Hayatımızın her alanında yaşayabilmemiz için doğanın biz sunmuş olduğu nimetlerden yararlanmamız gerekmektedir. İnsan oğlu olarak doğal yaşamın dengesini korumalı ve sınırlı olan kaynakları da mümkün olduğu kadar verimli kullanmak ihtiyaçlarımız doğrultusunda zarar vermeden kullanmalıyız. Doğal kaynaklar derken bizlerin var olmamız için gereken bütün her şey olabilir. Günümüz dünyasında artan nüfusla beraber doğal kaynaklarımız bilinçsizce kullanılmakta ve ağır sonuçlara sebep olmaktadır. Dünyamızın sıcaklığı her geçen gün artmakla beraber küresel ısınma tehdidi, su problemleri ve denizlerde kirlemeler ile karşı karşıya kalmaktayız. Doğal kaynakların kullanımı hem ulusal hem de uluslararası sorun olmakla beraber dünya üzerindeki herkesi derinden etkilemektedir.

            Genel olarak hepimizin bilmiş olduğu ve anlatılan çevre sorunlarını son dönemlerde birebir şahit olmaktayız. Nitekim Marmara denizindeki müsilaj örneğinde olduğu gibi kirlenen denizlerimiz alarm vermekte ve içler acısı görüntüler ortaya çıkmaktadır. Ülkemize yakışmayan görüntüler hem bizleri hem de dünya gündeminde yer almaktadır. Özellikle bizlerin hem dinimiz gereği hem de yıllardır gelen tarihsel ve kültürel açıdan temiz bir toplum olduğumuzu düşünürken oluşan bu müsilaj ile aslında o kadar da temiz olmadığımızı bir kere daha sorgulama fırsatımız olmuştur.

            Devlet yetkilileri ve çevre bakanımız bu konu üzerinde neden müsilaj oluşmadan bu kirlilik oluşmadan önlemler alınmadığı da ayrıca tartışılmaya değer bir konudur. Proaktif önlemler alınarak denizlerimiz konabilirdi nitekim bu müsilaj aslında bir gece de ortaya çıkmış bir durum olmasa gerek. Vatandaş olarak karşı karşıya kaldığımız manzara gerçekten içler acısı diyebiliriz. Ülkemizin doğasına, denizlerine, ormanlarına sahip çıkmalıyız. Sahip çıkmak içinde ülkede yaşayan her bir bireye bu doğal kaynakların korunması bilinci bir şekilde verilmelidir. Ben de şahsım adına doğa sever bir birey olarak denizlerimizin bu durumu Konya'da ikamet etmeme rağmen rahatsızlık vermekte.

            Ülkemizin taşı toprağı ve her bir metre karesi çok kıymetli. Biz bu topraklara bedellerini ağır ödeyerek sahip olduk ve bu bedellerin karşılığı bu şekilde olamamalıdır. Sonuç itibariyle bizlerde bizden önceki atalarımız da olduğu gibi emanetçiyiz. Bu bilincin farkında olmalı ve taşına, toprağına, denizine, ormanına sahip çıkmalıyız. Bizler sahip çıkmazsak emin olun ki birileri muhakkak sahip çıkacaktır.