Her şeye değer verdiğimizi bir düşünelim.

Etrafımıza bakıyoruz; olayları, insanları, nesneleri, çevreyi yaratılmış her şeyi doğru değerlendirdiğimizi bir düşünelim.

Çok zor değil mi? Kültürel yapımız buna müsaade etmiyor.

Zor ama bir düşünelim.

Neden zor?

Genelde değerli olmak isteriz örneğin takdir edilerek değerli hissetmek isteriz. Hal böyle iken değer verirken aynı arzumuz olmaz.

Değer verdiğimiz çoğu zaman bizi belki değerli görürler diye değer veririz.

Hatta bu konuda nasıl değerli görüneceğimize dair kişisel gelişim kitaplarının haddi hesabı yok.

Kişisel gelişim kitaplarının içinde hangi davranışı nasıl yaparsak değer görür, onu öğretirler bize.

Ama nasıl değerli insan oluruz? Asıl onunla ilgilenmeliyiz. O, zahmetli ve zaman işi. Bize külfet gelir.

Yani tam bir tiyatro ve yazılan oyuna göre rol.

Çoğu insan onu da yapamaz ama değerli olmak ister.

Mesela çoğumuz etrafımıza değer verdiğimiz ölçüde değer göreceğimize odaklandığımız için çok da samimi düşünemeyiz.

Tabi ki değer vereyim, değerli görsünler davranışını kastetmiyorum…

Mesela beraber yaşadığın insanlara, çalıştığın ekip arkadaşlarına; onların sahip olduğu özellikleri anlayarak, algılayarak ve onları takdir ederek yaklaşmak değer vermenin başlangıcı olabilir.

Yaşadığımız şehrin değerlerini öğrenerek, analiz ederek, yorumlayarak, yaşamımızın bir parçası haline getirerek şehrimizin potansiyele ilham kaynağı özelliğinden faydalanabiliriz. Üstelik şehrimizi tanıdıkça sahiplenir, sahiplendikçe değerli varlıklarını doğru algıladığımız gibi yeni değerler katarak şehrimizi zenginleştirebiliriz.

Gözümüze çarpan çirkinliklerden şehrimizin temizlenmesine katkı sağlayabiliriz.

Mesela toprağımıza değer vererek onun toprak ana özelliğini güçlendirebiliriz. Gıda savaşlarının ayak seslerinin yaklaştığı zamanda toprağımızın top yekûn özelliklerini doğru analiz edip doğru ekimlerle hem kendi kendimize yeterli bir ülke oluruz hem de insanlığa gıda konusunda katkı yapan bir ülke olabiliriz.

Bugün birçok organize sanayi bölgesinde fabrikaların çoğu tek vardiya çalışıyor. Çoğu, üç vardiyaya; güvenli çalışma sistemi kuramadığı için geçemiyor. Bölgenin akıl üreten kurumları; üniversite, Sanayi Odası, Bakanlık, OSB yönetimleri ile üretimi, değer üreten hale getirmek için akıl birliği ile iradelerimizi ortaya koyabiliriz.

Değer, yaşamımızın her aşamasında önemli bir itici güçtür.

Bugün davranışlarımızda değer katma yerine değersizleştirme tarafımız daha ağır basmakta.

Çünkü kolayımıza gelmekte.

Birgün bir bilge ile öğrencisi konuşurlarken;

Bilge, öğrencisine bir çöp verir.
Bu çöpü küçülterek daha değerli hale getir, der.

Öğrencisi gider. Düşünür ama anlam veremez. Geri döner

Hocası git düşün diye yine gönderir. Birkaç ay düşündükten sonra yine geri döner ve cevap yoktur.

Bilge öğrencisini bir daha gönderir. Amaç onun tefekkür etmesi, çöpe odaklanması ve çözümü arar hale gelmesidir. Öğrenci kendi cevabı bulamayınca sorar, soruşturur. Ama cevabı yine bulamaz ve geri döner.

Hocası uzun bir çöp alır ve kısa çöpün yanına koyar.

Öğrenci gülümser. Bunca tefekkürden sonra şimdi anladım. Hayatta her zaman daha uzununu daha iyisini daha değerlisini yaparak diğer çöpü küçültebilirsin der.

Yani çevremizi değersizleştirerek, daha değerli olamayız. Değer ifade edemeyiz.

Çevremizi küçülterek, kırarak, önemsizleştirerek, itibarsızlaştırarak daha değerli asla olamayız.

Hatta içimizdeki topluma zarar verirken kendimiz de o toplumun itibarsız bir bireyi oluruz.

Değer veren, değeri takdir eden insanlar çevresine pozitif enerji verirler.

Pozitif ruha sahip insanların çevresinin hayal kurma, fikir üretme, yaşamı zenginleştirme, sinerji meydana getirme gibi lokomotif enerji kaynağı olma özelliği vardır.

İnsanlar kendisini bu gibi enerji dolu insanların yanında daha mutlu hisseder. Hatta kendilerinin bile farkında olmadığı potansiyel becerileri harekete geçer.

Değer veren, değerli olan, değer ifade eden toplumlarda kültür insanın sadece iş yapma özelliğini arttırmaz; insanın ferasetini güçlendirir, keşfini açar.

İnsanın kendini değerli hissetmesi kadar büyük bir zenginlik yoktur ama önce değer verme becerisine sahip olmak gerekir.

Değer verme nasıl ki toprağın içinden zenginleştirilen binde bir gram altının saf altına dönüştürülüp mücevher oluşunu ifade ediyorsa insandaki tezahürü kim bilir nasıl olur?

Bugün her insan, her coğrafya, her ortam bizim farkına varamadığımız, zenginleştirme bekleyen değerlere sahiptir.

Düşünelim bir kere;

Gerçekten toplumun en zeki, akıllı, beceriye sahip ilk bin insanını seçip onların değerlerini topluma kazandırabilsek, acaba ülke olarak neler yapabiliriz?

Hiç düşündük mü?

Bence yeterince düşünmedik.
Toplumun en değerli potansiyel ve en yüksek liyakat sahibi insanlarını göreve getirecek sistemi daha kuramadık. Mevcut sistem de bunu başaramıyor.

Onun için olağanüstü durumlarda birisi çıkıyor hep.

Ve gerekli değeri verebilecek sistemi kuramadığımız için , değerli olamıyoruz değer ifade edemiyoruz.