Günlük yaşamda, kendimizden, ailemizden, çevremizden, işimizden, toplumun yapısından kaynaklı birçok sorunun parçası olabiliyoruz.

Sorun insanın hayatında her zaman olabilir, ancak biz sorunu çözen tarafta mı kendimize yer buluyoruz yoksa sorunu besleyen tarafta mı yer alıyoruz?

Bu başlangıçta çoğumuz açısından cevaplandırılması zor bir soru.

Çünkü çoğu zaman gelişen olayların sorun olup olmadığının farkında bile değilizdir.

Hatta kendimize zarar verecek bir sorunun destekleyicisi besleyeni oluyoruzdur.

Mesela;

Yaşama yeteri kadar odaklanmayıp olaylara kayıtsız bir yaşam, başlı başına sorunun kendisi değil mi?

Bir sorunu çözmeye çalışmadan sorunun çözülmeyeceğini söylemek,

Bir girişimin hiçbir deneme yapmadan olmayacağını söylemek de sorunu besleyen bir davranış değil mi?

Sorun ile ilgili hiçbir girişim başlatmadan sorunun çözümünü başkalarından beklemek,

Başkalarını çözümünün sorumlusu olarak görmek, baştan böyle kabul de bizatihi sorunun kaynağı olabilir?

Peki sorunun parçası olmak ne demek?

Bir kere sorunun nasıl çözüleceğini düşünmek bile insanı çözümün parçası haline getirir.

Çözüme dair bir fikir üretmek, düşünce sahibi olmak, baştan çözüme dair sorumluluk almak anlamına gelmez mi? Elbette gelir.

Düşünerek, fikir üreterek, küçük projelerle çözüme dair adımlar atmak, kendinden başka insanları da çözümün parçası haline getirmek için gayret etmek, başlı başına çözümün bir parçası olmak, hatta lokomotifi haline gelmesi olmuyor mu?

Mesela daha önce düşündüğümüz, kafa yorduğumuz, araştırma yaptığımız bir konu ile ilgili bir sorun çıktığında benzer kaygıları ve hazırlıkları yapmış insanlarla bir araya gelince adeta çözüm kaçınılmaz olmaz mı? Olur, oluyor da…

Hatta insan muhalif olarak da isterse çözümün parçası haline gelebilir.

Sorunlara doğru teşhisler koyarak, doğru çözümler üretip, alternatif çözüm kaynağı haline gelerek çözümün tarafında görev alabilir.

Muhalif olmak bizdeki gibi her şeyin olmazını söylemek değil.

Öyle bir yapımız var ki bizde sorumluluk sahibi yöneticiler, iktidar sahipleri çözme konusunda birinci sorumluluk makamında iken utanmasalar sorumluluğu muhalif olanlara ya da yönetilenlere yükleyecekler.

İşletmelerde, bürokraside ve politikada becerikli insan demek bizim toplumda kıvrak bahane üretip sorumluluktan sıyrılmak anlamına da geliyor.

Onun için çözümün bir parçası olması gereken insanlar her ne kadar bir makamda otursalar da bunu birazda sorumluluğu başkasına yükleme becerisine borçlular.

Minareyi çalan kılıfını hazırlar deyimi bunun için çokça toplumumuzda kullanılmaktadır. Sebebi bir görev alan sorumluluk sahibi, çözümden önce kendini garantiye almak için sorundan kazasız belasız sıyrılmanın yolunu arar. Yani önce başarısız olmaları halinde kendini nasıl savunacağını bulur.

Bu biraz da negatif kültürümüzün de sonucudur.

Çünkü;

İnsanlar kendilerini başarılı göstermek için sürekli insanların açıklarını arayıp yıpratma eğilimindedirler.

Doğru yanlış akıllarına ne geldiyse söyleyerek ben demiştim kahramanlığına sahip olmak isterler, bunun için olmaz deseler de kaybedecekleri bir şey yok. Olumsuz düşünmenin maliyeti de yok. Bir tutarsa demiştim bilgiçliği ile kolay ve ucuz yoldan kahraman olmazlar mı? Olurlar. Oluyorlar da .

Her şey konumunu, pozisyonunu korumak biraz da üstüne koymak için.

Başarıyı beğenmek, yüreklendirmek, cesaretlendirmek de çözümün başlatıcısı motivasyonu değil mi? Evet ama ya onlar çözer de kendisi ikinci planda kalırsa ! işte bam telinden birisi de bu.

Cehaletin içinde başarılı olmak, başarısızlıkta eşitlik sağlamakla oluyor her halde. Yıpratmak, engellemek ve sorunun kaynağı olmasa da çözümün önünde engel olmak.

Sığ bir bakış açısı…

Heves bükücü bir davranış.

Hele işi gücü insanlara olumsuz, cesaret kırıcı davranışlarla heves büken, dar alandan benzer davranışları sürekli yapanlar. Bunlar çoğu zaman doğruları ile de motivasyonu kırarlar. Çünkü doğruları da başkalarını dövmek, ezmek, çözümü engellemek içindir. Ya da engellediğinin farkında değilse bile çözümün tarafında değildir.

İnsanların çözümün tarafına geçtiğini, sorunları çözmek için samimi iradelerini kullandıklarını düşünelim.

Samimi bir davranış, estetik bir tavır, sıcak bir söz, bir hatırlama, birlikte davranma girişimi maliyeti sıfır olsa da ;

Ailede, şirketlerde, devlette ortak paydalar oluşturarak çözümü yüreklendirmez mi?

Elbette yüreklendirir.

Hatta çözümü o kurumun, organizasyonun çekim haline getirir.
Farkına varmadan çözülen birçok sorunun kahramanı yapar insanı.

Çözümün tarafı olamayan insan, sorunun tarafı haline gelir.