Hayatla – ölüm: “Ne var ne yok” kelimelerinin arasındaki zaman dilimindedir.

Hayat: Ruhun bedene üflenmesiyle (nefhay-zillahi ile) başlar. “Onu (insanın yaratılışını) tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın!” -Sâd:72)

Ecelin gelmesiyle de hayat son bulur, dünyadan terhis olunur.

Ecelin zamanı değişmez. Hiçbir kudret de değiştiremez, ileri geri alınamaz.

“… ecelleri geldiği zaman onlar, ne bir saat geri kalabilirler, ne de bir saat öne geçebilirler.” -Nahl: 61-

“Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir” -Müminûn 43-

“Canı sen aldıktan sonra şeker gibi gelir bize ölüm

Sana kavuşmak olduktan sonra candan da tatlıdır ölüm”

-Mevlana_

Hayat: Allah’ın Hayy isminin tecellisidir. Kainatın hayatı içinde dünyanın hayatı, dünya hayatı içinde insan hayatı… İnsanın hayatı dünya hayatının fihristidir, hülasasıdır…

İnsan hayatı, vahyin gölgesinde, Kur’an’ın kubbesi altındaki adreste yaşanması gereken bir hayat olmalıdır ki, ölümü de Şeb-i Arus olsun…

Kulluk güzergahından geçerek yaşanan hayat ancak imtihan için yaratılmıştır.

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayıcıdır” – Mülk 2-

Ölüm:

1- Allah Rasulünün (SAS) emaneten, vekaleten bıraktığı vaizdir ölüm…

2- Lisan-ı kal ile (sözle) değil, Lisan-ı Hal ile (hal diliyle) konuşan vaizdir ölüm…

3- Sessiz ve derinden konuşan kalbi sızlatan, gözleri ve özleri ağlatan vaizdir ölüm…

4- Fani alemden baki aleme hicret gerçeğini ilan eden vaizdir ölüm…

5- Masivadan terhis olup ebedi aleme yürüyüşü (seyr-i süluku) anlatan, yürek sızlatan vaizdir ölüm…

6- Ebedi hayattaki nimetlere kavuşmanın, cennet hayatı yaşamanın, arşın altında gölgelenmenin, Havz-ı Kevser’den kana kana içmenin, Livail Hamd’in altında cem olup cemalullahı temaşanın yolunu anlatan vaizdir ölüm… Öte yandan da Cehennem hayatı yaşamanın, elim azabı tatmanın, cehennem ağacı zakkumla zıkkımlanmanın yolunu da anlatan vaizdir ölüm…

7- Cennetin ucuz olmadığını, Cehennemin de lüzumsuz yaratılmadığını anlatan vaizdir ölüm…

“Hiçbir kimse yoktur ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm) belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de Ahiret sevabını isterse ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandırırız.” -Âli İmran:145-

Öyleyse en yakınımız da ölse ölüm dolayısıyla kader ve ecel noktasında hareket etmek mecburiyetindeyiz. Zira Yüce yaratan Habib-i Edibi Muhammed Mustafa’ya (SAS): “Muhakk ki (Ya Muhammed!) sen de öleceksin. Onlar da ölecekler. Sonra şüphesiz siz de kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız.” -Zümer 30,31-

Ölene ve ölüme ağlama:

“Gök ve yer onların ardından ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.” –Duhan 29-

Semanın ve arzın ağlamadığı kimler:

1- Firavunla askerleri ve kabilesi Kızıl Denizde boğulduğunda ne sema onlara ağladı ne de arz.

2- Münafıklar, mukaddesat düşmanları, İslam, Kur’an düşmanları, şeriat-ı garradan tiksinenler öldüğünde ne sema ne de arz ağlar.

3- Gayr-i meşru hayat yaşayıp da tövbe etmeden İblis vari ölenlere ne sema ağladı ne de arz.

Sema ve Arz ancak:

a) Ehl-i insan, ehl-i İslam, ehl-i Kur’an, ehl-i takva gibi muvahhid bir mümin Rabbine yürüdüğünde sema da arz da ağlar.

b) Şehid, şehadet şerbetini içtiğinde sema da, arz da ağlar.

c) Alnında abdest alameti, secde izi olanlar bu alametlerle cennet ve cemalullah’a yürüdüğünde sema da ağlar, arz da ağlar.

Allah Rasulü (SAS) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Mümin için iki kapı vardır. Kapının birinden onun ameli Allah’a yükselir. İkinci kapıdan onun rızkı iner. (Mümin) öldüğünde her iki kapı da o iman ehli mümine ağlarlar.”

Semanın ve arzın ardından ağladığı hakiki mümin Ahirette müvekkil (görevli) melekler tarafından Allah’ın selamı ile karşılanırlar. Nitekim bu hususta yüce Allah şöyle buyurur:

“Bağışlayıcı bir Rab olan Allah’tan onlara söz olarak “Selam” gelir.” -Yasin 58-

“Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla (salih ameli olanlarla) beraber oraya (Adn Cennetine) girer ve (onlara melekler) şöyle derler: “Sabretmenize karşılık selam sizlere (Allah’ın selamı sizlerin üzerine) dünya yurdunun neticesi (olan cennet) ne güzeldir.” -Rad 23,24-

Allah Rasulünün (SAS) kulaklara küpe sözü: “Mûtû kable en temûtû: Ölmeden evvel ölünüz.”

Ölmeden evvel ölmek:

1- Haramlarda, gayr-i meşru işlerde, muamelelerde, eylemlerde ‘ölü’ gibi olunuz.

2- helallerde, meşru iş ve eylemlerde diri gibi olunuz.

3- Varlık kuyunuzdaki şeytanın işbirlikçisi nefs-i emmarenizi ve ortağınızı günde en az beş deva taşlayarak recm ediniz.

4- Yürüyen yaşayan Kur’an ve sünnet olunuz.

Unutmayın ki, günahların, günah işlerin reklam edildiği, günahlarının, günah işlerinin reklamını iyi yapanlara makam, mevki, şan, şöhret, menfaat, itibar gibi dünyalıkların peşkeş çekildiği bir zaman yaşıyoruz, daha doğrusu bize yaşatıyorlar.

Ölümü Tatmak:

“Her canlı (her nefis) ölümü tadıcıdır (tadacaktır). Sonra bize döndürüleceksiniz.” -Ankebut 57)

Ayette geçen “zâika” kelimesi, tatmak manasına geldiği gibi, zevk almak manasına da gelmektedir. Demek ki, her nefis ölüm acısını tadacak. Ölüm ise kimine acı, kimine buruk, kimine mayhoş gelecek, kimine de tatlı, lezzetli, zevkli gelecek.

Allah dostları evliyâullah, aşk elreli ölümden ve O’na vuslattan zevk almaktadırlar. Her bir Allah dostunun (velinin) ölümü, Şeb-i Arus olarak gerçekleştmektedir. Nitekim aşk eri Mevlana Celaleddini Rumi, ölüm gecesini Şeb-i Arus (düğün, zifaf, damat gecesi) olarak ilan ediyor.

Biz de öyle bir hayat yaşamalıyız ki, bizim de ölümümüz Şeb-i Arus olsun. Bizim de ölümümüze sema ve arz ağlasın. Bizim için yaratılan iki kapı ağlasın.

Şeb-i Arus’un gerçekleşmesinin yolu bir kudsi hadist şöyle beyan ediliyor:

“Kulum bana nafilelerle durmadan yaklaşır. Nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi, artık onun (kulumun) ben işiten kulağı, gören gözü, şiddetle kavrayıp tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınırsa onu himaye ederim.” – Kudsi Hadis Buhari)

Bir mü’minin Allah işiten kulağı olunca, o mümin bu kulakla nasıl yalan, gıybet, iftira, malayani dinleyebilir? Nasıl şeytanın seslenişine kulak verebilir? Allah, o müminin gören gözü olunca, o mümin o gözle nasıl harama, gayri meşru görüntülere bakabilir? Hakka, hakikate nasıl bakar kör olabilir? Nasıl basiretsiz olabilir? Allah, müminin şiddetle kavrayan eli olunca bu el ile nasıl harama uzanabilir, nasıl bu elle eksik tartabilir, ölçebilir? Bu el nasıl anaya babaya Allah’ın emaneti hanıma ve masum yavrulara, zayıflara, günahsızlara kalkabilir? Bu elle nasıl cinayet işleyebilir, zulüm edebilir? Kumarhaneye, meyhaneye, bilmem ne haneye gidebilir?

Dua:

Ya Rab! Bizi Kelime-i Şehadetin, Kelime-i Tevhidin şafağında uyandır. Vahyin gölgesinde, Kur’an’ın ve şeriat-ı garranın ikliminde, Müslümanca yaşat, Müslümanca öldür ve Cemalullah yolcusu olarak kendine döndür.

Ya Rab! Kulunu sekaret-i mevt halinde yalnız bırakmadığın gibi, kabirde de yalnız bırakma!

Ya Rab! Dünya varisleri kabrimi terk edip gittiklerinde, belki de mal bölüşümü kavgası başladığında sen bu kulunu o karanlık yerde nursuz (ışıksız) bırakma!...

Ya Rab! Sıratta bizi ışıksız bırakma, ayağımızı kaydırma! “… Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla!..” -Tahrim 8-

Nurları önlerinden ve sağlarından giden mü’minler zümresine bizi dahil et.

Ya Rab! Bizim de ölümümüzü Şeb-i Arus kıl! AMİN