1980 yıllarda kamudan emekli olan bir vatandaş, aldığı emekli ikramiyesi ile bir ev bir araba alıp, en azından emeklilik döneminde mal mülk sahibi olabilirdi.

Aradan geçen süreçte paranın alım gücü o kadar düştü ki, şimdi bırakın ev, araba almayı orta halli bir araba bile alamıyor. Örnek kendim, 31 yıllık kamu hizmeti sonrası emekli oldum. Aldığım tazminat ve emekli ikramiyesi ile bırakın sıfır arabayı orta halli bir araba bile alamadım.

Buda bize gösteriyor ki dar ve sabit gelir sahiplerinin satın alma gücünde gün geçtikçe azalmakta.

Konya’da daha önceden milyon TL’lik evler satar mı? Dersek insanlar bir düşünür idi. Şimdi aldığımız bilgi ve duyumlara özel projelerde 3-5 milyonluk daireleri satın almak için yoğun talep nedeniyle, firmalar satın alacak kişileri kura ile tespit ediyormuş. Allah daha çok versin, kimsenin kazancına bir şey diyecek halimiz yok. Bu durum gösteriyor ki gelir dağılımında ve satın alma gücünde gün geçtikçe toplum katmanları arasında makas açılmakta.

***

Bir TV programında konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati: “Sade vatandaşın dolarla ne alakası var?” demiş.

Aslında sade vatandaşın dolar ile işi yok. Ama elinde üç beş kuruş tasarrufu olan vatandaş, parasını haram olması sebebiyle faize yatırmadığı için, enflasyon karşısında parasının değerini korumak için mecburen ya döviz alıyor ya da altın.

Küçük tasarruf sahibi elindeki avucundakini buralarda değerlendirmek zorunda kalıyor. Daha sonrada bu birikimlerini kullanarak belki de üzerine borçlanarak ev veya araba alıyor. Döviz veya altını ticari amaçtan ziyade tasarruf aracı olarak kullanıyor. Burada gaye, tasarruf yapıp ev veya araba sahibi olabilir miyim diye.

Onun için küçük tasarruf sahibi için parasını ticarette değerlendiremeyeceği için en güvenilir liman döviz veya altın.

Peki, elinde yüklü parası olup da dolar 9 TL civarındaki iken alıp, 17-18 TL’ye çıktığı zaman bir gece operasyonu satıp paradan para kazananlara ne demeli.

Örneğin Ekim ayında 1 milyon dolar alan bir kişi 9 milyon TL ödeme yapıyor. Yaklaşık 50 gün dolarda kaldıktan sonra 20 Aralık gecesi 18 TL’den satıyor. Bu alışverişte aradaki fark 9 milyon TL. Dünyanın hiç birin yerinde böyle kısa sürede paradan para kazanılmaz. Birileri bu şartlarda parasına para katarken, birileri de emeğini alın terini ile kazandığı parasını kaybediyor.

Fatih Altaylı Haber Türk gazetesinde 25.12.2021 tarihinde yazdığı “ Bulgar turistin hesabını kim ödedi biliyorum” adlı yazısından alıntı yapıyorum.

“Pazartesi akşamı açıklanan “Kur farkı garantisi” adı altındaki faiz garantisinden sonra döviz fiyatları hızla gerileyince sosyal medyada bir soru dolaşmaya başladı:

“Pazartesi günü bir Bulgar vatandaşı Edirne’ye gelmiş. 1.000 dolarını bozdurup 17.500 TL almış. Bütün gün dolaşmış, yemiş, içmiş, alışveriş yapmış, akyam da bir otelde yatmış. Toplam 5.000 TL para harcamış. Salı günü elinde kalan 12.500 TL ile 1.000 dolar alıp ülkesine geri dönmüş. Bu durumda Bulgar turistin harcadığı 5000 TL kimin cebinden çıktı?”

Güzel soru.

Ben de şimdi size bu paranın kimin cebinden çıktığını anlatacağım çünkü Bulgar’ın hesabını ödeyenlerden birini tanıyorum.

Kendisi 40’lı yaşların sonunda, büyük bir yayın kuruluşunun yönetim katında servis görevlisi.

Yıllardır bu şirkette çalışıyor.

Zaten çocuk yaşta çalışmaya başlamış. Neredeyse tüm hayatı çalışmakla geçmiş.

Emekliliğine yaklaşırken tek hedefi başlarını sokacak bir ev alabilmek.

Bunun için eşiyle birlikte 600 bin TL biriktirmişler.

Ve 800 bin TL’ye bir ev bulmuşlar.

200 bin TL de kredi çekip eve sahip olma hayali kurarlarken, ev sahibi dolardaki artışı gerekçe göstererek evi satmaktan vazgeçmiş.

Güvendikleri bir aile dostları da “Dolar hızlı artıyor. Paranız pul olur. Ev mev alamazsınız. Belli ki faizler düşmeye devam edecek ve TL değer kabını sürdürecek. Hemen paranızı dolara çevirin de, yeni bir ev buluncaya kadar paranız erimesin” diye akıl verince önceki Cuma günü 600 bin TL’leri 17 TL’den dolara çevirmişler.

Ellerine 35 bin 290 dolar geçmiş.

Ve üç gün sonra Cumhurbaşkanı tarafından “Dolara endeksli mevduat” sistemi açıklanmış.

Kurlar hızlı düşmüş.

Dün itibarıyla 35 bin 290 dolarları artık sadece 370 bin 545 TL ediyordu.

30 yılda biriktirdikleri 600 bin TL, 1 haftada 229 bin TL erimişti.

Ev alma hayalleri artık çok uzakta kalmıştı.

Tek suçları ise Nas gereği faizlerin daha da düşeceğini zannetmeleri, bunu söyleyenlere inanmalarıydı.

İşte o Bulgar’ın ve daha pek çoğunun harcamaları böyle insanlar tarafından ödenmişti.

Onlar yemiş içmiş, fatura bu insanlara çıkmıştı.

Aslında Maliye Bakanı Nebati haklıydı.

Dolar alıp TL’yi zayıflatmaya çalışan spekülatörler, dış güçler, Türkiye’ye komplo kurmaya çalışan şeytanlar yoktu ortada.

Faizlerin sürekli düşeceğine inandırılmış garibanlar vardı.

Ve zarar eden, para kaybeden, geleceğini, ev hayallerini yitirenler onlardı.”

Bir taraftan milyon dolarları ile paradan para kazanalar, diğer tarafından alın teri ile çalışıp, emeği ile bir şeyler sahibi olmaya çalışırken sistemin verdiği zafiyetle bir gecede fakirleşenler. Bu tam bir yağma düzeni.

***

Faiz, Borsa, Döviz. Prof. Dr. Osman Altuğ hocamızın tabiri ile “üçkâğıt ekonomisi.” Birini yükseltirken diğerini düşürüyorlar. Paradan para kazananlar, bunlar yükselirken de para kazanıyor, düşerken de para kazanıyorlar. Olan küçük yatırımcı ve tasarruf sahiplerine oluyor.

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun 1977 yılında Ülkü Ocakları Genel Başkanı olmasından sonra, ocaklarda âdete beyinlere kazılan sloganlardan öne çıkanlardan üç tanesi şu şekildeydi:

“Kanımız aksa da zafer İslam’ın.”

“Çağrımız İslam’da dirilişedir.”

“Kavgamız vurguncu düzen iledir.”

MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş yapmış olduğu bir konuşmada "Solun ihanet derecesine varan davranışları karşısında sağ ile olan kavgamızı erteledik” demişti. Buradan sağdan kasıt sistemdi.

“Yerine ne getireceksiniz diyorsunuz. Dolayısıyla bu düzen hangi düzen, önce ona bakalım; bu düzen yağma düzeni, bu düzen bir avuç lobicinin, Türkiye’nin kaynaklarını şu ana kadar sömürme düzenidir.

Bizim kuşak, neredeyse 50 yıldır boşuna "Kavgamız vurguncu düzenedir" demiyor. İşte o düzen tam da bu düzendir. Bir ülkeyi faiz lobilerine çalışır hale getirdikten sonra, parasız pulsuz bir toplum ile baş başa bırakıyor.

Çare nedir? Çare, çok üretim, çok tasarruf, adil paylaşım. Bunları yapamazsak yağma düzeni katlanarak fakirin, fukaranın, emekçinin aleyhine devam eder.

Ekonomist değilim ama matematik bazı şeylerin doğru gitmediğini gösteriyor. Matematik hata yapmaz.

Baki selamlar.