Yapılan çalışmalara ve araştırmalara göre 1850’deki sanayi devriminden günümüze hava sıcaklığının yaklaşık 1,2 derece yükselmesi, tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor. Küresel iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışı; su kaynaklarının azalması, çölleşme, afetler ve deniz seviyesinin yükselmesi, deniz suyu sıcaklığının artması gibi pek çok iklimsel olumsuzluğu ve gelecekte olabilecek felaket emarelerini beraberinde getiriyor. Son 10 yılda dünya genelinde yaklaşık iki milyarı aşkın kişi, iklim ve hava bağlantılı olaylardan etkilenirken, Birleşmiş Milletler (BM) iklim göçleri konusunda uyarılarda bulunuyor. İklim değişikliğinin ışığında insan yaşamı ve doğayla ilgili Ziraat Yüksek Mühendisi Celil Çalış konuştu.
‘DİLLENDİRİLEN POLİTİKALAR, DERHAL HAYATA GEÇİRİLMELİ’
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri, Türkiye’de de kendini gösterirken alarm durumuna geçen doğanın, insanoğluna anlatmak istediklerini ve harekete geçilmezse karşılaşılabilecek riskleri, son yıllarda mevsimlerde belirgin bir kaymanın meydana geldiğini işaret ediyor. Konuyla ilgili konuşan Çalış, “İklim değişikliğinin etkilerini Kuzey Kutbu’ndan sonra en olumsuz yaşayan Akdeniz kuşağı ülkelerinden biriyiz. Normal şartlar altında, doğa-iklim değişikliklerinin çok uzun zaman diliminde yani yavaş yavaş ilerlerken son dönemde ise bu süreçlerin katbekat hızlı şekilde, çok daha kısa sürede değiştiğini söylemeye gerek yok, yaşamaktayız. Gelecekte ortaya çıkabilecek durumlara ilişkin projeksiyonların Türkiye açısından pek olumlu olmadığını bilim insanları ortaya koyarken, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirebilmek için dillendirilen politikaların hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.” dedi.
HAKKIMIZ OLMAYANI DOĞA BİZDEN TEKRAR ALIYOR
Mevsimlerin yeryüzündeki yaşamı doğrudan etkilediğini belirten Çalış, doğa olaylarının hayatı olumsuz etkisi üzerine şöyle konuştu: “Bugünlerde dünya depremler, seller, yangınlar, kuraklık gibi doğal afetlerle boğuşurken kendi içlerinde yaptığı mücadelelerle savaş, göç, kargaşa adeta insanın insanı ezdiği hatta yamyam gibi yediği olağanüstü bir çağda yaşıyoruz. Mühendislik temel biliminde der ki; Doğada gerçekleşen bir olay 30 yıl, 50 yıl, 100 yıl nihai olarak 500 yılda gerçekleşir. Yaşadığımız doğal afetlerde aslında doğa bizim ona hakkımızdan ve haddimizden fazla yaptığımız müdahalelerle aldıklarımızı geri alıyor. Doğa kendinde olan tahribatı düzenliyor. Bu olaylar yüz yıllarda belki de bin yıllarda gerçekleşiyor, biz anı yaşayarak yorum yapıyoruz.”
DEĞİŞİMLER, TERCİHLERLE İLGİLİ OLABİLİR
Üretim planlaması, küresel ısınma, iklim değişikliği kaynaklı kuraklık, yangın, sel gibi aşırı hava olaylarının üretimi etkilediğine dikkat çeken Çalış, “Küresel ısınmadan olumsuz yönde en çok etkilenen sektörlerin başında tarım geliyor. Mevsimlerin bizde yarattığı duygular ise, mevsimlerin pratik olarak hayatımızda yol açtığı değişimler, doğanın geçirdiği değişim ve kendi kişisel tercihlerimizle ilgili. Mevsimlerin iklim ve doğa ile bağlantılı olarak sembolize ettikleri şeyler genel olarak aynıdır. Kış bize kendimize dönüşü, durgunluğu, bekleyişi, sakinliği çağrıştırır. İlkbahar; yeniden doğuşu, dirilişi simgeler, yeni şeylere başlama ve yenilenme hissi uyandırır. Yaz; neşe, sevinç, buluşma, kaynaşma mevsimidir. Kanımız tepsi gibi parlayan güneş gibi kaynar. Sonbahar ise olgunluk, değişim, güzellik ve sona erişten dolayı hüznü sembolize eder. Doğa bütün bu değişimleri geçirirken bizde yarattığı duygulardan habersizdir.” dedi.