Hz. Süleyman (A.S) , babası Hz. Davud (A.S)  vefat ettiğinde 12-13 yaşlarında idi. Babası gibi önce hükümdar, sonra peygamber oldu. Beyt-i Makdis’i (Mescid-i Aksâ’yı) yedi yılda inşa etti. Yemen’deki Sebe’ Melîkesi Belkıs ile evlendi. Kudüs’te vefât etti.

Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere tefsir, hadis, tarih ve kısas-ı Enbiya kitaplarında bir hükümdar-peygamber olarak Hz. Süleyman’dan (A.S) ve onun üstün vasıflarından genişçe bahsedilmektedir. Kur’an’da on altı yerde ismi geçen Hz. Süleyman’ın (A.S),  Hz. Davud’un (A.S) oğlu ve vârisi olduğu,  üstün kılındığı, şükreden, salih, hakîm, anlayışlı bir kul olduğu bildirilmekte, keskin zekâsı, engin bilgisi ve hikmetiyle karmaşık meseleleri kolayca çözüme kavuşturma yeteneğinden söz edilmektedir.

Allah diğer peygamberler gibi Hz. Süleyman’a (A.S)  da vahiyde bulunmuş ve onu da diğerleri gibi doğru yola iletmiştir. Kur’an, Hz. Süleyman’ın (A.S)  güzel bir kul olduğunu, daima Allah’a yöneldiğini, Allah katında büyük değeri ve güzel yeri bulunduğunu belirtmektedir. (Sâd 38/30, 40)

 Hz. Süleyman’a (A.S)  kuşdili öğretilmiştir. Kuşlardan meydana gelen ordusunda HüdHüd’ü (Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Süleyman kıssasıyla ilgili olarak zikredilen bir kuş.)  göremeyince soruşturmuş, mazeret beyan etmezse cezalandıracağını söylemiş, çok geçmeden HüdHüd ortaya çıkarak Sebe diyarından haber getirmiştir. Kendisine başka hayvanların dili de öğretilmiştir.

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman  (A.S) gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hazreti Süleyman (A.S) dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman(A.S)  kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.
Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hazreti. Süleyman (A.S)  bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hazreti Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar.
Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

***

Günümüz Türkiye’sinde gerek siyasetin gerekse içtimai hayatın sığındığı bir alan var; Din. Bu alan üzerine çok istismarlar yapılmakta.

Konya Gazi Lisesinde öğrenci (1980-1983)  iken Din Derslerimize giren ( Muhsin Demirel) bir hocamız vardı. Derdi ki, “Din; akıllı ve şuurlu insanları hem bu dünyada hem de ahirette mutlu kılmak için Allah tarafından gönderilmiş ilahi bir nizamdır.”  Burada bireyin hem aklı hem de şuurunun var olması prensibi ön planda tutulmaktaydı. Aklı olmayan insanın sorumluluğu yoktur. Aklı var ama şuuru kaybolmuş bir kişinin sorumluluğu da o an itibarı ile hükümsüzdür.

Cenabı Allah’ın bize verdiği akıl nimetini şuurlu bir zamanda cüzi irademizi kullanarak tercihler yapmaktayız. Ve bu tercihler sayesinde hayatımız şekillenmekte, akışını bulmakta.

Bu tercihler sonucu içtimai hayatımız şekillenmekte. Doğuştan var olan tercihini yapamadığımız şeylere kaderi ilahinin tecellisi şeklinde bakıyoruz. Ama zamanla aklın olgunlaşması şuurun gelişmesi neticesinde dünyevi ve uhrevi tercihler yapıyoruz. İnanma duygusu, siyasi kimlikler, yaşama şekli, beşeri münasebetler bu tercihlere göre şekillenmekte.

Müslüman olmayı (aileden miras gelse de) tercih eden bir kişi Müslümanca yaşamanın bedelini göğüsleyerek tercih edecek ve ona göre hayatını tanzim edecek.

Siyasi tercihler yapan kimse yaptığı siyasi partinin ilke ve prensiplerine göre hareket edecek yaşam tarzını ona göre şekillendirecek.

Çünkü burada cüzi irade devreye giriyor.

Hangi milletten,  hangi anadan ve babadan, hangi zamanda dünyaya geleceğim benim iradem dışındaydı, kâinatın sahibi Cenabı Allah nasıl takdir etti ise o tecelli edecekti.  Ama dünyadaki tercihler benim aklı melekem ve şuurum sonucu olacaktı.  Bu hususta aklıma gelmişken pirimiz hoca Ahmet Yesevi’nin sözünü hatırlamak gerekir.

Bir gün Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî Hazretlerine sormuşlar:
– “Müslüman mısın?”
– “Elhamdülillah Türk’üm, Müslüman’ım.” demiş.
– “Neden Türklüğü katıyorsun, biz dinini soruyoruz.” demişler.
– ”Din seçim, Türklük kaderdir.” demiş.''

Kimlikler, meşrepler, mezhepler, aidiyet duygusu,  dini tercihler üzerinden siyaset yapmayı, yönetme biçimini doğru bulmuyorum. Bunlardan biz çok çektik. Galiba çekmeye de devam edeceğiz.  Çünkü bizim yapmış olduğumuz her türlü hata, eksiklik, kusur bu değerlerimize zarar verir. Bu hususta daha dikkatli ve titiz davranmak gerekiyor.  Dava adına söylenen her söz, her eylem artık sizin şahsınızdan öte taşıdığınız kimliğe zarar veriyor. Bu toplumsal kargaşalara mal olabiliyor.

Onun için;

Çıkarın üzerindeki, dervişlik hırkasını.

Çıkarın üzerinizdeki, mütedeyyin hırkasını.

Çıkarın üzerinizdeki ülkücülük hırkasını.

Çıkarın üzerindeki milliyetçilik hırkasını.

Çıkarın üzerinizdeki demokratlık hırkasını.

Sizin hırkanıza güvenip size teslim olanların kanatları kırılabilir, umutları söne bilir. Siz, siz olarak kalın. 

KÂL Ehli değil, HÂL Ehli olun.

KÂL Ehli; Bunlar sadece lâfını eder, konuşur ama yapmaz; teori sağlam gözükür, pratikleri sıfır ve yalanları boldur.

HÂL Ehli; Ahlâklı, az yer, az konuşur; söylediğini yapar, dertlidir. Özü sözü bir adamdır.

İstiklal şairi Mehmet Akif’in dediği gibi; “Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.”

Şimdi de ben kendi nefsime tavsiye yapıyorum: Allah’a kul, Habibine (SAV)  ümmet olmak için gayret et. Oku, Dinle, Tefekkür et ve gayreti elden bırakma.

Yunus Emre hazretleri ne güzel buyurmuş:

“Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil,

Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil”

Baki selamlar.