Türkiye, orta kuşakta yer alan konumu dolayısıyla tarım açısından oldukça şanslı bir ülke. Zira bu sayede dört mevsimi belirgin bir şekilde yaşayabiliyoruz. Kıyılarımızdan iç bölgelere doğru yükselti arttığı için de sıcaklık iç bölgelerde kıyı bölgelere göre daha düşük oluyor. Karasal, Akdeniz ve Karadeniz olmak üzere üç farklı iklim tipiyle karşılaşılan ülkemizdeki bu iklim çeşitliliği de tarım ürünleri alanında zenginlik getirmektedir.

Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı kesintisiz gıda temininin önemi bir kez daha anlaşıldı. Ülke nüfusunun beslenmesini sağlaması, milli gelire ve istihdama katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması gibi stratejik bir önemi olan tarım sektörünün bu zor süreçteki taleplerinin dikkate alınması gerekiyor. “Kan eksen, can biten topraklarda” yeniden kendine yeten, “karnı tok, sırtı pek”, üretken bir Türkiye için milli seferberlik yapma zamanı… Araba olmadan, bilgisayar olmadan, cep telefonu olmadan, koltuk kanepe olmadan, lüks konutlar olmadan, az eşya ile sade bir hayatla, yaşam devam edilebilir ama güvenilir gıda olmadan hayat devam edemez…

Bu topraklar iki üç Türkiye’yi daha besleyecek potansiyele sahip. Yeter ki akıllı ve verimli kullanalım. Ovalarına beton değil, tohum eken, fidan diken bir ülke için seferberlik zamanı. Yarın çok geç olabilir… Virüsü ilk duyulduğunda hiç kimse altın, arazi, araba, pahalı telefon, eşya satın almak için koşmadı. Herkes yağ, pirinç, sebze, meyve almak için hücum etti. Bir ülke telefon ya da pahalı eşyalar almadan yaşayabilir. Ama zirai üretim olmadan asla yaşayamaz. Çiftçiler ülkenin direğidir. Çiftçiler, geleceğin gıda güvenliğini garanti altına alır. Çiftçiler, çok önemli olan gıda sağlama görevinin yanı sıra çevreye, ekonomiye ve topluma yarar sağlayan çok sayıda görevi yerine getirmektedir. Şu bilinmelidir ki dünyada milyarlarca insanın yaşamı çiftçilerin yaptıklarına bağımlıdır. Dünyada tarım ve gıda giderek daha fazla dikkat çekmeye başladı. Küresel iklim değişiklikleri, hızlı nüfus artışı, yetersiz gıda üretimi ve dengesiz paylaşımı, artan yoksulluk ve azalan küçük işletmeler insanoğlunu ve hangi kategoride olursa olsun tüm ülkeleri endişelendirmeye başladı. Çünkü insanı insan yapan dört temel gereksinimden en şiddetli olanı beslenmedir. Bu da tarım olmaksızın karşılanamıyor, tarım da çiftçi olmaksızın yapılamıyor, sürdürülebilir ve kalıcı olamıyor.

Sanayi, hizmet sektörü, turizm sektörü istediği kadar büyüsün, karın doyurmuyor. Çünkü tarım alanındaki yetersizlikler diğer sektörlerle ikame edilemiyor. Yani insanların karnını tarım ürünleri dışındaki metalarla doyurmanın imkânı yok... Gelecek yüzyıllara, toprağına sahip çıkan, koruyan ülkeler daha güvenli bir ortamda geçecekler. İşte bunun için ziraata, çiftçiliğe önem veren ülkeler, bunu yaşatan ülkeler gıda güvencesi ve toprak-su kaynaklarının, biyolojik çeşitliliğin koruması açısından geleceğe daha güven içinde bakıyorlar. Burada da ana aktör olarak çiftçiyi görmektedirler. Türkiye’de köy nüfusu azalıyor, tarım işletmelerinin sayısı azalıyor. Köylerde kendi kendine yetebilen insanlar artık şehirlerde dezavantajlı grupların önde gelenleri arasına giriyor. İşte burada tarım ve çiftçilik belirleyici unsurlardan biri olarak ortaya çıkıyor. Çiftçilik tarımın yapı taşlarındandır. Bu ülkemiz için de böyledir, dünya için de... Çiftçilik hangi düzey ve koşulda olursa olsun gerçek bir üretim faaliyetidir, hayata tutunma yolu ve iş kapısıdır.

Bu zorlu süreçte sahada ekim yapan ya da bizlere güvenli gıda ulaştıran çiftçilerimizi yürekten alkışlıyorum. Allah onlardan razı olsun…