Bizi hasta eden ne?

Abone Ol

Bugün sağlıktan, tıptan bahsedelim. 

Değineceğimiz şeyler her hangi bir hastalığın belirtileri ya da "en" son tedavüle sokulan tedavisi değil tabii ki. Onları, sağlık sistemimizde onca sorun yaşanırken  Allah'ın günü televizyonlara çıkıp adını telaffuz emesi zor lazerlerle elde ettikleri yüksek başarıları anlatan meslektaşlarıma bırakıyorum. Bizim söyleyeceklerimiz işin felsefesine yönelik olacak.

***

Dr. H. Gilbert Welch, dahiliye uzmanı, halen Dartmouth Sağlık Politikaları Ensititüsü'nde profesör. Bir zamanlar The New York Times'ta yayınlanmış bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yazı çarpıcı bir tespitle başlıyor. Geçin kuş gribini, Batı Nil hummasını ya da deli dana hastalığını, bizim sağlığımız için en büyük tehdit kendi sağlık sistemimiz diyor Welch. Bu tür sözler kimimize sızlanan hastaları, kimimize de onulmaz muhaliflerin alışıldık söylemini hatırlatsa da Welch ve arkadaşlarının kasıtları çok farklı. Onlar bozuk bir sistem nedeniyle hastalıkların artmasından değil bozuk bir yaklaşım nedeniyle tanıların artmasından yakınıyorlar.. 

İnsanlar uzun yaşıyorlar, ama her geçen gün daha çoğuna "sen hastasın" deniliyor. Bu nasıl oluyor? Sebeplerinden biri sağlık alanına hiç bir ülkede olmadığı kadar çok kaynak ayrılması. Bu kaynakların bir kısmı üretime gidiyor: hastalar tedavi ediliyor, acılar dindiriliyor. Ama bir kısmı da artık bir salgın halini alan "aşırı tanı"ya ve bunun doğal bir sonucu olan "aşırı tedavi"ye.

Salgının iki kaynağı var:

1. Gündelik hayatın medikalizasyonu- Çoğumuz zaman zaman hoşumuza gitmeyen fiziksel ya da duygusal hislerle karşılaşırız. Eskiden gündelik hayatın bir parçası olarak kabul ettiğimiz bu hisler giderek bazı hastalıkların belirtileri olarak algılanmaya başlandı: Uykusuzluk, üzüntü, bacaklarda kasılmalar ve cinsel isteksizlik gibi durumlar artık uyku bozukluğu, depresyon, huzursuz bacak sendromu, cinsel disfonksiyon adı verilen hastalıklar haline getirildi.

En kötüsü de çocukluğun medikalizasyonu. Çocuk egzersizden sonra öksürdümüydü hemen astımlı yaptık, okumakta güçlük çekenlere dislektik dedik, biraz mutsuz oldularmıydı depresyon tanısı koyduk vs vs. Bu tanılar ağır semptomları olan az sayıda çocuk için kuşkusuz yararlı olmuştur ancak hafif, geçici ya da zaman zaman semptomlar ortaya çıkanların bu tanıyı alıp tedavi edilmeye başlandıkları durumları hayal edebiliyor musunuz?

2. Erken tanı güdüsü- Erken tanı-erken tedavi-iyi sonuç inancı... "Risk"e verilen önem arttı. Artık toplumumuzu "risk toplumu" diye tanımlamaya başladık!

İki gelişme "tanı salgını" sürecini hızlandırdı:

1. Teknolojideki ilerlemeler. BT, ultrason, MR, PET, endoskopik teknikler, eser elementleri ve faktörleri tespit edebilen cihazlar bedenimizin derinliklerindeki müphem değişikliklerin belirlenebilmesini sağladı. Teknoloji artık herkese bir tanı koymamıza imkan veriyor: eklem ağrısı olmayan birine artrit, mideyle ilgili şikayeti olmayan birine ülser ve milyonlarca insana prostat kanseri tanısı koymak işten bile değil.

2. Kurallardaki değişiklikler. Son bir kaç yıl içinde şeker, tansiyon, kemik erimesi, obezite vb. hastalıklar için eşik kabul edilen değerler sürekli aşağı çekildi. Uzmanlar hastalıkların kapsamını genişletti! Normal kolesterol değeri defalarca yeniden tanımlandı. Sonuçta normal değer o kadar düşürüldü ki artık toplumun yarısı hasta!

Çoğumuz bu fazladan tanı işini yararlı sanabilir. Bir kısmı gerçekten yararlıdır da. Ancak her konuda olduğu gibi erken tanı işinde de ifrat hali abesle iştigaldir. Toplumun yarıdan çoğu hasta ise, o zaman normal olmanın anlamı ne?

İnsanlara hastalık tanısı koymak hafife alınamayacak bir durumdur. Bir insana sen hastasın demek o kişiyi en azından gergin ve kırılgan hale getirir. Bu, özellikle çocuklar için çok önemli.

Tanı salgınının yol açtığı asıl sorun tedavi salgınına yol açması. Tedavilerin sadece yararı yok, bazıları çok ciddi olmak üzere aşağı yukarı hepsinin zararları var. Bazılarının zararlarını biliyoruz, ama bazılarının, özellikle yeni olanların zararlarının belirlenebilmesi için yıllar geçmesi gerekiyor. Ağır hastalarda zararların çoğu yararların yanında sönük kalıyor, hafif hastalarda ise zararlar belirginleşiyor. Henüz hasta olmamış ama hastalığın öncü belirtileri olan ya da hastalık riski olanlarda ise tedavi tam anlamıyla zarara yol açabiliyor.

Niye çıktı bu "tanı salgını"? Sebepler listesi uzun. Birinci sebep "para"! Daha fazla tanı ilaç-gereç firmaları, hastaneler, doktorlar, araştırmacılar, sağlıkla ilgili kurumlar, işletmeciler vs için daha fazla para demek. Olası hasta şikayetleri, tıbbi hata var diye açılabilecek davalar da bu salgını besleyen sebepler arasında. Tanı koymadığınız zaman mahkemelerde sürünebilirsiniz ama "aşırı tanı" nedeniyle açılmış bir dava yok desek pek de yalan söylemiş olmayız.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)