DÖNÜLEBİLİR YANLIŞLAR EĞİTİM 5-

Abone Ol

İngiltere Eski Savunma Bakanı Ben Wallace, Daily Telegraph'daki köşe yazısında, 'züccaciye dükkanına giren fil' e benzettiği İsrail’inin saldırgan tutumunun, dünya genelinde genç Müslümanları radikalleştirme riskine dikkat çekti. İngiltere'nin, İrlanda tecrübesinden çıkardığı ders ile çatışmaların 50 yıl devam etmek üzere körüklendiğini vurguladı. İngiliz kibarlığı ambalajlı zorbalıklar (liberal-kapitalizm, bilimsel pozitivizm, demokratik laisizm, kültürel hümanizm) bütün dünyayı tam da istenen 'küresel itaatkarlık' kıvamına getirmişken... E. Musk'ın da, 'hepsini öldüremeyeceğinize göre, eğitin' dediği, daha kalıcı ve etkili  olan B planı uygulanmalı idi. İsrail Gazze'yi üçe bölüp yerleşmeyi başarabilse, öldürmekle edindiği kötü imajı, eğitimle, iki nesil sonra da olsa iyileştirebilir, radikal İslam tehlikesinden de kurtulabilirdi. Ama bir türlü bölemiyor, girdiği yerde tutunamıyordu. Gazze ve Batı Şeria'da başaramasa da, 1948 den bu yana katlederek, mülteci konumuna düşürerek ve gasbederek, Filistinlilerden boşalan yerlere, dünyanın dört bir tarafından getirdiği Yahudileri yerleştirirken, Müslümanların azınlıkta kaldığı bölgeler İsrail'in bol holokost ve 'dünyanın efendisi Yahudi milleti' temalı eğitim müfredatına maruz kalıyordu. Gazeteci M. Akif Ersoy'un Yafa'da, babalarının camiden çıkmasını beklerken, bisikletlerine işgalcilerin bayrağını takmış, 'İsrail bizi kurtarır' diye bağıran, eğitim çıktısı Filistinli çocuklar gibi. Gece kulüplerini dolduran, artık sapan taşımayan, dabke yapmayan, asimile olmuş gençler gibi.

 Bizim Cumhuriyet tarihinde, kültürel kodlarımızın değişime uzun süre direnmesinin en önemli nedenleri; ancak 1961'de zorunlu hale gelebilen eğitimin alt yapısının oluşturulamaması ve milletin sisteme güveninin sağlanamaması olmalı. 61 'deki 5 yıllık zorunlu eğitim hem milli devletin hem de global kontrol sistemi efendilerinin, 'İstendik özelliklerin artması' amacını gerçekleştirmeye yetmiyordu. Hâlâ ihtilallere yol açabilecek çapta itaatsizlikler, başına buyrukluklar görülüyordu. Fabrika ön hazırlığı yapmak için kurgulanmış okul sistemi, çocuk hapishanesi rolüne bürünmeliydi ki içlerindeki yaratıcı ruh, makineleştirilebilsin. Yerine, 'daha çok üretmek ve tüketmek' hedefinden ibaret kapitalist seküler ruh inşa edilsin. Medeni dünya olarak lanse edilen Batı, bunu çoktan başarmıştı. Biz son kızılderili, henüz 5 yıl yontabiliyorduk nesillerimizi. Ancak 1997 de 8 yıla çıkarabildik. Avrupa Birliğine girme hazırlıkları kapsamında, eğitim seviyesinin yükseltilmesi, 'çocuk suçlarının azaltılması' bahanesiyle, 2012 de 12 yıllık zorunlu eğitime geçiliyordu. Yani zorunlu eğitim, suç işleme potansiyelleri olduğundan, bütün çocukların hapsedilmesi anlamına geliyordu. Akıl almaz!... Eğitim haksa neden zorunludur? Sosyal hayatın içinde faal olan hangi çocuk sever okul hayatını? çocukların iyiliği düşünülüyorsa, yetişkinlerle beraber sosyal hayatın içinde var olma hakkı' olmalı!  Pratik hayatın içinde geçerliliği olmayan, unutulup gidecek malumat yığını çocukların parlak zihinlerini zorla kullanılan küf tutmuş makinelere çeviriyordu.

Kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almasıyla, 3 yaştan 18 yaşa kadar, Islah evi işlevli dört duvar arasına mahkum ve mecbur körpelerin gelişmeleri engelleniyordu. 18 yaş sonrası bu sürece devam etmekten başka seçenek de kalmıyordu. İşin en acı tarafı, ebeveynlerin çocuklarını adeta öldürdüklerinin bilincinde olmayan cezbe halleriydi. Tahsil, uğruna fedâ olunası ne faziletli şeydi! Bu cezbeye hocalar da katılmış, "ilk emir oku oku oku! " diye telkin veriyorlardı. Neyi oku, nasıl oku, nerde oku?  Çiftçinin traktöre binmeden, sanayicinin makineye yağ dökmeden, tüccarın para saymayı bilmeden, evden okula, okuldan dershaneye, devlet kapısında memurluk hayali kuran çocukları vardı. (Ne bilsinler kimlerin memuru olacaklarını! ) Mülteciler de yapardı bu işleri. Biz önemli mevkileri tutmalıydık. Tuttuk da. Demokrat Parti ile başlayan siyasal dindarlaşma süreci, imam hatipli bir nesle teslim etmişti Laik sistemin işleyişini.

Cenabete namaz abdesti. Yumuşacıktı artık memur millet. Gittikçe ısınan ılık sularda abdest alırken zıplama refleksini kaybetmiş kurbağalar gibi. Eğitim ne lüzumlu, dindarlaşma ne iyiydi! Laiklik ihraç ediyorduk hattâ abilik yaptıklarımıza. Memurduk işte, ne emredilirse onu yapan. 5 yaşında oturtulduğumuz sıralardan kalkamıyor, izinsiz çıkamıyorduk kapıdan, altımıza işesek de. Akran zorbaları, gözümüzün önünde kardeşimizi tekmeliyor, savunamıyorduk disiplin korkusuyla. Filistin'e de parmağımız bu yüzden kıpırdamıyordu. Böyle büyütülmüştük bütün dünyaca. Gelişmeden, çocuk gibi zayıf, rüştü eksik, tutuk. Kadınlarımız daha erkek, erkeklerimiz daha çocuk. Bir 'eğ'itimin verdiği zararı bir diğeri düzeltebilir. 'Eğ'meden, dosdoğru fıtrat üzere, gütmeden, gözeterek, câri hayatın içinde güzel temsil ile.

Selam ile...

NOT: Dizi yazılarımızı öncekilerle birlikte okumanız daha anlaşılır ve faydalı olacaktır