CUMARTESİ İMAMLARI

Abone Ol

İmamet, bir namaz kıldırma memurluğu mudur? Yoksa bir meslek midir? Veya,  peygamberlik varisi olmanın adı mıdır? Sorumluluğu ağır, kaçınılması gereken, ya da sevabı, fazileti çok, yapılması gereken bir görev midir?

Kim ne derse desin, günümüzde imamet, diğer adıyla imam-hatiplik, yasal çerçevesi çizilmiş olan, şartları olan, hukuki sorumlulukları olan bir görevdir. Bu görevi yapan, bunun karşılığında, belirlenmiş oranda az ya da çok ücretini alır.

İmam-hatip, müezzin kayyum gibi isim ve unvan alan kardeşlerimizin yapacağı işler bellidir. Hademe-i hayrat yani hayır hizmetleri olarak adlandırılan bu görevler, gerçekten çok önemlidir. Bu görevleri yapmak için ehil olmak gerekir. İyi bir eğitim almak, iyi bir öğretimden geçmek, iyi yetişmek gerekir. Bu görevlerin sorumluluğu hem Allah'a karşı, hem bağlı olduğu devlete karşı, hem de içinde görev yaptığı cemaate karşı oldukça ağırdır. Büyük fedakârlık isteyen, sevda isteyen, sabır isteyen ama aşk isteyen bir görevdir.

Aslında yapılan bütün iş ve meslekler severek çalışmayı gerektirir. İnsan severek çalışmaz ise hem verimli olamaz hem de mutlu olamaz. Yaptığı iş ona angarya gibi gelmeye başlar. Din görevlisi, 657'ye tabii devlet memuru sayılan bu kardeşlerimiz, son yıllarda sendikal haklar da elde etmeleri nedeniyle geçmiş yıllarda görev yapan imam-hatip ve müezzinler göre daha iyi imkanlara kavuşmuşlardır. Yıllık izinleri yanı sıra haftalık izin de kullanabilmektedirler.

Günümüz Din Görevlileri, diğer devlet memurları gibi eski günlere göre daha iyi şartlara sahiptirler. Hatta onları daha da geçenler bile vardır. Çoğu lojmanda, çoğu camilerin altında ya da yakınında,  cami evlerinde kalmakta, çoğu otomobil sahibi, ev sahibi, bahçe sahibi olarak yaşamaktadır. Hatta bazı  kardeşlerimiz ek iş yaparak zenginliğine zenginlik katmaktadır. Allah çok versin. Allah daha iyi, daha güzel imkanlara kavuştursun. Din görevlisi  kardeşlerimiz  zengin olsun, rahat etsin ki başkalarına el açmasınlar. El açanlara yardım etsinler. Daha güzel hizmet etsinler.

Ama ne var ki, cami,  cemaat, cami hizmetleri, din hizmetleri alanında da şikayetler bitmiyor.

Göreve gelmeye, görevini aksatan, camiye geç gelen, cemaate kaba davranan, sadece namaz kıldırmakla işini tamamlayan, cemaate bir ayet,  bir hadis bile okumayan, hiçbir sosyal etkinliğe katılmayan, hasta ziyareti yapmayan, ta'ziyeye gitmeyen o kadar imam hatip ve müezzin var ki. Elbette istisnalar vardır. Elbette fedakâr ve gayretli olan hocalarımız vardır. Elbette bildiklerini cemaatine ve çevresine Allah rızası için anlatan, öğreten ve paylaşan örnek şahsiyet olan hocalarımız vardır. Onların ellerinden öpüyorum.

Ama caminin altındaki lojmanda kalıp ta, izinliyim deyip de, cemaatini imamsız bırakanlara ne demeli? Cemaatin evde olduğunu bildiği halde camiye çıkıp imam olmaktan kaçınan bu arkadaşlar, acaba evlerinde namaz kılmıyorlar mı? Bu kardeşlerimiz,  cemaatle camide namaz kılmanın 27 kat daha fazla sevap olduğunu vaaz ve hutbelerinde anlatmıyorlar mı?

Haftalık izinlerini sabah namazından sonra başlatıp, akşam namazıyla tamamlasalar olmaz mı? Hukuken haklı olabilirler ama vicdanen nasıl huzur içinde kalabilirler?

Bu kardeşlerimiz, peygamberimizin (sav) gözleri görmeyen müezzini Abdullah İbni Mektum'un “Ya Rasulullah, beni mescide getirecek kimsem yok, namazımı evde kılabilir miyim? diye izin istediğinde,

Rasulullah'ın ”Sen namaz için ezan okunduğunda işitiyor musun ? diye sorduğunu, O'nun “evet” demesi üzerine “cemaate gel” dediğini bize anlatmamışlar mıydı? Yine bu kardeşlerimiz, Peygamberimizin bir başka hadisinde:

“Canımı, gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın, sonra  namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaat olmasını emredeyim.En sonunda cemaata gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım”(Buhari, Ahkam:52) diye buyurduğunu bizlere anlatmamışlar mıydı?

Peki ne oldu bizim imam hatip, müezzin, müftü kardeşlerimize? Ne oldu hocalarımıza? Niçin birkaç vakitlik namazı camide kılmak için zorlanıyorlar? Üstelik genelde cumartesi, pazar günlerinde haftalık izin kullanan, yerine bakacak bir kişiyi bile yetiştiremeyen, bırakamayan bu kardeşlerimiz bunun hesabını nasıl verecekler? Bıraktıkları boşluğu kim dolduracak?

Ey Cumartesi İmamları hangi önemli ma'zeret, sizi camiden alıkoyuyor?

                                                  HEM NALINA HEM MIHINA

TEĞMEN

Konu namaz olunca, sevgili okul arkadaşım, Kütahya Tavşanlı'da öğretmen Mustafa Tulukçu'dan bir NAMAZ  hikayesi:

“Bir asker,  namazlarını ihmal etmeyen diğer arkadaşına sordu:

-Yahu arkadaş, niye her gün bıkıp usanmadan, hem de beş defa namaz kılıyorsun ki?

Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen Teğmen'i işaret etti.

-Şu gelen Teğmen, yanından geçerken hemen toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine anında itaat ediyorsun. “Yat” dese yatıyor, “kalk” dese kalkıyorsun. O da senin gibi bir insan neticede.

“Evet ama” dedi soruyu soran “O'nun rütbesi var, O, bizim komutanımız” Namaz kılan asker artık dayanamadı ve:

Omuzunda bir tane yıldızı var diye, bizim gibi bir insana bile, sorgusuz sualsiz itaat edeceğim de,yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve  her birini tesbih tanesi gibi sıralayan Rabbime niçin ibadet etmiyecekmişim  ki ben? diye cevabı yapıştırdı.

TULUKÇULAR

Akören İlçesi'nde Tulukçu'lar  geniş bir aile. Bunu mahalli seçimlerde aday olarak da  göstermişler. ki amcaoğlundan biri Muzaffer Tulukçu AKP'den, diğeri Ekrem Tulukçu MHP'den, dayıoğulları yada hala oğulları Ali Fındık ta CHP'den aday olmuş.

-Sonunda biri kazanıp ikisi kaybetse de yine zarar etmeyecekler. Şampiyonluk Kupası yine aynı ailede kalacak. Ne demişler:

“Galip sayılır, bu yolda mağlup”

                                                 GÜNÜN SÖZÜ

 **ESKİDEN İNSANLAR SEVİLİR, EŞYALAR İSE KULLANILIRDI. GÜN GEÇTİ EŞYALAR SEVİLİR , İNSANLAR KULLANILIR OLDU. ***                                     KAMİL BİRCAN