Bizim kuşak (1)

Abone Ol

Bugün biraz nostalji kayığına binip, gezinti yapacağım…

Sıkıntılı geçirdiğimiz bu günler de, bir tutam olsa da, hem  tebessüm edelim, hem de anılarımızı tazeleyelim.

xxx

Biz, yani bizim jenerasyon mahallemizin ya da memleketin güzel günlerini görmüş, her şeye rağmen güzel de yaşamış çocuklarıyız diye düşünüyorum…

Belki de o nedenle, çok keskin virajlar almak ya da büyük cayırtılar çıkartmak zorunda kaldık hayatta…

Hikayesi bol bir çocukluk geçirdik…

Bizden bir önceki jenerasyon da aynı duygularla nefes alıp verdi bu şehirde ve sokaklarında…

Belediye hoparlöründen radyo’ya, radyo’dan televizyona, televizyondan, şu karşısında bulunduğum bilgisayara çok zor şartlar altında geçtik…

Siz ister çağa, ister teknolojiye, ne derseniz deyin, hala geçemedik, ya da tam manasıyla ayak uyduramadık…

Biz, destancılarla, ayıcılarla, bohçacılarla, at arabalı manifaturacılarla büyüyen bir nesiliz…

Halan ayakta kalmaya çalışan Çataloğlu caminin, kimimizin “aporlör” dediği,  kimimizin “hoparlör” dediği minareye çıkıp ezan okuma hevesi ile büyümüş bir nesil olduk…

Ezan okuma isteği hep kursağımızda kalmıştı…

Hiç unutmam, ben bu isteğime bir şekilde kavuşmuş, Allah rahmet etsin, camimizin müezzini Küçükköylü Mustafa amcayı ikna etmiş, sanırım bir ikindi ezanı okumuştum…

Ama, ne okumak!

Ezanı “kışlalar doldu boşaldı bugün” uzun hava tarzında okuyunca, Mustafa amcadan büyük bir azar yemiş, ilk ve son ezan okuyuşum olmuştu…

xxx

Dedim ya, çok zengin ya da “al bebek gül bebek” bir çocukluğumuz olmadı…

Kimseye de muhtaç olmadan bu günlere savrulduk…

Bizim çocukluğumuz Sedirler ve eski Tellal Pazarı’nda geçti…

Dedem halıcı, babam hazır elbiseciydi…

Eskiler bilir, Tellal Pazarı’nın meşhur fareli tuvaleti vardı…

Alttan kedi büyüklüğünde fareler çıkacak korkusuyla oturduğumuz tuvaletlerden, o zamanın deyimiyle “yüz numara”lardan donumuzu bağlamadan çıkardık…

Pantolonun düğmelerini içeride, kemeri de dışarıda bağlardık…

Bakkal Alican amca, korkusundan tuvalete gelmez, küçük tuvaletini şişeye yaparmış!

Ben görmedim, ama büyüklerimiz gördükleri için anlatırlardı.

xxx

Şimdi ışıklar sönecek korkusuyla elimizi kolumuzu, bazen başımızı salladığımız, arada bir oturup kalktığımız fotosel’li tuvaletleri beğenmez hale geldik!

Yine fotosel’li lavobalar, bol alengirli duş sistemleri…

Hiç unutmam; 30-35 yıl önce, Konyaspor’la İstanbul’a, yanılmıyorsam Beşiktaş maçına gitmiş ve takımla aynı otelde kalmıştım…

Banyonun güzelliğini görünce, yunma, yani yıkanma gafletinde bulunmuştum!

Keşke bulunmasaydım…

Duş sistemi o kadar kalabalıktı ki, suyu açamamış, kulakları çınlasın Masör Mehmet’ten destek almıştım!

Mehmet’e, “gel oğlum benim duş açılmıyor” demiştim…

Kafa yapmıştı benimle…

Benim yaşadığım trajikomik olayı, ismi lazım değil, şimdi toprak garibi olmuş bir yönetici de yaşamış, o da benden yardım istemişti…

Sonra makara yapmış, bu durumu eğlenceli bir hale getirmiştik.

xxx

ABDULKERİM

“Demir tavında dövülür” diye bir atasözümüz var…

Yani, “bir işin yapılmasının uygun bir zamanı vardır, o zamanı kaçırmamak, onu iyi değerlendirmek gerekir” anlamında söylenir…

Tam da bugün Abdulkerim’in elden çıkarılması gibi…

Eğriye eğri, doğruya doğru, Abdulkerim, bir sezon daha Konyaspor’da kalsaydı, önümüzdeki sezon Konyaspor bu paranın yarısının yarısını bile göremezdi…

Hilmi Kulluk’tan önceki dönemlerde Abdulkerim’e hiç şans verilmedi ya da o dönemlerdeki yönetimler, bu oyuncunun arkasında duramadıkları ya da teknik direktörlere dayalı bir düzene teslim oldukları için, genç futbolcu bir alt ligde diyar diyar gezdi!

Hilmi Kulluk’un başkan olduğu ilk yönetiminde olduğum için biliyorum, bir sohbetimizde “Abdulkerim bu takımın hem 42 numaralı formasını giyecek, hem de bu takımın kaptanı olacak ve Konyaspor Abdulkerim’den çok para kazanacak” diyerek, bu oyuncunun arkasında durmuştu…

Ve gelinen noktada, Abdulkerim hem 42 numaralı formayı giydi, hem takım kaptanlığı yaptı, hem milli takıma gitti, hem de Konyaspor’a bir kamyon dolusu para kazandırdı…

Abdulkerim’in yeri dolar mı?

Elbette dolar…

Bastırırsan parayı, takımın her bölgesinde, dahası kalede bile oynayabilecek oyuncuyu alırsın…

Bütün mesele “para” meselesi...

Tabii ki, dengeleri bozmadan.