Çok ilginç günlerden geçiyoruz.
F 35 projesinden çıkarılmaya çalışılıyoruz.
Patriot verilmeyince S 400’ü alıyoruz.
Kıbrıs açıklarında kendi sularımızda ve hakkımız olarak yapmaya başladığımız arama sondajlarımıza top yekun bir karşı hareket başlıyor.
Taşeron terör örgütleri iş başında,
Ve bu arada dünya düzeni yeniden kurgulanıyor.
Biz de Kıbrıs ambargosu ile başlayan uyanışımızı tam olmasa da devam ettirmeye çalışıyoruz.
Kendi Silahımızı yapmaya başladık .
Uçağımız, helikopterimiz füzemiz derken, kendi motor teknolojimiz, kendi arama motorumuz derken gelişme merdivenlerini çıkıyoruz. Ama yeterli değil.
Dünya beşten büyüktür kelimesinin altını doldurmamız lazım.
Dünya yönetim masasında yerini alabilmemiz için çok yol almamız lazım.
Hala günümüzde olayları hiçbir fikir üretmeden, algı yönetimlerinin yönlendirmesi ile hareket eden büyük bir kesim var.
Hala işi; laik, anti laik, dindar,dinsiz, sağcı solcu olarak görenler var. Alevi suni, cemaatler , salt particilik gibi toplumu sadece bölen tarafgirlik virüsünü taşıyan büyük bir kesim var.
Hatta bunu kullanan 1970 model siyasi davranışlarımız tekrar ağırlık kazanıyor.
İktidarın uzlaşmaz, muhalefetin iktidarın dediği olmasın da ne olursa olsun yaklaşımı asıl sorunu ıskalamamıza neden oluyor.
Burada asıl sorumlu iktidar. Her hal ve durumda süreci doğru yönetmek durumunda.Sorumlu o.
Nasıl ki S 400 de ve sondaj çalışmalarımızda ortak payda da buluşabildi isek her alanda bu asgari müşterekleri daha fazla yakalamalıyız.
Bu tavrı dış ilişkilere, stratejik yatırımlara, uzun vadeli planlara da yansıtmalıyız.
Hatta bu tavırları ilkeleştirmeli, kurumsallaştırıp gelecek nesillere aktarmalıyız.
İktidarın muhalefete, muhalefetin iktidara hakareti sövüp sayması, bağırıp çağırması ülkemizin bekasına hiçbir şekilde hizmet etmez.
Özellikle eğitim sanayileşme, savunma, teknoloji ve geleceğin meslekleri ve teknolojileri konusunda daha fazla birbirini tamamlayıcı olmamızda fayda var.
Yoksa yukarıda filler tepişirken çimler eziliyor.
İmam kavga ederse cemaat yerinde durur mu.
Tabanda da insanlar fikir üretici düşünce geliştirici tartışmalar yerine kuru tartışmalar, kuru mücadelelerle ayrışma noktalarını, bozuşma noktalarını kuvvetlendiriyorlar.
Ümitten çok ümitsizlik, olmaktan çok olmazlar çözümmüş gibi yaşamımızı meşgul ediyor.
Dediğim gibi bu durumdan iktidar ve muhalefet birlikte sorumlular.
Tepedeki bu ayrışmalar, kavgalar her biri bir devlet potansiyeline sahip il, hatta ilçelerimizin kaynaklarının da politikanın çarkları arasında öğütüyor.
Birkaç politika ile iç içe güçlerin işi iyi gidiyorsa da devletin yaptığı işler halka olumlu olarak yansımıyor.
Çıkış bulmamız lazım.
Derken bu politikaları halka yansımasına bakınca çok daha vahim durumlarla karşı karşıyayız.
Adam iktidarı yıpratmak için devletin batmasına razı.
Aynı şekilde muhalefeti pasifize etmek için en gaddar iktidar olsa sesi çıkmayacak.
Adalet, nezaket, yardımlaşma, paylaşım gibi meziyetleri nerede ise kaybetmek üzereyiz.
Çıkışı bulmamız için sivri dili bırakmamız lazım.
Bireye kadar inmiş ümitsizlik,bizden bir şeyler olmaz tavrı gemiyi kurtaran kaptan taktiği toplumu bilinçsizlik bataklığına faydacılık kirine bulaştırmaktan başka işe yaramayacak.
Toplum öyle bir hale geliyor ki artık bunlar gitsin biraz da biz faydalanalım mantığı genel geçer düşünce tarzı olmaya başlıyor.
Sadece vatandaş değil, aynı tavır kelli felli meslek sahiplerinde de var. Televizyonda izlediğim programlarda adam partisi eleştirilince doğru yanlış demeden sadece kendisinin haklılığını ispat etmeye çalışırken batanlarla dolu.
Bu davranışların olduğu bir ortamda , dünyadaki gelişmeleri ne kadar isabetli adımlarla çözebiliriz.
Ne kadar akılcı hamleler geliştirebiliriz?
Bir çıkış bulmamız lazım.
Merkeze memleketimiz, vatanımızı istiklalimizi ve istikbalimizi koyarak.
Bir doğru ve yanlışa karar verirken taraf olduğum parti, kurum, ya da inanç veya kendime yakın bir şeye uygun mu değil mi diye değil; milletimize vatanımıza karşı doğru bir adım mı değimli ona bakmalıyız.
Fayda düşüneceksek memleketimiz, ülkemizi düşünmeliyiz.
Yoksa kendi faydamıza kalacak olursak bu güçler bizim hayır diyemeyeceğimiz o kadar cazip tekliflere sahip ki; sadece hangi tutar karşısında yelkenleri indireceğimizle ilgili pazarlıkları olur.