Cami ve mescidlerin dinimizde özel bir yeri, kültürümüzde farklı bir konumu vardır. Yeryüzünün ilk mescidi Kâbe-i Muazzama’dır. Bu konuda Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur.  "Şüphesiz insanlar (ın ibadet ve ziyareti) için kurulan çok mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan ilk ev (ilk mâbed) Mekke’deki Kâbe’dir." (Âl-i İmran 96)

Kâbe’den sonra, Allah’a ibadet etmek üzere inşa edilen bütün cami ve mescidler, nurunu Kâbe’den alan, mânevi çizgisinin Kâbe’ye uzandığı, Kâbe’nin birer şubesi ve her biri Allah’ın evi olarak görülmeye değer vasıftaki mekânlardır.

Efendimizin İslâm’ın devlet sistemini oluşturmak üzere Mekke’den hicret etmek zorunda kaldığı Medine’ye henüz ulaşmadan önce ilk işi, hicret yolu üzerinde bulunan Kuba köyünde mescid yaptırmak olmuştur. Efendimizin uzun, yorucu ve kutsal yolculuğu henüz tamamlanmadan, Medine’ye 3 km. uzaklıktaki bir köyde yaptırmış olduğu Kuba mescidinde, inananlara ilk Cuma hutbesini okumuş ve ilk Cuma namazını kıldırmıştır.

Allah’ın Râsulü kutsal yolculuğunu tamamlayıp Medine’ye ulaşınca da burada hemen Mescid-i Nebevi’yi inşa etmiştir. Efendimiz, mescidin inşasında bizzat çalışmış ve tamamlandıktan sonra da burası sadece namaz kılmak için toplanılıp dağınılan bir yer olarak değil, aynı zamanda ilk İslâm devletinin karargâhı, en önemli kararların alındığı ve istişarelerin yapıldığı büyük bir merkez, hasbıhallerin yapıldığı, Müslümanların üzüntülerinin ve sevinçlerinin paylaşıldığı bir mekân olarak kullanılmıştır.

“Dünya benim için mescid kılındı” buyuran Efendimizden sonra da, Müslümanlar fethettikleri ve girdikleri her yerde ilk iş olarak cami veya mescid yapmayı kendileri için en önemli bir vazife, İslâm’ın bir nişanesi, Allah Râsulü’nün büyük bir sünneti ve  Peygamberî bir adım olarak kabul etmişlerdir.

Müslümanlar fethettikleri yerleri işgal zihniyeti ile yakıp yıkma ve yağmalama siyaseti değil, imar etme, düzenleme yeni yeni eserler vücuda getirme siyaseti takip etmişler ve girdikleri her yere, sosyal ve mânevi mühürleri yanında mimari ve kültürel mühürlerini de vurmuşlardır. Oluşturulan mimari kültürün temel taşını cami ve mescidler oluşturmuştur.

Yapılan cami ve mescidlerin mimari özelliklerine ve tezyinatına da son derece ehemmiyet verilmiş, göz kamaştırıcı, büyüleyici ve insanın bakmaya doyamayacak derecede muhteşem bir sanat harikası olmasına özen gösterilmiştir.

Yapılan bu muhteşem cami ve mescidlerde huzur ve huşu içinde ibadet etmek ve kılınan namazın tam mânâsıyla zevkine varabilmek için büyük emekler verilmiş aynı zamanda bu camiler kendi döneminin birer sembolü olmuşlardır. Bu şekilde asırlardır akıp gelen zaman tünelinin her döneminde kendi döneminin adı ile anılan ve her biri büyük sanat eseri olan camileri görmek mümkündür.

İnsana çok büyük zevk ve keyif veren, yapılan her bir işçiliğin, her işaretin, her çekiç izinin büyük mânâlar ihtiva ettiği, günümüzün teknolojisine ve modernizasyonuna meydan okuyan ecdât yadigarı olan camiler, zamanında büyük görevler îfâ etmekle kalmamış, Kâbe’nin, Kuba’nın ve Mescid-i Nebevi’nin devamı mahiyetinde görülerek inanan insanlar tarafından her vakitte doldurulmuş hiçbir zaman yalnız bırakılmamışlardır.

Günümüzde de cami ve mescidlerin yapımı ile bunların içinin güzel bir şekilde inşa edilmesi ve donatılması aksamadan yürüyüp giden ve Müslüman halkımızın en fazla ehemmiyet gösterdiği, yardımda bulunduğu işlerin başında gelmektedir. Bu sebeple ülkemizde yeni oluşturan her mahallede ilk yapılan iş, Efendimizin sünnetine uygun olarak bir cami inşa etmek olmaktadır. Bu sevindirici ve güzel bir gelişmedir.

Cami yapmak güzel bir faaliyettir ama camiyi doldurmak daha büyük bir güzelliktir. Cemaat, camilerin süsüdür. Cami ve mescidlerin yüzleri cemaatle güler. Cemaatsiz cami, kalpsiz vücut gibidir, canlılığını kaybeder.

Allah’ın birliğini simgeleyen minarelerden yükselen ve dalga dalga her tarafı saran ezan sesleri inananları birliğe, salâha ve felâha davet ederken, Kâbe’nin bulunduğumuz yerdeki şubesi olan ve Allah Rasûlünün Mescid-i Nebevi’deki ve Kuba Mescidindeki alın terlerinin manevi uzantılarını üzerlerinde barındıran camilerimizi öksüz, yetim ve garip bırakmamak gerekir.  

Yeni yetişen nesillerimiz mutlaka camilere alıştırılmalı, kendilerine namaz ve cemaat sevgisi aşılanmalıdır. Evlatlarımız küçük yaştan itibaren cami ve mescidlerle tanıştırılır ve genç nesillerimizin cemaate devamı sağlanırsa camilerde eksilen cemaatin yeri ancak bu şekilde doldurulabilir. Camilerimiz yetim ve öksüz kalmaktan ancak bu şekilde kurtarılabilir.

Bu konuda başta din görevlilerimiz olmak üzere tüm cemaatin ve ebeveynlerin üzerine büyük görevler düşmektedir. Din görevlilerimiz ve imamlarımız görevli oldukları çevredeki büyük küçük tüm insanımızla irtibat halinde olmalı öncelikle kendilerini sevdirmeli, daha sonra da bilhassa çocuklarımıza cami sevgisini aşılamalıdırlar. Bunun çok çeşitli yolları vardır. Bu konuda samimiyet gösterilir ve üzerinde kafa yorulursa bir sevgi yolu mutlaka bulunur. 

Camilerimiz; namaz kılmanın yanında sosyal hayatımızda da önemli görevler ifa eden mekânlardır.

Camiler; her türlü kötülüklerden uzak durmanın, iyilik ve güzelliklerle donatılmanın, vatan, bayrak, ezan, ana-baba ve insan sevgisinin öneminin anlatıldığı yerlerdir.

Camiler; zengin-fakir,  amir-memur, işçi-işveren, şehirli-köylü tüm insanların eşitlendiği ve omuz omuza, diz dize namazlarını eda ettiği mabetlerimizdir.

Camiler; kardeşlik duygularımızın, birlik ve beraberliğimizin zirveye ulaştığı, üzüntü ve sıkıntılarımızı gideren, moralimizi yükselten, sevgi ve saygımızı pekiştirdiğimiz, merhameti ve acıları paylaşmayı güçlendirdiğimiz önemli mekânlardır.

Camiler; helal ve haramın, güzel ahlâkın, doğruluk ve dürüstlüğün öğretildiği mukaddes mekânlardır.

Camiler; şehitlik ve gazilik mertebesinin yüceliğinin anlatıldığı, insanımıza dini ve milli şuurun kazandırıldığı müstesna yerlerdir.

İnancımızda camiler Allah’ın evi, cami cemaati de Allah’ın misafirleri olarak kabul edilmiştir. Yüce Allah, evini sürekli ziyaret eden ve camilerin canlı kalmasını sağlayan kullarına çok büyük mükâfatlar bahşedecektir.

Camilerimiz yüce dinimizin ve şehirlerimizin en büyük sembolüdür. Yılların verdiği hasret ve özlemden sonra açılan Ayasofya Camii ile yine yıllardır yapılmak istenmesine rağmen engellenen ve nihayet geçtiğimiz günlerde açılan Taksim Camii İstanbul’umuzun en büyük sembollerinden olmuştur. Bu sembollere Çamlıca Camiini de ilave edebiliriz. Açanlardan, yapanlardan, emeği geçenlerden Allah razı olsun. 

Ayasofya’nın açılması ve Taksime Cami yapılması yıllardır imanlı, inançlı ve ihlaslı her mü’minin hedefi olmuştur. İslâm’ın önündeki engellerin kaldırılması ve manevi değerlerimizin topluma tam yerleşmesi için gayret eden eski Başbakanlarımız Menderes’ten Erbakan hocamıza kadar sağduyulu tüm liderlerimiz de bu gayretin, bu çabanın içinde olmuşlar ve bu manevi sembollerin varlığı için mücadele etmişlerdir. Hatta 28 Şubat’ın gerekçelerinden birisinin, Erbakan hocamızın Taksime Cami yapma projesi olduğunu da biliyoruz.

Bugün, Başbakanlarımız Erbakan hocamızın ve Menderes’in hedefini, hayalini gerçekleştiren, manevi yapımızın güçlenmesine vesile olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı sunuyoruz. Yüce Allah’tan dua ve niyazımız odur ki; Minarelerimizden yankılanan Allahuekber, Lâilahe İllâllah sesleri kıyamet sabahına kadar kesilmesin, şehadetleri dinin temeli olan ezanımız İslâm yurdunun üzerinde ebedî inlesin. Yazımı ‘Fetih Tekrar Yaşandı’ şiirimle tamamlıyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

FETİH TEKRAR YAŞANDI

Ayasofya’dan sonra Taksim Cami açıldı,

Yılların hayaliydi, nurlar şehre saçıldı.

Ayasofya’nın şoku üstündeydi küffarın,

Taksim’den de ses geldi, yardımıyla Gaffar’ın.

Bekliyorduk yıllardır büyük hasret, özlemle,

Doluyorduk yürekten acı, dert ve elemle.

Vakti geldi açıldı bu iki büyük mabet,

Şimdi şevkle yapılır, engellenen ibadet.

Fetih tekrar yaşandı gözyaşları sel oldu,

Şükür secdeleriyle ruhlar sevinçle doldu.

Mutluluk ve heyecan sardı tüm mü’minleri,

Arş-ı Âlâ’ya çıktı, dua ve âminleri.

Allahuekber sesi dalga dalga yayıldı,

Mü’minlerin zaferi tüm dünyadan duyuldu.

İslâm’ın düşmanları kuduruyor sürekli,

Onlara aldırmadan yürüyenler yürekli.

İçteki gafiller de basiretsiz davranır,

Maneviyat düşmanı hainler de kıvranır.

Doğruyu desteklemek olsun hep şiarımız,

Huzur, saadet dolsun her iki diyarımız.

Müslüman bu ölçüyü muhafaza etmeli,

Hiçbir zaman şaşmadan Hak yolundan gitmeli.

Ya Rab eksik olmasın gökyüzünden ezanım.

Sarsılmaz imanımla ağır bassın mizanım.

SALİH SEDAT ERSÖZ