Beş yaşındaki çocuktan tutun altmış yaşındaki bireylere kadar, her yaştan kişilerin pandemi sürecinden etkilenmiş olduğu gerçeği ile hepimiz karşı karşıyayız. Her yaşın ve her alanın da kendi içerisinde farklı sonuçları oluştu tabii. Sınav gruplarının uzaktan eğitim sürecinden etkilenmelerini göz önünde bulundururken, öğretmenleri ile yeterince vakit geçiremeyen, paylaşmanın tadına varamayan, okulla ilk tanışmalarını gerçek anlamda yapamayan çocuklarımızı da bir tarafa atmamalıyız. Belki de gün ışığına, sokağa, çarşıya inip sohbet etmelere, sevdiklerine en çok ihtiyaç duyulan süreçte olan teyzelerimizi, amcalarımızı gözden kaçırmamak gerekiyor. Aylardır çalışamayan ve işinden, hatta aşından uzak kalan kıymetli müzisyenlerimizin sahnelerinden uzak kalışlarını görmezden gelmek saygısızlık olur. Bunun gibi pek çok sektörde, pek çok iş yeri ve çalışan malum süreçten etkilenmiş durumda.

Zaman yorucu ve zorlu geçiyor. Maruz kaldığımız bu mental yorgunluk ne zaman, nasıl biter inanın işin o boyutunu kestiremiyorum. Herkes bir şekilde yeni normalleşmeye ayak uydurmaya çalışırken aslında kendisinden de biraz ödün veriyor, uzaklaşıyor.

Pandemi statü dinlemiyor.

Aile biriminin oluşmasından bu yana hiyerarşi sisteminden söz etmemiz mümkün. Neredeyse insanlık tarihinin başlangıcından itibaren toplumdaki bu statü ve rollere göre belirlenen tabakalaşma süreciyle birlikte var oluyoruz. Görev dağılımlarından ve mevcut statükolarından dolayı kişiler ve hatta toplumlar arasında bazı farklılıklar oluşabiliyor. Fakat pandemi statü dinlemiyor. İlk kısıtlamaların gelişinden bu yana uygulanan yasaklar tüm bireyler üzerinde etkisini gösterdi. Sokağa çıkma yasağından meslek veya statü farketmeksizin herkes etkilenmiş durumda. Bu salgın yalnızca belirli bir kitle için değil, tüm insanlık için geçerli sonuçlar meydana getirdi. Alışkın olmadığımız şeylere yakınlaştık, yakın olduklarımıza ise uzaklaşmaya başladık. Dengeler şaştı kısacası.

Dijital bireyler günden güne artıyor.

Sürecin gerekliliklerinden dolayı insanların teknoloji kullanımına olan ilgisi hatta zorunluluğu (!) epey artış gösterdi. Uzaktan hayata dönen sürecimizde derslerimiz, ilişkilerimiz, satışlarımız ve hatta sohbetlerimiz bile uzaktan’a dönüştü. Bu da beraberinde dijitalleşen bireyleri ve onlara ait farklı bir görüngüler alemini ortaya çıkardı. Peki her şey normale döndüğünde bu insanlara ne olacak? Bugünden ziyade yarında büyük bir mesele olduğu kanısındayım. Farkında olmadan sürece ayak uydurmak gürûhu ile çıktığımız yolda her gün farklı bir uzlaşım, bazen de uzaklaşım ile karşılaşıyoruz. Çevrimiçi toplantılar iş hayatında, özellikle süpervizyon noktasında epey kolaylıklar sağladı. Uzaktan eğitim ilk başlarda her ne kadar verimsiz ve yorucu olarak algılansa ve istenmese de şu an gereklilik olarak kabul edildi ve alışıldı. Bunlar için de en başta her eve internet, her eve birden fazla iletişim cihazı (telefon, bilgisayar, tablet vb.) zorunluluklarına yanıt vermek durumunda kaldık. Tabiri caizse herkesin, özellikle çocukların kucaklarına bu cihazları bizler fırlattık. Ve korkarım ki almamız o kadar basit olmayacak. Eski dünya işleyişine döndüğümüzde özellikle de çocukların teknolojik cihazlarla kurdukları bu bağı koparmak pek de kolay olmayacak. Bu konuda özellikle pedagoglar, psikologlar, rehber öğretmenler başta olmak üzere aile bireylerinin, tüm kişilerin doğru yönlendirmede bulunmaları şart. Aksi takdirde değerlerimizden uzak, insan ilişkilerinde körleşmiş, özgüven kaygısı içerisinde bulunan, birlik beraberlik ruhunu kaybetmeye yüz tutmuş bireyler ile tanışmamız kaçınılmaz olacak. Bir yandan yaparken bir yandan da körleştirmemek gerekiyor.

Mesele bugün değil.

Her birimizin bu süreçten nasibini aldığı çok aşikar. On yaşındaki çocuk arkadaşları ile sokakta rahatça oyun oynamaya özlem duyuyorken biz büyükler doyasıya gülüp eğleneceğimiz sofralara, oyunlara, eğlencelere, beraberliklere hasret kaldık. Bu süreç aslında insanların yeni sosyalleşme unsurlarını ürettiği, alışılmış sosyalleşme ile olan bağlarını da köreltti demek sanırım yanlış olmayacak.

Sosyalleşmelerimiz de sanallaştı.

Sanal üniversite tanıtımları, sanal müze gezileri, sanal aile toplantıları, bayramlaşmaları, sanal eğitimler, sanal kütüphaneler, sanal davetiyeler ve daha niceleri. Bunlar literatürümüzden silinemeyecek gerçeklikler olarak kalacak.

‘Nerede o eski günler…’ diyen-diyenler azımsanmayacak kadar çoklar, biliyorum. Bu güne ayak uydurmaya çalışırken eskinin özlemini fazlaca duymaya başlayan yalnız ben olmasam gerek. Çok fazla merak ettiğim bir şey var. Bu süreç elbette ömür boyu sürmeyecek, belki altı ay belki bir yıl. Sonlandığında eskiyle olan birlikteliğimize yeniden olduğu gibi devam edebilecek miyiz, yoksa bu dijital bireylerin ve sanal alemlerin etkisinde kaldığımız yerden devam etmeyi mi tercih edeceğiz? O günler geldiğinde belki buna da bir yazımızda değiniriz. İsterim ki çabuk gelsin.