Bu soruyu öncelikle ülkemin demokrasiyi algılayış biçimi için soruyorum.
Demokrasi bireyin tercihleri için iradesini ortaya koyarak temsilciler aracılığı ile kendi kendini yönetmek.
Tercih edilecekleri de yine milletin tercihleri ile ortaya konup en doğru olanın tercih edilmesi şeklinde vekillerin tayin edilmesidir.
Kulağa çok hoş gelen bir tercih sistemi…
Ama…  
Nedense ne seçen memnun, ne seçilen…
Seçen seçtiğine kısa zaman sonra kızmaya başlıyor.
Seçilen de seçmenden kaçmaya çalışıyor ya da seçmen ile karşı karşıya gelmekten kaçınıyor.
Benim düşüncem ikisi de haklı.
Seçmen gerçekte kendi problemini çözecek vekili seçmiyor.
Seçilen de aslında seçmenin problemini çözebilecek kabiliyette ve imkânda değil ya öne sürülmüş ya da o ana kadar seçmene şirin gözükecek bir hayat yaşamıştır.
Seçmen seçerken ihtiyaçlarını belirleyip seçmiyor. Ona ihtiyaç olarak tanımlanan ve kulağına hoş gelen ama kişisel yaşamı için ne ifade ettiği muğlâk olan cümleleri tercihi kabul ediyor ya da kabul ettiriliyor ve oy kullanıyor yani tercihini yapmış oluyor.
Oy kullanıyor da ondan sonra?
Ne kendisi verdiği oyun yani vekâletin peşinden gidiyor ne de oyu olan yani vekil verilen sorumluluğu ciddiye alıyor.
Elbette bu tercih mekanizması bir istişare, meşveret şura meselesi… Kaliteli toplumsal iletişim ve ilişkileri gerektirir. Peki, böyle bir sistem var mı? 
Hayır yok. Herkes herkese kızıyor, hiç kimse kimseyi beğenmiyor. 
Anlama, dinleme okuma, analiz gibi yeteneklerimiz çok zayıf.
Bunlar daha birey olarak yaptığımız yanlışlar.
Ya demokrasi içinde birey olmayı tamamen unuttuğumuz anlar, durumlar…
Mesela bir aşiret üyesi ne kadar demokrat olabilir?
Büyük aileler tek bir kişinin kararı ile demokrasiye ne kadar hizmet edebilir?
Ya da bir cemaat…  Büyüklerimiz böyle istiyor diyen bir ortamda birey olabilir mi?
Veya siyasi partilere gelip benim etkileyebileceğim elli, yüz, beş yüz oyum var diyenleri milletin yararına ne kadar hizmet eder. Bunları siyasetle ilgilenenler çok iyi bilir.
Mahallecilik,  devrecilik, tertipçilik, okulculuk, dernekçilik, sendikacılık? Hepsi oyu bir kişinin eline toplayıp onunla pazarlığı kolaylaştırmanın aracı hale getirilmediler mi?
Belki ilgili aile, aşiret, okul, mahalle veya herhangi bir grup grupsal istişare ile iradesini ortaya koyabilir.  O zaman da toplumun dengesine göre bir fayda kayması olmaz mı?
Mesela verilen oyun belirli bir gücün etkisine göre seçilen belediye başkanı, vekil; imkânları o grubun emrine kullandırmaz mı?
Yaşadıklarımız bunun böyle olduğunu gösteriyor.
İktidara gelirken adaletsizlikleri,  yanlış yönetimleri,  ilkesiz tavırları en acımasız şekilde analiz et ortaya koy öyle bir mücadele et ki artık toplum seni mağdur görsün acısın hatta sen gelince bütün bu sıkıntıların düzeleceğine inansın… 
Gelince de yerini korumak için ikbal derdine düş söylediklerini unut eleştirdiğin şikâyet ettiğin her şeyin kahramanı haline gel.
Bu döngü hepimizin hayatında az veya çok var.
Demokrasi işliyor mu, tiyatro mu?
Bu soruyu sorduran diğer bir sebep de bizim yaşamı algılayış biçimimiz.
Birey ve halk olarak düşünme, analiz, okuma anlama gibi meziyetleri fazlasıyla teferruat olarak görüyoruz.
Hatta kalbimiz ve zihnimizle değil duygularımızla karar veriyoruz.
Nefret ettiğimiz bir insan veya bir olay doğru olsa da bunu kabul edemiyor,  bunu itiraf edemiyoruz.
Sevdiğimiz, yakınlık duyduğumuz, bağımız olan bir insan ve olay yanlış da olsa ona karşı tavır alamıyoruz.
Bir fikri kızmadan kırmadan sakin bir iletişimle çözebiliyor muyuz? Hayır
Empati, anlama çabamız ne kadar güçlü?  Çok zayıf. Öyle ki anlayınca bizim için çok önemli olan doğruya bile tahammülümüz yok. Hatta yılan olsa bana dokunmuyorsa bin yaşasın.  Rahatı bozulmadığı sürece her şeye razı...
Bu bilinç duygu ve ilişkiler sistemini doğru okuyan ve sürekli bilinçle hareket eden güç çevreleri;
 Bireyin ve halkın duygularını olumlu etkileyecek bütün tavırlarla onların hoşuna gidecek vekil adaylarını, başkan adaylarını belirleyip onların önüne koyarlar. Sonra da seçmenin oyunu etkilemek için duyguların tatmin olacağı ortamı hazırlarlar. En iyi hazırlayanlar kazanır.
Seçim bitince o güç çevreleri iş başına geçer.
Seçmenin oy verme rolü tamamlanmıştır.
Partisinin de aslında sorumluluğu bitmiştir.
Sıra o güçlerin hazırlamış oldukları projelerin icraatına.  O güçlerin ricalarına.
Tabi ki bu projeler ve ricaların kabul ettirilebilmesi için tiyatronun ikinci perdesi başlar. Hepsinin halk için yapıldığını millete güzel sunumlarla anlatmak.
Bu sırada demokrasi sahnesinin perde arkasında güç el değiştirmiştir. Millet izlediği tiyatro sonucu avucunu yalar.
Bu tiyatro ne zaman millet için oynanır?
Millet oyunu takip eder takım tutar gibi parti tutmazsa.
İradesini kiraya vermezse…
Seçilenlerden biri çıkıp da ilkeyi, aklı, insanı merkeze koyarsa...
Tabi ki rol yapmadan…