Postmodernlik konusunu, tıp alanındaki emareleri üzerinden mercek altına almaya devam ediyoruz. Geçen yazımızda modern ve postmodern dönemlerin hastalıkla ilgili açıklamalar bakımından farklılaştığına vurgu yapmış, modern dönemde doktorların elinde olan gücün artık ilaç-malzeme endüstrisi ve hastalar tarafından paylaşıldığını belirtmiştik.

***

Tıp alanında güç dengelerin etki eden bir başka faktör de alana giren yeni ortaklar. Tedavi/iyileştirme, doktorların tekelinden çıkınca alternatif tıp uygulayıcılarına açılan alan giderek büyüdü. Alternatif tıbbın cazibesi öyle arttık ki doktorlar bile buradan parsa kapma telaşına düştüler. Çok sayıda doktor akupunktur öğrenmek için Çin'e bile gidiyor. 

Alternatif tıp uygulamalarının geleneksel inanç ve felsefelerle ilişkisi bilinir. Bu felsefi ekollerde modernist yaklaşımların aksine hastalıkların bir “anlam”ı vardır. Modernizmin, “hayatın anlamı nedir?” sorusuna verdiği “hiç” cevabının sadece fiziksel ve kimyasal olaylardan ibaret olmayan insanı bir “anlam arayışı”na itmesi kaçınılmazdı. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren insanların hastalıklarının anlamını geleneksel felsefelerde aramaları da alternatif tıbba yönelişin nedenlerinden biridir. 

Postmodern dönemde hastalıklara anlam arayışının yansıra “doğa”ya ve “doğal”a verilen anlam da değişti. Modernizm doğayı savaşılması, yenilmesi ve hizaya getirilmesi gereken “dışımızda” bir “düşman” olarak görmüştü. Postmodern dönemde ise doğa bizi de kapsayan müşfik bir ana olarak görülüyor ve “doğal” olan her şey adeta sorgu-sual olunmadan kabul ediliyor, bir nevi kutsanıyor. 

Doğal olana yönelişin ardında postmodern anlayışın “risk”i öncelemesi de yatıyor. Modern hasta “yarar”ı ön plana alır, doktor ona bir tedavi önerdiği zaman bu tedaviden ne yarar sağlayacağını sorgular, postmodern hasta ise tedavinin kendine ne zarar verebileceğine odaklanır. İlaç prospektüslerinin giderek uzaması, hastaların yazılan ilaçlar ve uygulanan cerrahi işlemlerin yan etkileri hakkında uzun uzun bilgilendirilmesinin hukuki zorunluluk haline getirilmesi bu durumun açık göstergeleridir. Postmodern hasta, doğal olanı yararı yoksa bile zararı da yoktur, yani risksizdir diyerek tercih etmektedir.

Güç dengelerinin hasta lehine değişmesi, doktorun hastaya uygulayacağı tedaviyi belirleme tekelini de derinden sarstı. Bu, bilgi üzerindeki tekelin kırılmasıyla da ilişkilidir. Geleneksel olarak doktor hastaya “sana şu tedaviyi uygulayacağım” derdi ve hasta bunu kabul ederdi. Sonra doktorun hastaya seçenekler sunması dönemi geldi. Şimdi ulaştığımız nokta da ise hasta doktora “bana şu tedaviyi uygula” diye geliyor ve uygulamayan doktora fırçayı basıyor. 9 yaşında bir kız çocuğu doktora “bana Prozac yaz” diye diretiyor. 45 yaşında bir bayan kuaförü “bana MR çekeceksin” diye radyoloji uzmanının kapısını zorluyor. 29 yaşında bir bayan sekreter “vajinoplasti ameliyatı olursam kendimi daha iyi hissedeceğim, bana bu ameliyatı yap” diye kadın-doğum uzmanını sıkıştırıyor. Hastalar adeta buyurgan bir eda ile "doktor beni baştan yarat" diyor, çünkü “beden hastanın bedeni” ve herkes “bedeninin hakimi”. Çünkü “müşteri memnuniyeti” doktorun hastanın isteğinin yerine getirilmesini gerektiriyor ve artık bütün pazarları olduğu gibi “tıp/sağlık pazarı”nı da arz talep dengesi yönetiyor/yönlendiriyor.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)