeler, binalar, bütün insanlar…

Öyle hasretim ki ezan sesine

Ararım çevremde minare, cami

Lakin takılırım çan kulesine

Her semtin muhteşem kilisesine

Yâd el elemleri sarar içimi

Uzaklarda yurdum! Burdan çok uzak

Her mevsimi güneşli, masmavi göklü

Camili, kubbeli, kümbetli, köşklü

Ozanlı, garipli, kervansaraylı

Hele insanları: Alpli, Giraylı

Yok haber onlardan, baba evinden

Bu yüzdendir halim, kopuk bir yaprak

Her şey çok uzakta benden, çok uzak.

Gözlerim daima engine dalar.

İsterim ki her an, ana yurdumda

Dağları dumanlı yaslı Kırım’da

Duvarında mavzer ve Kur’an olan

Ata ocağında, bizim konakta

Bir bakır sinili sofra başında

İftar beklenilsin, dua edilsin

Ve sessiz sedasız yemek yenilsin,

Sonra şadırvanda abdest alınıp

Hep birlikte teravihe gidilsin.

Uyansam her sabah ezan sesiyle

Görsem Ayşeciği su testisiyle

Ninemi yaşmaklı, namaz kılarken

Dinlesem dedemi, Kur’an okurken

Başımı huşuyla yastığa koysam

Sonra toparlanıp yola koyulsam

Yahut günün şavkı vururken camdan

Heybetli sesiyle çağırsa babam

Anam da, “kalk yavrum, aslanım” dese

Tutup elleriyle omuzlarımdan

O müşfik haliyle sarılsa, öpse.

Semaver kaynarken ocak başında

Dünya Türklüğünden, Türk tarihinden

Bozkurt’tan, Turan’dan söz etse dedem

Sonra Türklük için etse de niyaz

Gözlerinden akan yaşını görsem

Evet! Yurdum uzak, burdan çok uzak,

Bir ferahlık yahut bir şevk umarak

Düşerim yollara akşamüstleri

Böyle çaresizim, yıllardan beri

Her zamanki gibi yorgun ve bitkin

Artırıp yükünü hasta kalbimin

Her an heyecanı gözlerimde yaş

Görmek ümidiyle bir Türk, bir dildaş

Dolaşırım Paris caddelerini

Yorgun akan Sen’i, köprülerini

Bir karakış vakti, Sen kıyısında

Kafamın içinde TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ

Ruhumu kavuran yurt hasretiyle

Böyle göçeceğim ebediyete

Donmuş cesedimi bulup çöpçüler

Defnedilmek üzere götürecekler

Kimim ben, neyim, ne bilecekler…! Şair: Buğra ALPGİRAY

Evet, biz buyuz işte. Şan şun edenlerin sözüne falan bakmayın özünde Ülkücü ve Türk Milliyetçiliği olanlar muhakkak bir araya gelmek zorundadır. Selam ve dua ile Cenabı Allah yar ve yardımcımız olsun!