Bu günlerde en çok takip ettiğim isim hazine ve maliye bakanı sayın Berat Albayrak. Her sözü incelikle ve cesurca. Kendine yapılan onca saldırıyı umursamadan, hedefine kilitlenmiş roket mermisi gibi yolunda ilerliyor.

Geçtiğimiz günlerde yeni müjdelerle ilgili “önümüzdeki yıllarda madencilik alanında da çok büyük müjdeler gelecektir” dedi. Anladığımız sadece doğal gazla sınırlı değil müjdeler. Bu seferki sanırım çok daha büyük. Doğu Akdeniz’den büyük bir petrol yatağı keşfinin habercisi gibi. Şimdilik bu kadarla yetinelim. Ülkemizin üzerinde emperyalist ve onların avcı köpeği Yunanistan ve Mısır gibi ülkelerin daha fazla havlamasıyla uğraşmak zorunda kalmayalım. Birde içeride Osmanlının yıkılmasına neden olan İttihatçıların torunları var.

Saygısız, edep yoksunu, bir o kadar da tarih ve ülke gerçekleri cahili bu azgın grup yine iş başında.2001 CHP iktidarındaki kriz, savaş yıllarında bile yaşanmamıştır. IMF’nin üçüncü sınıf memuru olan CARLO COTARELLİ’nin çantasını taşıyan ve bize ihraç ettikleri sözde Kurtarıcı Bakan Kemal Derviş’in yardımcısı Faik; Yüzü kızarmadan, Karadeniz’de bulunan doğal rezervinin açıklanması ile döviz piyasasındaki hareketliliği konu ederek vatandaşın kaybolan parasının hesabını soruyor(?) Hem de 2001 krizinde bir gecede 24 bankanın içi boşaltılarak batırılmasını, Devletin borcunun o günkü para birimi ile 29 katrilyon arttığını, vatandaşın servetinin bir gecede yarıya düştüğünü unutup hesap sormaya kalkması en hafifinden yüzsüzlükle açıklanabilir.

Bu edep ve ahlak yoksunu insan mevcut iktidardan bahsederken “Saray yönetimi” ifadesini kullanıyor. Peki adama sormazlar mı seçimle iş başına gelmiş yönetimi itibarsızlaşmaya çalışırken meşru olan hükümet nerede? Yani mevcut hükümet TC hükümeti değilse siz niye muhatap alıp yaptığı icraatlara karşılık veriyorsunuz? %52 oy almış bir hükümete verilen oylar halkın iradesini yansıtmıyor mu ki? siz edepsiz ve saygısızca “saray yönetimi” diye halkın bir bölümünü tahkir, kin ve nefret le ayrıştırarak suç işlemiş olmuyor musunuz?

Önceki gün Kemal Bey'in “Onlar biliyorlar mı ki acaba” tekerlemesiyle yaptığı konuşma sosyal medya ve haber bültenlerinde çokça paylaşıldı:

“1940’lı yıllarda Türkiye uçak ihraç eden bir ülkeydi. Onlar biliyorlar mı ki acaba bunu? Onlar denizaltı yapan bir Mustafa Kemal ve arkadaşlarını biliyorlar mı ki? Kayseri’de 1925 yılında bir uçak fabrikasının kurulduğunu biliyorlar mı ki acaba? Eskişehir Etimesgut’u biliyorlar mı ki acaba? (Bu arada Etimesgut Ankara’da) ve bunların nasıl yok olduğunu ve kimler tarafından yok edildiğini biliyorlar mı acaba?” Bu konuşması dile düştü. Her kırılan potun ardında CHP’Lİ kalemşörleri Böyle durumlarda söze” aslında genel başkan şöyle demek istedi” gibi cümlelerle kemal Kılıçtaroğlu’nun ardını toplamaya çalışırlardı. Ama bu sefer öyle olmayacak gibi gözüküyor.

Aklıma bir mesel geldi onu anlatıyım;

Padişahın av merakı olan patavatsız cahil şımarık bir oğlu varmış. Oğlunun devirdiği çamlardan muzdarip olan padişah ülkesinde düzenlenen geleneksel av partisine başka devletlerinde yöneticilerinin davet edildiği bu toplantıda oğlu yine patavatsızlık yapmasın, yaparsa onun arkasını toplasın diye en akıllı vezirini görevlendirmiş.

Davetlilerle birlikte ava çıkmışlar. Birden bire şehzade “Bir ok attım kebap oldu!” deyivermiş. Bütün misafirler ve padişah şaşkın bir şekilde şehzadeye dönmüşler ne demek istedi diye. Akıllı vezir hemen atılmış; “Efendim şehzademiz az önce önüne çıkan tavşana okunu fırlattı. Okun taşa çarpması ile çıkan kıvılcım otları tutuşturdu, otlar çalıları derken yangın ormana sıçradı dolayısı ile ormana kaçan tavşanda kebap oldu” der. Padişah rahat bir nefes alır. Misafirler de açıklamadan tatmin olmuş olarak ava devam ederler. Az sonra şehzade patavatsızlıkta level atlamıştır. Yine “bir ok attım çorba oldu” deyince padişah dahil herkes akıllı vezire bakarlar ne demek istedi diye. Vezir çaresiz “vallahi bu sefer bende kurtaramam.”

Evet bu sefer Ne şaban Sevinç, Ne de Yılmaz Özdil, hiçbiri kurtaramaz.

Siz biliyor musunuz Sayın Kılıçtaroğlu?

“Siz biliyor musunuz ki Kemal Bey, 1926’da, Alman Junkers firmasının ortaklığıyla, Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) adı altında açılan Kayseri Uçak Fabrikası’nın CHP iktidarında, Millî Şef İsmet İnönü tarafından 1935-1950 arasında atıl bırakılıp uçak üretiminin durdurulduğunu?

- Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ilk denizaltıyı yaptıklarını söylediniz ama Kemal Bey, siz biliyor musunuz ki bu topraklarda ilk denizaltıların (Bir değil iki adet) Padişah II. Abdülhamid tarafından, parça ve ana aksamları yurt dışından temin edilerek İstanbul Tersanesinde inşa ettirildiğini.(*) Siz biliyor musunuz ki Kemal Bey, bu denizaltılardan birincisinin 1886, ikincisi ise 1887'de denize indirilip 22 Mart 1888 tarihinde Abdülhamid ve Abdülmecid adlarıyla donanmaya katıldığını.

-Kemal Bey, siz biliyor musunuz ki dizel motorları ve tüm aksamları yurt dışından gelen ve 1930’lu yılların ortalarında Gölcük Tersanesi’nden denize indirilen birkaç denizaltıdan sonra bu işin yine İsmet İnönü tarafından sonlandırıldığını.

-Siz biliyor musunuz ki Kemal Bey, o tarihten neredeyse 64 yıl sonra ilk denizaltımızın, tamamına yakını yerli olmak üzere ASELSAN, HAVELSAN, MilSOFT, Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ, Koç Bilgi ve Savunma, TÜBİTAK, AYESAŞ'ın geliştirdiği millî sistemlerle geçen yıl inşa edildiğini.

-Siz biliyor musunuz ki Kemal Bey bu ilk yerli denizaltının YAZILIMININ ve KARAKUTUSU’nun tamamen yerli olduğunu.

-Siz biliyor musunuz ki Kemal Bey, Türkiye’nin uluslararası çapta ilk uçak üreticisi olan demir yolları da inşa ettiği için Atatürk tarafından soyadı “Demirağ” yapılan Nuri Demirağ’ın İsmet İnönü tarafından batırıldığını, Türk Hava Kurumu’nun onun talimatıyla tüm uçak siparişlerini iptal ettiğini, İspanya’ya uçak ihraç edilmesinin önlendiğini. Uçak deneme alanının ve pistinin istimlak edildiğini (şimdiki Atatürk Havalimanı'nın bulunduğu alan) ve sonunda 15 Mart 1950’de tüm fabrikalarının kapatıldığını. Bu yüzden İnönü’ye kızan Nuri Demirağ’ın Millî Kalkınma Partisi adıyla bir parti kurduğunu?

-Kemal Bey siz biliyor musunuz ki 1941-44 yılları arasında ABD’nin Türkiye'ye 95 milyon dolarlık kullanılmış savaş malzemesi ve uçak verdiğini, İsmet İnönü’nün aslında bu anlaşma nedeniyle Nuri Demirağ’ı batırdığını, CHP iktidarının Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zeki Doğan’ın, Nuri Demirağ'a "Amerikan yardımından bedava uçak almak dururken uçak fabrikanıza sipariş verirsem yarın bu millet beni asar" dediğini.

Nereden bileceksiniz?

Atatürkçü görünümlü Amerikancı atalarınızdan farklı değilsiniz.

Adamlarınız da sizin gibi.

Enerji Komisyonu Başkanınız geçen akşam televizyonda Karadeniz’de bulunan 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervinin Schlumberger adlı firmanın teknik hizmetiyle bulunduğu yalanını söylüyordu utanmadan.

Oysa tüm sondaj gemilerinde teknik hizmeti Türkiye Petrolleri Offshore Tecnnology Center adlı yerli kuruluşumuz veriyor.

Cumhuriyet gazetesinin yazarı Mustafa Balbay’a bakın. 25 Eylül 2019’daki yazısında “Sondaj faaliyetlerinde ekipman ve kimyasal aldığımız Schlumberger, Baker Hughes, Weatherford, Geolog adlı şirketler antlaşmaları servis, mühendis, ekipman, malzeme sağlamayacaklarını belirtip çekildiler” diye yazıyor.

Çünkü Türkiye’nin bulacağını anladılar.

26 yıl TPAO’da çalışsan ne yazar? Batılı şirketler petrol ve gaz kuyularımızı işaretleyip işaretleyip yok diye kapatırken trene bakar gibi seyreden bu tür adamlarda ulusal bilinç olsaydı, zaten Türkiye bu noktaya böyle uzun bir yol katederek gelmezdi.

Hele bugünkü siyasi irade o zamanlar olsaydı, Türkiye’de bugün konuştuğumuz pek çok şey yaşanmazdı. Aslında Kemal beyler ve CHP’de boy gösteren fikir cücelerinin adı bile bilinmezdi.”(Fuat Uğur)

Yine siz biliyor musunuz sayın Kılıçtaroğlu; IMF ‘ye kaç yılında üye olduk ve ilk borçlanmayı kim yaptı?

Cevabını sayın Cumhurbaşkanı veriyor; “Türkiye IMF defterini tekrar açmamak üzere kapatmıştır. Bu açık gerçeklere rağmen, IMF konusunun gündeme getirilmesinin gerisindeki hesapları gayet iyi biliyoruz. Ülkemizin başına IMF musibetini saran CHP'nin geçmişi daha vahim siyasi ve ekonomik sabıkalarla doludur. Hani meşhur Marshall Yardımı meselesi var. Bu yardımın öncülerinden bir tanesi de İnönü'dür. İsmet İnönü'nün ülkenin başında olduğu dönemde Amerikan yardımları bahane edilerek tüm stratejik savunma sanayi projelerinin iptal Araştırma geliştirme ve üretim faaliyetleri durduruldu. Uçak yapımına ABD yardımı sonrasında son verildi. Hürkuş olsun gerek diğerleri olsun hepsi böyle durduruldu. Eğer o gün bunlar yapılmış olsaydı, bugün biz çok olurduk. İşte bu utanç verici mirasın sahibi CHP, bugün çıkmış bizi IMF ile şununla bununla suçluyor. Önce siz kendi geçmişinizdeki lekeleri temizleyin”

Doğu Akdeniz’deki yer altı zenginliklerini ve oradaki haklarımızı ilk 2004 yılında gündeme getiren sizin “saray yönetimi” dediğiniz Sayın Erdoğan olmuştur. Siz o tarihlerde çiçeği burnunda sıradan bir millet vekili olarak mecliste 8 yıl sonranın kaset kumpasını düşünür olabilirsiniz.

“1945’de Türkiye BM’ye katıldı. 1947’de Truman Doktrini kabul edildi. İSMET İNÖNÜ döneminde ABD ile bir dizi ikili antlaşmalar imzalandı. Bu antlaşmalar Türkiye’yi ağır sorumluluklar altına soktu. Bu maddelerden birinde: T.C. Hükümeti sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD’ne sağlayacaktı.” Bu antlaşmanın sınırı da belirsizdi… Eğitim Antlaşması 27-Aralık 1949 yılında imzalandı. İmzalanan antlaşmaya göre Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu kurulacak, parasını Türk Devleti verecekti. Komisyon üyeleri dördü ABD, dördü Türk olmak üzere 8 kişiden teşekkül edecek, oylar eşit olduğu takdirde kararı komisyon başkanı verecekti. Komisyon başkanı ABD’nin diplomatik misyon şefi idi.

Avrupa’da yükselen sol dalga ve ABD’ye karşı Sovyetler Birliği’nin yükselmesi ABD’yi Avrupa’yı ekonomik olarak destekleme projelerine yöneltti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, 5 Haziran 1947'de Harvard Üniversitesinde verdiği bir nutukta "Marshall Planı"nı sundu. Plana göre; Avrupa ülkeleri her şeyden önce kendi aralarında bir ekonomik işbirliğine girişmelilerdi ve birbirlerinin eksikliklerini kendileri tamamlamalılardı. Bu genel işbirliği sonunda bir açık ortaya çıktığında Amerika, bu açığın kapatılması için yardım etmeliydi. Marshall Planı, 11 Eylül 1947'de ABD kongresi tarafından onaylandı. İsmet İnönü’nün tek parti yönetimi1948’de Marshall yardımı planını imzaladı.

Marshall Planı, yardımın kullanım alanlarının ve genel olarak Türk ekonomisinin temel hedeflerinin Amerikalılarca belirlenmesi sonucunda, Truman Doktrini ile gelen yardımlar Türkiye’nin dışa bağımlı hale gelmesine yol açıyordu.

Bundan altı ay sonra 1948'in Haziran ayında ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Siyaset Planlama Müdürü ve aynı zamanda Marshall Planı'nın da mimarı olan George Kennan’ın hazırladığı NSC-10/2 kodlu başka bir kararname ise CIA’ın örtülü savaş yöntemlerini sınırsız hale getiriyordu.

“Washington tarafından var sayılan Komünizm tehlikesine karşı çıkarılan bu son kararname; ABD hükümetlerine ahlak kurallarını ortadan kaldıran her türlü gizli harekâtı meşru kabul eden” bir yetki veriyordu. ABD gizli belgesinde CIA’e verilen yetkileri özetleyen şu paragraf her şeyi anlatıyor.

ABD’nin gizli harekât yöntemleri: “Doğrudan önleyici eylemlerde bulunma; bu amaçla propaganda, ekonomik savaş, sabotaj, anti sabotaj, tahrip, tahliye gibi tedbirlere başvurmak; düşman yönetimleri devirmek; bu amaç doğrultusunda teröristlere, direniş hareketlerine, sığınmacı gruplara destek vermek!”

NSC-10/2 kodlu bu gizli belgede, örtülü casusluk faaliyetlerinin deşifre olması halinde nasıl davranılması gerektiği de tedbiren belirlenmiş ve şu yöntemler kayda geçirilmişti. “Bütün bu eylemler öyle bir şekilde planlanmalıdır ve uygulamaya konmalıdır ki; Amerikan hükümetinin bu eylemlerdeki sorumluluğunu yetkisiz kişiler açıkça göremesin; gören olursa da ABD hükümeti bunu inandırıcı bir şekilde reddedebilsin…”

Gizli kararnamede “gizli eylem” de şöyle tanımlanmıştı: “ABD'nin dış politikası doğrultusunda hükümetleri, olayları, örgütleri ya da kişileri etkilemek üzere yapılan ama Birleşik Amerika hükümetinin ilişkisinin belli olmayacağı örtülü eylem.”

Washington, kendine bağladığı zayıf ve çaresiz ülkeleri havuç ve sopayla ABD çizgisinde hizaya getiriyordu. Marshall Planı’yla da CIA operasyonları örtülü yürütülüyordu.” (Bülent Erandaç)

Siz önce bunların cevabını verin.

Bütün bunları üç nedenden söyleyebilirsiz

1-Bu konuları yeteri kadar araştırmamış olup cehaletle söylemiş olabilirsiniz!

2-Danışmanlarınız yanlış yönlendirmiş olabilir!

3-Bile isteye, tabanınızı domino etmek için gerçekleri saptırmış olabilirsiniz ki en tehlikeli olanı budur.

Yarın çıkıp şöyle deseniz “Bu Tayyip var ya, yaptırdığı sarayın altına tekerlek sistemi yapmış yarın seçimleri kaybederse sarayı Rize’ye taşıyacak” deseniz size inanacak %22’lik bir taban var. Onun için sözlerinizi dikkatli seçin.

Çünkü alıştık artık sizin gözümüzün içine baka baka “yalan” söylemenize, pardon doğruları saptırmanıza. Elazığ depreminde kameraların gözü önünde Kızılay çadırına girip sonrasında hiç Kızılay çadırı görmedim demenize ne demeli?

Lakin Türk devlet aklı, 2028 kadar size geçit vermeyecektir.

Belediyelerdeki 1 yıllık icraatlarınızın sonunda ayrılık gözükmüştür bizden söylemesi.