Cumhurbaşkanlığı sarayı

Abone Ol

Yıllar önce Viyana'ya öğretmenlik için gittiğimde, Viyana'yı gezip gördükçe, cadde cadde, sokak sokak, meydan meydan gezip tanıdıkça, dev gibi saraylarını, kiliselerini öğrendikçe, geniş parklarında dolaştıkça işin doğrusu hayret ve hayranlık içinde kalırdım.

Birinci Viyana'daki Stephans Dom Kilisesi, Schönbrunn Sarayı, Belvedere Sarayı ve Hofburg Sarayı  muhteşem görüntüleri ile sayısız ziyaretçi akınına uğrardı. Özellikle Dom Kilisesi'nin yanı başındaki Osmanlı'yı, Osmanlı askerini yendiklerine dair yapılan anıt gördükçe yüreklerimizi sızlatırdı.

Bizim de bu saraylara benzer saraylarımız var. Özellikle İstanbul'da, Osmanlı Devleti döneminden kalma pek çok saray da yerli ve yabancı pek çok ziyaretçiyi ağırlıyor. Kapılarını Osmanlı Dönemi'nin sırlarına açıyor. Hayranlıkla izleniyor, geziliyor. Devletimiz de bu ziyaretçilerden hem para kazanıyor, hem de bu şaheser eserler sayesinde tanıtımını yapıyor.

Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı, Dolmabahçe Sarayı bunlardan sadece birkaç tanesidir. Şimdi bu sarayları yaptıranların hiç biri dünyada yok. Yunus'un,

“Yalancı dünyaya konup göçenler, ne söylerler ne bir haber verirler?

Üzerinde türlü otlar bitenler, ne söylerler ne bir haber verirler?” dediği gibi çoğu ölüp göç etti bu dünyadan. Şimdi her biri Rabbiyle baş başa, yaptıklarının hesabını veriyorlar.

Sarayda yaşamanın bedeliyle, çadırda ya da kerpiç evde yaşamanın bedeli her halde bir olmaz.

Yani dünyada ve ülkemizde saraylar, köşkler, kâşaneler hep var ve var olacak. Ama hiçbir fâni, burada elinin altında bulunan sarayını, köşkünü, malını, mülkünü, parasını, kasasını, yatını ve katını öteki dünyaya, mezardan öteye götüremeyecek. Çünkü kefenin cebi yok.

Bütün bunları niye yazdım?

Günlerdir gazetelerde, televizyonlarda, özellikle sosyal medyada yürütülen bir Ak Saray, bir Cumhurbaşkanlığı tartışması var. Özellikle Muhalefet Partileri ve onların avukatlığına soyunan Yandaş Medya, Kartel Medyası acımasız bir şekilde hükümeti ve Cumhurbaşkanını eleştiriyorlar. Haram para diyorlar, Bugünün Saraylısı diyorlar, Buraya harcanan parayla şunlar yapılırdı diyorlar. Her vatandaşın cebinden en az 18 TL çıktı diyorlar, israf diyorlar, 1000 odalık sarayda bir kişi kendi başına nasıl yaşar diyorlar, zehir zıkkım olsun diye beddua ediyorlar.

İyi güzel de biraz haksızlık ediyorlar. İşin israf boyutu olabilir, çok lüks ve pahalı işler yaptırılmış olabilir. Sonuçta işin içinde bir ülkenin prestiji var. Kapılarını bütün dünyaya açacak olan bir saray, içinde dünyanın dört bir yanından gelecek misafirleri ağırlayacak bir saray elbette en güzel, en kaliteli olması gerekmez mi?

Sonra bu saray Cumhurbaşkanı'nın tapulu malı değil ki. Milletin malı. Bu gün O oturur. Yarın bir başkası. Yeter ki oturan hakkını versin.

Muhalefet biraz da kıskançlık yani haset duygusuyla hırçınlaşıyor. Onlara “Nazar etmeyin, kıskanmayın ne olur, çalışın sizin de olur” diyebiliriz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde % 50'yi siz aşsaydınız, bugün için orada siz oturacaktınız, Kimse de size niye oturuyorsunuz kardeşim? demeyecekti.

Siz 1000 odalı saray diyenler, üç oda bir salon evinizde bile yaşarken sadece ihtiyacınız olan odayı kullanırsınız, diğerleri ise boş bekler. Öyle bir algı oluşturmaya çalışıyorsunuz ki sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bin cariyesi, on bin hizmetlisi var da onlarla zevk ü sefa sürecek, atlas döşeklerde uzanıp yatacak.

Bir de ilk Cumhurbaşkanı M.Kemal ile kıyas yapıyorlar ki iyice bataklığa saplanıp kalıyorlar. İstediklerini söyledikleri zaman, istemediklerini işiteceklerini akıllarına getirmiyorlar.

Sahi, Kasapyan Köşkü nasıl Çankaya Köşkü'ne dönüştü?

Anıtkabir için ne kadar para harcandı?

Atatürk'ün şahsı için alınan Savarona'nın maliyeti ne? O zaman halkın ekonomik durumu nasıldı, çok mu zengindik?

Türkiye'nin bütçesinin 10 kat fazlasını oluşturan, her okulun, her karakolun, her resmî binanın önünde ve meydanlarda bulunan Atatürk büst ve heykellerine ayrılan paralarla neler yapılmazdı? Bunlar yerden mi bitti?

Bu muhalefet, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na karşı çıktığı kadar, Gezi Parkı olaylarında, Kobani Olaylarında, devletin malını yakıp yıkanlara, esnafın malını yağmalayanlara, gezi zekâlıların ve vatan hainlerinin açtığı milyarlarca zarara alkış tutup sahiplenmediler mi?

“Mahkeme kadıya mülk değildir” demişler. Bu dünya, bu makamlar da hiç kimseye bâkî değildir.

Kim hizmet ederse, kim milletinin hizmetkârı olursa bu milletin malı mülkü parası ona helal olsun. Kim de hizmet etmez, bu milleti aşağılar, göbeğini kaşıyan adam diye küçümserse ona da bu milletin malı, mülkü, sarayı ve parası haram olsun.

                             HEM NALINA HEM MIHINA

TANER YILDIZ'IN NÖBETİ

Gazetemizin genç yazarlarından İbrahim Çiçekçi “Taner Yıldız'ın Nöbeti” yazısında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın Ermenek'teki maden faciasını başından beri takip ettiğini, kurtarma çalışmalarını yönettiğini, adeta nöbet tuttuğunu yazıyor.

Taner Yıldız'ı Soma'dan biliyoruz. Tebrik ediyoruz. Allah razı olsun diyoruz.

Diyoruz da, doğrusu merak ediyoruz?

Ermenek'te nöbet tutan, bir tane Konya ya da Karaman Milletvekili var mı?

                                                    GÜNÜN SÖZÜ

GEÇMİŞİN TEHLİKELERİNDEN BİRİ KÖLE OLMAKTI, GELECEĞİNKİ ROBOT OLMAKTIR.

                                                                                                          Lloyd George