Malûm ola ki, Receb-i şerifin 12’nci gecesi Medine halkı Hazret-i Hamza radıyallahu anh’ in türbesi yanında toplanırlar. Burası Medine-i münevvereye insan yürüyüşüyle birbuçuk saat uzaklıktadır. Uhud dağı yakınıdır. Hazret-i Hamza’nm türbesi müstakildir. Etrafı diğer Uhud şehidlerinin kabirleriyle çevrilidir. Bu savaşta Peygamberimizin dişleri kırılmıştı, onlar da orada gömülüdür. Kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye tahvil edildiğini bildiren ayetin geldiği yer olan iki mihraplı cami oraya yakındır.

Medine halkı etrafa çadırlar kurup sabaha kadar şenlikler edip dualar ederler. Gerek şehirde, gerek etrafta bulunan çocuklar o gece fişekler atıp hacıların ve sürrenin selameti için duada bulunurlar. O gün İstanbul’dan sürre alayı Üsküdar’a geçer. Bir güzel adettir. Allah cümlemizi o meclise dahil eylesin. Amin.

Malûm ola ki Receb ayının 23’ünde civardaki Arap kabileleri güruh güruh gelmeye başlarlar. Üç gün, üç gece öyle kalabalık olur ki, hac vaktinden fazla olur. Hatta gerek kale içi, gerek harem-i şerifin içi bir insan denizi haline gelir. Ortalık inil inil inilder. Bunlar öyle aşıklardır ki, vasfa gelmez ve belde halkı bunlara «rikâb» tabir ederler. Hepsi hecinleriyle gelirler. Çoluk çocukları yanlarında, nafakalarıyla birlikte… Kimi Yemen’den, kimi Mekke’den, kimi Taif’ten, kimi Doğu’dan, kimi Yembo’dan, Avalim’den, Küba’dan fevc fevc… Şeyhler kabile kabile yüzleri tozlanmış, gözlerinden yağmur gibi yaş akarak kasideler okurlar, «Essalatu vesselamu aleyhe ya Şefielmüz-nibîn ya Resulallah el aman!» diye feryad-u figan ederek Harem-i şerife dahil olurlar. Yüzlerini sürerek huzura varıp yüce eşiğe sarılıp o derecede ağlarlar ki insan tahammül edemez. Bir adamın kalbi taş olsa yağ gibi erir. Bu hava içinde üç gün üç gece Harem-i şerifin içinde halka halka huzura karşı otururlar. İçlerinden birisi arabi elhan ile peygamberimizi öven bir şiir okumaya başlar. Cümlesi bir ağızdan ağlayarak «Merhaben bik ya Muhammed, merhaben merhaben!… Merhaben ya hilâl…» diye niyaz ve tazarru ve istirhama başlarlar. Harem-i şerifin içinde hazır olanların vücudlarına, ellerinde olmaksızın bir titreme gelir. Her bir kılı ok gibi elbisesinden dışarı çıkıp gözlerinden akan yaş tarife sığmaz. Kimse takat getiremez. Üç gün üç gece bu hal üzre olurlar. Dördüncü gün ki, Mi’rac gecesidir, ikindi namazından sonra Bâbü’r-rahme önünde huzura karşı bir kürsü koyup Peygamberimizin mucizelerine ve Mir’aca dair dini şiirler okunur, konuşmalar yapılır.Şehrin bütün ileri gelenleri hazır bulunur. Harem-i şerifin içi ve dışı ve o meydan o kadar kalabalık olur ki iğne atsan yere düşmez. Güneş batıncaya kadar salat-u selam ederler. Öyle heybetli bir meclis olur ki, vasfa gelmez. Arafat’taki hacılar misali… O gece de önceki gecelerdeki gibi ayinler yaparlar; şafii vaktinde sabah namazını kılarak cümlesi birden hecin develerine binmiş oldukları halde sabaha bir saat kala ağlayarak «Elveda ya Muhammed elveda» diye kasideler okurlar, tazarru ve niyazda bulunurlar ve beldelerine dönerler. Bütün belde halkı karşılamaya çıkıp bunların ah u eninlerinden duygulanıp ağlaya ağlaya evlerine dönerler. Belde içinde o gün kimse kalmaz. Ayrıca bunların vilayetlerine varıp tebrik ederler… Araplar buna hacc-ı Nebi diyorlâr. Senede bir kereye mahsus Efendimizi ziyaret için gelirler. Bu ziyaretin güzel bir iş olduğunda şüphe yoktur. Hemen Cenab ı Mevla kalbimizde Resulullah aşkını an-be-an-çoğaltsın.

Ahmed Peşgarı Hazretleri...