Onbir ayın sultanı Ramazan münasebetiyle dostlarla bir iftar sofrasında buluştuk. 21 Nisan’da Maraş Çorbacısında bizi buluşturan Adnan Arı kardeşimiz sayesinde cennet mekân Muhsin Yazıcıoğlu’nun dâvâ arkadaşı ve Gözyaşı Geceleri’nin mimarı Haşim Akten, Hâfız Ali İnan, ozan Ahmet Çakır ve Silleli Mehmet Küçükçevik ile hasbıhâl ettik. Biraz da yârenlik yaptık.Gözyaşı Geceleri, Konya’dan 1988’de Anadolu’ya ve Avrupa’ya açılırken bir yerde Mevlâna’nın pergel metaforunu uygulamış ve ulaştığı her yere Mevlâna’ca selâm götürerek Yunus’ca seslenmiş, Yavuz’ca haykırmış ve Alp-Arslan gibi temiz, hâlis, bid’at nedir bilmeyen tevhidi duygularla, AŞK’la hareket etmişti. Bu, 1987’de yayın hayatına atılan Gözyaşı Dergisi kurucusu Haşim Akten’in bir tebliğ metoduydu. Yüzbinlere seslendi ve 34 yıl boyunca başarıyla uygulandı. Dostlar, Gözyaşı Geceleri’nin ilk ekibinden oluşması dolayısıyla Anadolu ve Avrupa yollarında çektiğimiz çile ve hâtıralar tekrar gözlerimizin önünde bir film şeridi gibi canlanıverdi! Hâfız Ali kardeşimiz o güzel sesiyle öylesine şevkle ve içten bir akşam ezanı okudu ki, içimiz ürperdi ve bulunduğumuz mekâna Bilâl-i Habeşî’nin o lâtif sadâsını taşıdı desem sanırım pek mübalâğa etmemiş olurum. Şâir bakın ne diyor: “Aksetmede âlemlere âvâzı Bilâl’in/ Birleştiği günden beri, yıldızla hilâl’in/ Coşmada ezânlar ile baştanbaşa her yân/ Olmaz bu cihânlarda onun sustuğu bir ân/ Tâ haşre kadar şevkle okundukça ezânlar/ Göklerde bu âvâz ile Hakk’ın sesi çınlar/ Yâ rab!.. Bizi mahrum ederek nârına, yakma/ Mâ’betsiz, ezânsız bizi dünyâda bırakma!..”(1)

‘BARDAKÇI’LAR TÜRK MÜYDÜ?

“Atların ihtiyarı arpaya, insanların ihtiyarı hatıraya düşkün olurmuş” diyen Akten ağabey, dostlara 12 Eylül öncesi hatıralarını anlattı. O hatıralardan biri de gazeteci-yazar İlhan Bardakçı ile ilgiliydi. Konya Valisi Cemal Bardakçı’nın üç çocuğundan biri olan İlhan Bardakçı’yla bir sene aynı cezaevinde aynı koğuşu paylaştıklarını ve merhum Bardakçı’nın müthiş bir adam olduğunu söyleyen Akten, Bardakçı’ya isnat edilen casusluk suçlamasıyla ilgili olarak bize; tarihe not düşercesine şu açıklamayı yaptı: “İlhan Bardakçı’nın savunmasını biz yaptık. Bu Arapları hiç sevmiyor. Araplara kazık atmaya kalktı. Oradan buradan derleme haberlerin yer aldığı gazete kupürlerini Araplara satarak onlardan para aldı. Mısır’da bugüne kadar çıkmamış bir arşiv varmış. O parayla da Mısır’a gidip o arşivi inceleyecek. Yoksa kendi cebine koymak için değil. Adam idealist bir tarihçi.” Akten, Murat Bardakçı’yı kastederek “Bir insanın babası Hristiyan olsa, dinsiz olsa, Yahudi olsa, hain olsa bile insan bir kere ziyaretine gelir. Onun bütün tarihi bilgisi babasından geliyor. Hâlâ baba mirasını yiyor.” diye konuştu. “Bardakçı sülalesinin Türk olmadığını öne süren Akten, tarihçi İlhan Bardakçı’nın kendisine, Bardakçı sülalesiyle ilgili tarihi geçmişi ayrıntılı bir şekilde anlattığını ifade ederek “Bunlar Türk değil. Cumhuriyet kurulunca Balıkesir’e yerleşmişler. Ben ondan dinledim. İngilizce ve Fransızcası en az Türkçe kadar kuvvetli. Bir yıl onunla aynı koğuşta bulunduk. Bize mükemmel şeklide İngilizce öğretmişti. Galatasaray mezunu müthiş bir adam. Demirel’i, Türkeş’i, Ecevit’i bu adama soracaksınız. İnciklerine kadar biliyor. Bize çok şey anlattı. Adamı vatana ihanetten suçladılar. O da Almanya’ya gitti ve gurbette öldü. Namaz kılmıyordu. Evi de camiyle karşı karşıyaymış. O Allah’la kendi arasında bir konu. Ama bizim koğuşa Tercüman gazetesi geliyordu. Onun Peygamber Efendimiz’le ilgili bir yazısını okumuştuk. O kadar güzel bir yazıydı ki… Adamın edebiyatı mükemmeldi. Dedik ki, bu adamın hiç ameli olmasa bu yazıdan Allah onu cennete koyar, dedik. 15 gün geçmedi İlhan Bardakçı geliyor dediler. O da bizim koğuşa düştü. Hayret bir şey! Ama çok edepli bir adamdı. Hayatında, evinde yatak odasının dışında onu pijamayla kimse görmemiş.”

“TAHİR HOCA: “GÖZYAŞI BİZİM!

Hâfız ve neyzen Ali İnan da “Tahir hocanın dediği gibi hamdolsun ki mahşer var.” diyerek söze karıştı. Sonra Tahir Büyükkörükçü ve Gözyaşı’yla ilgili şu hatırasını anlattı:

Rahmetli Tahir Hocam bir zamanlar Gözyaşı Dergisini incelemiş: “Yahu bu dergi bizim!” demiş. Bu da önemli bir hatıra. Hatta Tarir Hoca’nın bacısının Gözyaşı radyosuna müptela olduğunu da duydum.” Haşim Akten: “Hanımı da öyle. Bizim hanımla görüşüyorlardı. Kendisi söyledi bana. “Seni dinliyorum ha!..” dedi. Ben, Gözyaşı FM’den bütün Konyalılara; “Ey Konyalılar! 40 yıldır Konya’ya hizmet etmiş Tahir Hocamız bugün sağ. Gidin, elinden öpün, ziyaret edin, duasını alın…” dedim. Oğlunun radyosunda böyle bir şey söylenmiyordu. Herkes öldükten sonra kıymeti biliniyordu ya. O yüzden daha sağ iken “kıymetini bilin” diyorum.”

NOT: Bu Ramazan-ı Şerif’in son Ramazan ayı olmaması ve daha nice Ramazan’lara Rabbimin bizleri ulaştırması, kavuşturması temennisiyle Ramazan Bayramınızı şimdiden tebrik ederim. (M.B.)

(1)Nuri Baş, Nurlu Ufuklara, Konya-2003, Bu Ezanlar, sayfa 33-35.