Çanakkale Zaferi’nin 104’ncü yıldönümünü kutluyoruz.

Milletimizin üç yüz yıllık kışından çıkış, baharının da başlangıç zamanı.

Silkiniş günümüz.

Yeniden doğuşumuzun uyanışımızın en kurumsal en organize hali. 

Bize ve İslam alemine gizli açık, sinsi saldırılara verilen en açık var olma cevabı.

Tek dişi kalmış canavar, emperyal dünyanın kendilerini yeniden tanımladıkları tarihe düşülen önemli bir an.

Gücü temsil eden ülkelerin milletimizin ve liderimiz Mustafa Kemal’in büyüklüğünü kabul ettikleri, bükemedikleri eli öptükleri bir gün.

Kurtuluş savaşımızın umuda, milletimizin yeniden tek vücutla varlık ruhuna büründüğü gün.

Yani hiç unutmamamız gereken, her andığımızda varlık gücümüzün nesilden nesile aktarılacağı bir destan.

Ve Çanakkale’den bugüne kadar bütün düşmanlarımızla el sıkışmış, savaşı uluslar arası dostluk bağını pekiştiren günler haline getirmiş bir toplum olarak Anzaklarla o günü kutlamaya bile başlamışız.

Anzaklar ki; Avustralyalılar ve Yeni Zelanda ordularının ortak adı.

 Anzak kelimesi; aslında İngilizce Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. Kısaltma ise, bu ifadeyi bir damgaya sığdırmaya çalışan askeri katibin eseri.

Ülkemiz milletimiz böyle bir zaferi kutlama anına çok  yakın  zamanda ilginçtir ki, İskoç asıllı Avustralya’lı birisi Yeni Zelanda’da  camide Müslümanları katlediyor.
Çok önceden planlanmış, içerisinde birçok mesajı içeren bir katliam.  

Kosova Savaşından, Viyana Kuşatmasına tarihi işaretler,

 Türk milletine Coğrafi sınır tehdidi ile İstanbul Boğazı’nın doğusunu göstermesi,

 Ayasofya camiini tekrar kilise yapma amacı,

Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ı tehdit,

Üstelik Avrupa birliğinin Ayasofya ile ilgili ülkemizi uyarıları,

Avrupa Birliğine giriş irademiz, Müslüman kimliğimiz sebebi ile sürüncemede bırakılması. Görüşmelerin askıya alınma talebi

Avrupa’nın da tehditlerden payını alması,

Trump’ın ve birçok ülkenin olaya terör diyememesi,

Sanki bir noktada planlanmış, zamanın her anı, coğrafyanın her yeri, insanlığın en hassas noktalarında bir reaksiyonunun fitilini ateşleme çabası,

Sizce de ilginç değil mi?

Bu Çanakkale zaferimizi anmanın çok daha önemli hale getirmiyor mu?

Ülkemiz, Yeni Zelanda ve Avustralya ülkeleri ile dünyaya dostluk mesajı verirken, bu saldırganın kimliği manidar değil mi?

Dünyayı yöneten en tepedeki emperyal güçler sanki haçlı seferlerinin ilkinden beri ülkemiz ve Müslümanlarla ilgili istedikleri başarıyı sağlayamayınca yeni bir kışkırtma ve oyuna mı başlıyorlar?

Bütün bu soruların cevabını ararken çok daha dikkatli olmamız gerektiğini, serinkanlılığımızı koruyarak uyanık olmamız gerektiğini çok daha güçlü hissediyorum.

Bu saldırı da gösteriyor ki;

Ülkemize karşı gizli ya da açık bir mücadele var.

Hatta müttefiklik,dostluk gibi kavramları kamuflaj yaparak da bu savaş devam ediyor.

Bu emperyal güçlerin ağa babaları sanki, Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın bile istedikleri gibi hareket etmediklerini düşünüyor.

Ayrıca bu saldırı Medeniyeti ve uygarlığı sözüm ona temsil eden ülkeler, ırkçı ve İslam karşıtı davranışları ile  samimiyetlerini de hızlı kaybetmeye başladığını gösteriyor.

Biz her türlü kararı verirken, politika ve stratejiyi belirlerken bu sinsi savaşı her zaman  dikkate almalıyız.

Birlik ve beraberliğimiz Çanakkale ruhundan koparmamalıyız.

Tez elden kendi kültürümüze ve teknolojimize ulaşmalıyız.

Çocuklarımıza ve neslimize Çanakkale zaferini çok daha ciddi anlatmalı, doğru algılanmasını sağlamalıyız.

Elbette barıştan adaletten yana olan tavırlarımızdan, kültürümüzden ödün vermeden.

Bu saldırılar gösteriyor ki;

Dünya uçuruma doğru giderken salyası akan güçlerin dişleri arasında insanlık öğütülürken,  

İnsanlığın kurtuluş umudu bizim Çanakkale milli şuuru, akıl ve inancımızla, bilinçli yetiştireceğimiz neslin gelmesine bağlı.