Bir yerde insan varsa eğer orada hüzün de vardır, sevinç de... Hayat hiç bir zaman tek düze akıp gitmiyor ne yazık ki. Bu akış sırasında dere yatağında derin çukurlar olabildiği gibi, düzlükler de vardır. Düzlüklerde su, öyle durgun akar ki sanki uzun yolculuğu sırasında yaşamış olduğu yorgunluğu atmak için dinlenir adeta. Ancak bu yolculuğun az ötesinde hangi uçurumlarla hangi girdaplara hangi duvarlarla karşılaşacağına dair bir bilgisi yoktur.
 

İnsanoğlu da bu hayat yolculuğunda hangi acılarla hangi sevinçlerle karşılaşacağını önceden kestiremez ama bunların hepsi de kaçınılmaz birer gerçekliktir.

Derler ki; "Yüce Allah acıları dağlara vermiş, dağlar sarsılmış, yanmış, yıkılmış dayanamamışlar. Taşlara vermiş, taşlar paramparça olmuş, dayanamamışlar. Ağaçlara vermiş, ağaçlar kurumuş dayanamamışlar. Ve görmüş ki insanoğlu tarifi imkânsız acıların dahi içinden çıkmasını becerebilmiş. Onlara dayanma gücü göstermiş, hayat yolculuğuna her şeye rağmen devam etmesini bilebilmiş. Yani Yaradan, inanı bu şekilde vasıflandırmış, bu şekilde teçhiz etmiş ve ona vermiş bu acıları ve sevinçleri..."
 

Elbette hayatta hep acılar yok. Sevinçler ve güzellikler de var. İşte bu bir denge getiriyor insan yaşamına...
 

Geçtiğimiz günlerde babamı kaybettim. İki buçuk ay kadar yoğun bakımda yattı. Yaşı seksenin üzerinde olmasına rağmen umutla yoğun bakım tedavi sürecinden selametle çıkıp geleceğini bekledik hep. Zira altmış yıldır bir birlikteliğimiz vardı.

Onun; bacağının birini altına kıvırıp, diğerini koluna destek yaparak oturuş şeklini, elinde çok sevdiği çay dolu bardağı ile gözünü, otuz kilometre uzaklıktaki İlçemiz Seydisehir'i görüş alanı içine alan köy evimizin müstesna köşesinden ebediyen ayrılıp gideceğine inanasım gelmiyor. Ama biliyorum ki ölüm de mukadderat...
 

Oturduğu yerden köye gelen bütün vasıtaları görebiliyordu. “O vasıtaların köyümüze neden geldiğini, gelenlerin kimler olduğunu, ne için geldiklerini” öğrenmeden asla içi rahat etmezdi. Yol, evimizin kenarından geçiyor. Köye gelen her aracın önüne geçer onu durdurur ve yolcuların hizmetlerinin neler olduğunu öğrenmeye çalışırdı. Onlara mutlaka bir çay ikram edebilmek için davette bulunurdu.
 

Uzun yıllar köy muhtarlığı yaptı. Muhtarlık görevi yapmadığı yıllarda dahi sanki fahri muhtarıydı köyün. Diyebilirim köyümüze dışarıdan gelip de babamın evinde kursağına bir lokma girmemiş bir kişi bile yoktur. Bundan mutluluk duyduğu kadar başka hiç bir şeyden mutlu olmazdı.
 

Köyde elektrik kesilse, su arızası olsa, yollar kapansa ya da bir başka problemle karşılaşsa, telefon rehberinde mutlaka yazılı olan numaralardan iletişime geçer ve o probleme mutlaka çözüm sağlardı.
 

Babam anama; "Ben öldükten sonra çocuklara söyle, bu yazıyı okusunlar" diye tembihte bulunduğu o yazıyı okudum. O kadar güzel şeyler yazmış ki... Yazının özeti; "Bu eve gelenleri asla boş çevirmeyin, onlara ikramda bulunun, yenilsin içilsin..." şeklindeydi. Gönlü çok zengin bir insandı babam. Kendi işlerini ihmal eder ama köye gelen, evine gelen misafirleri asla ihmal etmezdi. Onlara yaptığı ikramlar, onlarla ettiği sohbetlerdi belki de ömrüne ömür katan yegâne husus...

İnançlı ve imanlı bir Müslümandı. İyi bir okuyucuydu aynı zamanda. Hem eski Türkçeyi hem de yeni Türkçeyi çok iyi bilirdi. Babam bir şairdi anı zamanda. Ezberinde birçok şiir vardı. Evine gelenlere de bizlere de sürekli okurdu onları. İlahiler okurdu. Kur’an-ı Kerim’i elinden düşürmezdi hiç. Hem Kuranın orijinal dilini okur hem de yanındaki Türkçe mealinden ne denilmek istediğini de okurdu dinleyenlere.
 

Babam yoğun bakımda yattığı iki buçuk aylık mücadeleyi 29 Aralık 2020 tarihinde, Saat 13.28'de kaybetti maalesef. Ebedî âleme göç etti. Hayatta kalmak için çok mücadele etti. Evimizdeki o çok sevdiği köşesine yeniden dönmeyi çok arzu etti. Ama bu umudu maalesef gerçekleşemedi. Takdiri İlahi...
 

Başkaca hiç bir kötü alışkanlığı yoktu babamın. Ama sigara illetinden hiç kurtulamadı. KOAH hastasıydı babam. Onüç yaşında başlamış sigara illetini kullanmaya. Tam yetmiş sene içmiş o illeti. Elbette ciğerlerinde tahribata yol açmış sigara. Evet, ömrümüzün bir sınırı var ama "yetmiş sene boyunca içtiği o sigara olmasaydı acaba ciğerleri onu yaşatmaya daha epeyce süre devam eder miydi ki?" diye düşünmeden de edemiyorum? Elbette bunu da Allah bilir.
 

Babamı kaybettiğime, babasını kaybeden herkes gibi ben de çok üzüldüm elbette. Allah'ım rahmet eylesin. Mekânı tüm ölmüşlerle birlikte cennet olsun inşallah.
 

Cenazesine katılım yoğun oldu. Arayan soran o kadar çok insan oldu ki Allah hepsinden razı olsun inşallah.
 

Acı üstüne acı geliyor. Tam bu yazıyı yazarken 23 yaşında bir gelin kızımız, akrabamız, dört aylık bir yavrusu ve yine dört yaşında bir başka yavrusunu bu dünyada akrabalarına emanet ederek kalp krizinden vefat ederek göçüp gitti. İşte insanın dayanma gücünü ölçen bir başka acı olay daha... "Allah'ım kalanlarına sabır versin inşallah" deyip duamızın kabulünü Yüce Allah'tan dilerken kendime ait şu dörtlüklerle bitirmek istiyorum yazımı.
 

ÖLMEZ SANIRDIM
 

Analar bizlerin baş tacıdır ya,

Ben onları asla ölmez sanırdım.

Hani ölümler de çok acıdır ya

Ben onları asla ölmez sanırdım.
...

Çektiler bunca yıl çile, eziyet.

Bunları bilmektir asıl meziyet.

Kadermiş meğerse buymuş vaziyet

Ben onları asla ölmez sanırdım.

Çocuktum karşımda dağ idi babam,

Kağandı, hakandı, beğ idi babam.

Bir sabah uyandım yoğudu babam

Ben onları asla ölmez sanırdım.
 

Dayansın yürekler ve lakin nasıl?

Yaşayanlar bilir bunları asıl.

Dilerim cennete olsunlar vasıl

Ben onları asla ölmez sanırdım.
 

29.11.2018/Konya
 

Tayyar Yıldırım