Delinin Oğlu Deli - II -

Abone Ol

Biz gelelim Selim’in kaybolmasından sonra köydeki duruma. O günün akşamı köye gelen sorumsuz baba bu duruma pek ilgi göstermez Selim’in yokluğu kız kardeşlerinin merakını öne çıkarınca da “Çok merak etmeyin nereye gidecek, tilkinin dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânı, siz yatın haydi” diye azarlar çocukları. Gece ilerledikçe yedi yaşlarındaki Cemile kız ağabeyinin durumundan şüphelenir ve gece koşarak teyzesine durumu yaşlı gözlerle ağlayarak bildirir. 4 yaşındaki küçük kız Fatma ise ağlamaktan yorgun düşüp çoktan uykuya dalmıştır. Bu defa teyzeyi bir telaş almıştır, acaba yeğenimin başına bir hal mi geldi diye. Gecenin karanlığında doğruca köy muhtarına gidip durumu anlatır. Köylü sabahlara kadar seferber olur ama bir netice alınamaz aramalardan.

Teyzenin ısrarı ile gündüz de aramalara devam edilir. Ölü mü diri mi bir haber olmayınca her gün birlikte oynadığı arkadaşlarına sormak kalır. Arkadaşları da her şeyden habersiz uykudan uyanmışlar ve işlerine dağılmak üzeredirler. Muhtar hepsini tek tek çağırıp Selim’i sorar. İçlerinden bir çocuk “Muhtar emmi, dün ağşam üzeri odunlu esker arabaları gideceğine yakın Selim köyün alt yanına doğru seğirderek iniyordu. Ondan soğnam bir daha görmedim Selim’i” deyince cemselerin köye gelişi beklenir artık. Gelen her cemse nin şoförüne sorulur Selim, ama onlar da görmedik derler.

Köyde aramalara tekrar başlanır. İstanbullu şoför işin vahametini anlayınca muhtara yanaşıp gizlice “Muhtar amca Selim’i boşuna buralarda aramayın o çocuk ta İstanbul’a gitti galiba” der.  Muhtar da derin bir nefes alır, köylüye emir verir Hatice kadın iyileşip gelene kadar herkes sıra ile bu aileye bir gün bakacak. Kızların da elbiseleri ve sırtları yunacak her şeyleri ana varmış gibi tertemiz olacak, analarını aramayacaklar. Bu bir insanlık borcu köyünde gururu olacaktır” der. Teklif hemen kabul görür ve hatta bazı aileler sürekli kendilerinin bakabileceğini söylerler, ama muhtar hep birlikte bakılacak diye ısrar eder.

O gece Turgut’un anne babası Selim’i polise teslim etmeyi planlamışken, Selim sabah erkence evden çıkar. Bir daha onlara da uğramaz. Komutanın ve Turgutlar’a vardığı gece babasının verdiği harçlıkla ilk gördüğü pastaneden yiyecek bir şeyler alır ve pastanede utanarak bir köşede karnını doyurur.

Pastaneci Faik, tecrübeli adamdır. Hal ve hareketlerinden şüphelendiği çocuğu sorguya çeker. Durumu anlayınca “Oğlum sen hem burada çalışıp bana yardım et hem de burada yat kalk. Her gün annene de ziyarete git. Zaten işte şuracıkta hastane” der. Selim bu teklifi severek kabul eder ve pastaneci adamın ellerine sarılır. Orada çalışmak orada yatıp kalkmak ona çok iyi gelmiştir.

Aradan 10-15 gün geçince Selim’de bir güzellik olur ki sormayın. Boyu bosu, güzel saçları ile Selim, bir başka Selim oluverir. Her gün o pastaneden alışveriş yapan ve her halinden lükse düşkün olduğu belli olan bir kadının dikkatini çeker Selim. Kadın devamlı müşteri olduğundan dükkandaki yeni elemanın ahvalini sorar.

Pastacı durumu olduğu gibi anlatınca Selim’e muhabbeti daha da artan kadın, pastacıdan müsaade isteyerek Selim’i alıp evine götürür evinde ona güzelce bir banyo yaptırıp yatırır. Kadın, Selim uyumadan “Benim bu gece biraz işim var ben sabah gelirim, sen rahatça yat burada sabah olunca görüşürüz” der ve gider. Selim, o güzel evde uykuya bırakmak ister kendisini, ama bir türlü gözüne uyku girmez. Sabah erkenden kalkar yine köyden gelirken giydiği elbiseleri yeniden giyer, kadının gelmesini sabırsızlıkla bekler.

Kadın bir gelir ki Selim şaşkınlık içindedir. Kadın ne kadar süslüdür. Hayatında ilk defa böyle bir kadın görmüştür. Eli kolu dolu getirdiği yiyecek giyecekleri masaya bırakırken Selim’i mutfağa çağırır, bir güzel kahvaltı yaparlar. Yemekten sonra, kadın aldığı elbiseleri özenle giydirir Selim’e.

Kadının takma adı Firuze’dir. Ona Yelli Firuze derler, koca şehrin eğlence ortamlarında ama esas adı Ayşe’dir. Bu kadıncağızı bir zamanlar köyünden kandırıp kaçırmışlar kötü emelleri için kullanmışlardır. İstanbul’un kimsesiz çocukların ne kadar büyük bir tehlike arz ettiğini  bilen Firuze, Selim’e sahip çıkar. Onu kendisine bir güvence biraz da eğlence olarak görür. Artık Selim ve Firuze gündüzleri hastaneye birlikte ziyarete gitmeye başlarlar. Firuze de soranlara Selim, evimin beyi demeye başlar. Hani derler ya gönülden geçeni dil söyler. Aralarında 18-20 yaş fark olmasına rağmen firuze Selim’e bir koca gözü ile bakmaya başlar.

Anacığının tedavisi uzun sürünce bir sene kadar orada kalmak mecburiyetinde olan Selim, nerede çalıştığını dahi bilmediği ve işyerini görmediği hamisi Firuze’yi bir akşam işe gidişinde takip etmeye karar verir. Bir yere girdiğini görür ne işle meşgul olduğunu bilmese de dışardan duyduğu müzik seslerinden ve içki kokularından ne işle meşgul olduğunu tahmin eder. Bu tür yerlerde kuru yemiş satarak geçimini temin eden bir adamla yakınlık kurup onun mallarını içeride pazarlamak için anlaşır. Arada bir pavyona girip kuru yemiş dağıtmaya başlar. Derken bir gece masada oturan 3-5 kişilik bir grubun gizli konuşmalarına istemeyerek kulak verir. Adamlar bir plan üzerindedirler.  O gece Firuze’yi bir başka yere davet edip bol para vaat edecekler ve onu öldürüp parasını gasp edecekler. Bunu duyan Selim o geceye kadar hiç görünmediği Firuze’nin yanına giderek duyduklarını anlatır. Firuze Selim’in pavyona gelmiş olmasından hiç hoşnut olmamıştır. Bu haberden dolayı da ona teşekkür eder. O gece patronundan izin alıp Selim’i de yanına alarak erkence ayrılır Firuze. Daha iki sokak ileride arkalarından gelen birkaç kişi Firuze’yi kaçırmak isteyenler olduğunu fark ederler. Selim Firuze’yi kolundan çekerek bir apartman boşluğuna saklar. Orada uzun süre bekleyen ikili o geceyi zararsız atlatırlar. Bu olaydan sonra Firuze Selime ve onun üstün zekasına bir kat daha âşık olur.

Bir akşam Selim ile Firuze iki olgun insan gibi konuşurlar. Selim kadına bu pavyon işini bırakmasını yoksa kendisine karşı muhabbetinin azalacağını söyler. Kadın hiç itiraz etmez. Selim’i kaybetmek istemediği için tamam der. Her gün yaptıkları gibi hastaneye Selim’in anacığını ziyarete giderler ve ziyaret sonunda doktoru ile konuşup Hatice kadının daha ne kadar hastanede kalacağını sormak için başhekime giderler.

Buradaki konuşmalar sırasında trajik bir durumun olduğunu sezen başhekim, Firuze’ye “Sen hakikaten hayırlı bir iş için o ortamı terk ettiysen benim de sana bir teklifim olsun, bizim hastanede hemşire i dersin, hasta bakıcı mı dersin, hastalara hizmet eder misin?” diye bir teklifte bulunur. Sevinçle bu teklifi kabul eden Firuze hemen işe başlar. Selim onun için bir kurtarıcı olmuştur. Bütün yaşananların onun saf ve temiz kalpli oluşu kadar anne şefkatine muhtaçlığından kaynaklanan Allah bir lütfu olduğunu düşünür. Selim’e daha çok samimiyet ve sadakatle sarılır.

Selim ilk göz ağrısı olan pastanede çalışmaya devam etmektedir. Firuze’nin evinde birkaç yıl birlikte otururlar. Çünkü anacığının tedavisi dışardan devam etmektedir. Hastaneden de uzak olmamalı daima gözetim altında bulunmalıdır, doktorların tavsiyesi budur. Firuze bu arada birikiminden Selim’in köydeki kardeşlerine de para göndererek onlara da destek olmaya çaba gösterir. Gün gelir işler yoluna girer. Artık Selim köyüne dönecektir çünkü nede olsa daha çocuktur, köyün ve kardeşlerinin hasreti ağır basmaktadır. Şükür annesi de iyileşmiş deli sıfatı da ortadan kalkmıştır. Selim köye gitmeli herkesle görüşmeli ve Hacce’nin deli Haçce olmadığını ve kendilerinin de delinin uşakları olmadıklarını cümle aleme göstermelidir. Bunca geçen uzun süre içerisinde Selim’in sorumsuz babası da evini ve iki kızını terk edip gidince iki kız kardeş garip teyzeleriyle kalakalmışlardır. Kadın onlara gücü yettiğince kol kanat gererek köylülerin de büyük desteği ile analık etmiştir. Kızlar 13-14 yaşlarında Selim ise 16 yaşlarındadır. Selim İstanbul’da serpilmiş ve alımlı bir delikanlı olmuştur.

Selim köye gitmeye karar verince Firuze tekrar İstanbul’a dönüp dönmeyeceğini sorar Selim’e. Selim de “Duruma bağlı bir bakayım şimdi babam da gelse dört nüfusuz onca nüfus İstanbul gibi büyük şehirde nasıl geçiniriz bilmem ki” deyince Selim’e sırılsıklam aşık olan Firuze o gece Selim’e aşkını açıktan ilan edip kendisi ile evlenip evlenemeyeceğini sorar. Selim de Firuze’yi çok sevmektedir. Bir de onun himayesinde büyümenin burukluğu vardır içinde. “Tabiî ki kabul ederim, yalnız köye gidip geleyim sonra evlenelim. Bizim Anadolu köylerinde böyle kadının büyük oğlanın küçük oluşunu pek benimsemezler” deyince Firuze çok duygulanır ve o gece aşkını kaybetme korkusu ile sabaha kadar gözyaşı döker. Sabah hepsi birden köye gelmeye karar verirler. Köyde birkaç ay kalırlar. Başhekimden de üç ay izin alınmıştır. Üç ay sonra kızlar Selim, Hatice kadın hayırsız baba gelmeyince köydeki yuvanın kapısına kilit vurup tekrar İstanbul’a dönerler. Selim ile Firuze aradaki yaş farkına rağmen birbirlerini severek evlenip mutlu bir yuva kurarlar. Firuze köyden gelen kızlara bir abla şefkati ile bakarak onları da baş göz eder ve yaşına yakın olan Hacce kadınla da bir ana kız gibi olurlar yaş farkı olmamasına rağmen.

Köyde tüm zorluklara rağmen kardeşinin kızlarına sahip çıkarak onları yetiştiren teyzelerine de yardım ederek onun gönlünü hoş tutarlar.  Benim de tanıdığım bu ailenin devamı olan yavrular, halen bu büyük şehirde hayat sürmektedir. Allah onlara hayırlı ömür versin.