Centilmenlik veya Âdâb-ı Muâşeret

Abone Ol

Centilmenlik kısaca incelikli, görgülü davranış, kibarlık olarak tarif edilebilir.

Centilmenlik özellikleri olarak; doğruyu söyleme, dürüst olma, başkalarının hakkını koruma, sözünü tutma, diğer insanların inanç ve düşüncelerine saygı duyma, yanlışlarını ve hatalarını kabul etme, herkese kibar ve nazik davranma gibi hususiyetler sayılabilir.

Zamanımızda centilmenlik olarak gösterilen bu özelliklerin tamamını ve daha fazlasını İslâm dini 1400 yıl önce ortaya koymuştur. Bizim inanç sistemimizde iyi tutum ve davranışlar ile bu özellikleri insanlara kazandıran bilgi için kullanılan edebin çoğulu âdâb ile “barış içinde yaşama, birbiriyle uzlaşma” anlamındaki muâşeret kelimesinden gelen âdâb-ı muâşeret genellikle bireylerin ve toplum kesimlerinin birbirine karşı olan sevgi ve dostluk duygularını güçlendirici medenî ve ahlâkî davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade eder.  Âdâb-ı Muâşeret, içinde centilmenliği de barındıran çok geniş bir tabirdir. Dinimizin ortaya koyduğu âdâb-ı muâşeret kurallarının bir bölümü bugün centilmenlik olarak ifade edilmektedir. Adı öyle de olsa böyle de olsa önemli olan bu prensipler ışığında hareket etmektir.  Günümüzde sporda başta olmak üzere her türlü yarışmalarda centilmenlik aranır ve centilmence davranan yarışmacılara ödüller verilir.

Centilmenliğin dünyada çeşitli örnekleri ortaya konmuştur. Bunların her biri diğer insanlara ve yarışmacılara örnek teşkil eden güzel davranışlardır. Bugünkü yazımızda centilmenlik özelliklerine ve âdâb-ı muâşeret kurallarına uygun olan güzel davranışlardan birkaç örnek vererek konunun uygulama alanında nasıl ortaya konduğunu göstermek istiyorum.

İlk örnek Konya’mızdan olsun.

Konya'da yaşayan ve bugüne kadar birçok sporcunun yetişmesine katkıda bulunan bizim de kendisini yakından tanıdığımız eski antrenör İsmet Karababa, 1983 yılında Dünya Fair Play Baron Coubertin Büyük Ödülü alan ilk Türk sporcu olmanın onurunu yaşıyor.

Konya 1. Amatör Kümede, 40 yıl önce oynanan maçta kaleciliğini yaptığı Derbentspor'un küme düşmesi pahasına hakemin tereddüt ettiği pozisyonda gol kararını doğrulayıp Dünya Fair Play Ödülü'ne layık görülen ilk Türk sporcu olan İsmet Karababa, 1983 yılında Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen törenle bu ödülü alarak adını tarihe yazdırdı.

Anne ve babası okuma yazma bilmeyen Karababa'nın, Dünya Fair Play Ödülü'ne giden yolu, aslında ilkokul döneminde yaşadığı bir anısıyla başlıyor. İlkokuldayken ders bitiminde sınıfta bulduğu kalemtıraşı eve götürdüğünde, ailesinin ve öğretmeninin bu davranışının yanlış olduğunu ve dürüstlüğün hayatta çok önemli bir erdem olduğunu vurgulamaları, Karababa'nın hayatının dönüm noktası oldu. İsmet Karababa, Dünya Fair Play Ödülü'nü aslında ailesinin o gün kalemtıraş yüzünden gösterdiği hassasiyet sayesinde aldığını söyledi. Karababa, 40 yıl önceki kendisini ödüle götüren Derbentspor-Çumraspor maçında yaşananları şöyle anlattı: "1982 yılında kader maçı niteliğindeki maçın 45. dakikasında yaşanan karambolde topu kale içerisinden çıkarmıştım ve saha bir anda karışmıştı. Hakem golü veremedi. Daha sonra hakem Sabri Demir bana dönerek 'İsmet en doğrusunu sen gördün, pozisyonun içerisinde sen vardın, iki takımın kaderi senin elinde, doğru olanı sen bize söyleyeceksin' dedi. Bunun üzerine, kalemtıraş hikâyesinde yaşadığım, annemin ve öğretmenimin anlattıkları aklıma geldi. Doğru olanı, hakikati yani pozisyonun gol olduğunu söyledim ve maç o golle 1-0 bitti. Küme düştük ama dürüstlük kazanmıştı."

Kendi takımının küme düşmesi uğruna doğruluktan, dürüstlükten, başkasının hakkını korumaktan taviz vermeyen İsmet Karababa bu davranışı ile bütün sporculara hatta tüm insanlığa örnek olmuştu.

Konuya yine Konya’dan bir başka örnekle devam edelim.

Konya'da 2008 yılında Atatürk Stadyumu kompleksi içinde bulunan güreş salonunda düzenlenen Okullar arası Güreş İl Birinciliği sırasında, Beyşehir Anadolu Ticaret Meslek Lisesi 9. sınıf öğrencisi 15 yaşındaki güreşçi Ramazan Er, Konya Özel Enderun Okulları 9/A sınıfında öğrenim gören Murat Miregil ile karşı karşıya geldi.

Müsabakanın ikinci yarısında Murat Miregil, rakibinin oyun gereği yaptığı "tek kol oyunu" sonucu kafasının üzerine düştü. Baygınlık geçiren güreşçiye salonda bulunan sağlık ekipleri müdahale etti. Murat Miregil, müsabakaya devam edemeyince, Beyşehirli lise öğrencisi güreşçi Ramazan Er, hakem kararıyla galip sayıldı ve sonraki rakiplerini de yenerek kilosunda üçüncülük madalyasını elde etti.
Ancak, eleme müsabakasında rakibinin sakatlanıp saf dışı kalmasına üzülen lise öğrencisi Ramazan Er, ödül töreninde madalyasını aldıktan sonra antrenörüne, kazandığı madalyayı kenarda karşılaşmaları izleyen, oyun dışı bıraktığı rakibine armağan etmek istediğini söyledi. Antrenörü de sporcusunun bu davranışını olumlu karşıladı. Ramazan Er, madalyasını ve kendisine verilen başarı belgesini Murat Miregil'e verdi. Er'in bu davranışı, salonda yoğun alkış aldı. Güreşteki rakibine yaptığı bir oyunla sakatlanmasına yol açan, kasıtlı olmamasına rağmen vicdani rahatsızlık duyan 15 yaşındaki güreşçi bir öğrencinin bu davranışı da elbette takdire şayan ve örnek bir davranıştır.

Konuyla ilgili bir başka örneği de bir yemek yarışmasından verelim.

Bir TV kanalında düzenlenen yemek yarışmasında kendisinin ve bir arkadaşının elemeye gönderilmesi konusunda yapılan oylamada eşit oy almaları üzerine, kimin elemeye gideceğine kaptan olarak Gamze Tosun adındaki yarışmacının karar vermesi gerekmektedir.  Gamze Tosun, “kaptan olarak bütün sorumluluğu üzerime alıyorum, bu sebeple elemeye arkadaşımı değil kendimi gönderiyorum” diyerek elemeye gider ve yarışmadan elenir. Kendisine pişman olup olmadığı sorulunca da şu cevabı verir. “Hiç pişman değilim. Bugün olsa yine aynısını yapardım. Fırsattan yararlanarak kendimi kurtaracak ve arkadaşımı ateşe atacak karakterde bir insan değilim. Böyle yapmasaydım vicdani rahatsızlıktan kurtulamazdım.”

Sonunda büyük ödüllü şampiyonluğu kazanmak olan bir yarışmada, normal olarak diğer yarışmacıyı elemeye göndermesi beklenirken kendisini eleyen Gamze Tosun adındaki yarışmacının yaptığı bu davranışı da yine herkese örnek teşkil edecek bir davranış olarak yerini alacaktır.  Centilmenliğe dünyanın çeşitli ülkelerinden de farklı örnekler verilebilir. 

Roger Bannister’in rakibi Avustralyalı uzun mesafe koşucusu John Landy, bir mili dört dakikada koşacak duruma gelmişti ki Bannister bu rekoru 1954′te kırdı. Rekoru tekrar denemeye karar veren Landy, 1956′da şansını bir kez daha zorladı. Fakat yarış sırasında atletlerden biri (Ron Clarke) takılıp yere düşünce koşmayı sürdüren diğer atletlerin aksine Landy durdu ve geri dönerek Clarke’ı yerden kaldırarak yarışa devam etmesini sağladı. Koşmaya geri dönen Landy yarışı kazanmayı başardı. Üstelik Dünya rekorundan sadece 6 saniye farkla… 2019 yılında Katar'ın başkenti Doha'daki Uluslararası Halife Stadı’nda Erkekler 5000 metre yarışı gerçekleşti. Gine Bissaulu atlet Braima Suncar Dabo yarışı önde götürürken Arubalı rakibi Jonathan Busby'nin sakatlandığını gördü. Dabo, şampiyonluktan ve derecesinden vazgeçerek bacağından sakatlanan rakibi Busby'nin koluna girdi ve onu bitiş noktasına kadar taşıdı. Yıllar önce yapılan bir atletizm final yarışmasında da şöyle bir olay olmuştu.  Yarışı açık ara birinci götürürken bitiş noktasına metreler kala sakatlanarak yere düşen atleti, arkasından gelen rakibi yerden kaldırır ve koşmaya devam etmesini ister. Ancak sakatlanan sporcu koşamayacak durumdadır ve sadece yürüyebilmektedir. Rakip onu orada bırakıp koşsa şampiyon olacaktır ama bunu yapmaz. Rakibinin yürüyerek bitiş noktasına varmasına ve şampiyon olmasına yol açar. Daha sonra kendisine niçin böyle yaptığı sorulunca şu cevabı verir. “Ben bu fırsatı kendimin şampiyon olması yönünde kullansaydım evet şampiyon olurdum ama ilerde çocuklarımın yüzüne bakamazdım.”

Bunlar gibi centilmenlik örnekleri az da olsa var. Bütün bunlar başkasının hakkını koruma ve empati yapma yani kendisini bir başka kişinin yerine koyma duygularından kaynaklanan çok önemli hasletlerdir.  Bütün bunlar bizim inancımızın temel taşlarıdır. Bizim tarihimiz bu ve daha fazla örneklerle doludur. “Ben siftah yaptım, sen bunu yandaki esnaftan al o henüz siftah etmedi” diyerek başkasını düşünen esnaf, savaşta yaralanan birine su getirildiğinde “yanımdaki kardeşimin yarası daha ağır önce ona ver” diyerek gelen suyu bir başkasına gönderen ve sonunda suyu içemeden şehit olan mücahid ve daha nice örnekler başkasını kendisinden daha fazla düşünme ve mü’min kardeşini ön plana koyma güzelliklerini içeren örnek davranışlardır.   

Peygamber Efendimizin, “Hiç kimse kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmasın” ve  “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini (istediğini, arzu ettiğini) kardeşi için de sevmedikçe (istemedikçe, arzu etmedikçe) gerçek imana eremez” Hadis-i Şeriflerini ölçü almış olsak yukarıda örneğini verdiğimiz davranışlar hayatımızın vazgeçilmezi olurlar.

Ayrıca, “Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır” buyuran efendimizin bu sözü, iyi huy, nazik ve kibar davranış, doğru ve dürüst olma, başkalarının haklarına riayet etme ve herkesle hoş geçinme gibi özellikleri barındırmaktadır.  Sonuç olarak âdâb-ı muâşeret kuralları hayatımızın tamamını kapsayan ve uygulanması elzem olan davranışlardır. Bu prensiplerle süslenen yaşantımız daha güzel, daha olumlu ve daha bereketli hale gelecektir İnşaallah… Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.