Aslında Konyaspor’u yazacaktım…

Dört hafta da on puan yapan Konyaspor’u…

Maalesef sıkıntılı bir hafta sonu geçirince ve hayatın içindeki olaylar ağır basınca, spor yazmak içimden gelmedi…

Ama, elbette yazacağız…

Konyaspor’la ilgili güzel şeyleri de, güzel olmayan şeyleri de…

Bugünlük af.

xxx

Benim için son bir hafta, daha önceki haftalar gibi sıkıntılı geçti…

Dünya, daha doğrusu hayat her geçen gün zorlaşıyor, zorlaştıkça da insanlar birbirlerinden uzaklaşıyor, zorda kalan ile darda kalanlar kendi başlarının çaresine bakmanın derdine düşüyorlar…

Etrafımda var böyle insanlar…

Onlardan biliyorum…

Ülkem mi?

Hali ortada…

Ne iyi ne kötü…

İç güveyisinden hallice…

Ama, tadı yok…

Çünkü, insanlarının yüzü bir türlü gülmüyor…

İş derdi, aş derdi, ister istemez dar gelirlileri gerdi, germeye de devam ediyor…

Tuzu kuru olanlar hariç…

Ekmek, aş ya da kış geliyor odun-kömür derdi olmayanları saymıyorum…

Dedim ya, onların tuzu kuru!

Ama şu da bir gerçek ki, bu dünyada sağlıktan ve sıhhatten daha değerli hiçbir şey yok…

Bundan emin olabilirsiniz.

xxx

İLKER BİLGİÇ DİYE BİR KARDEŞ

“Sağlık” dedim de, tam yerine gelmişken, iki olaydan, daha doğrusu yaşadığım iki olayı sizlerle paylaşmak istiyorum…

Birincisi kovit, maske ve mesafe konusu…

Genellikle toplu taşıma araçlarını kullanırım…

Gideceğim yere tramvay ya da otobüsle gider gelirim…

Gününü net hatırlamıyorum, 44 Organize Sanayii seferi yapan bir otobüse Saman Pazarı’ndan bindim…

Otobüs çok kalabalık olmasa da, içinde insanlar var ve bir kişi haricinde hepsi maskeli ve mesafeli…

O bir kişinin maskesi de ağzında değil, çenesinde…

Otobüsü kullanan kaptan, önce nazik bir dille bu arkadaşı maskesini ağzına takması için uyardı…

Vatandaş önce burun kırın etti, sonra oturduğu yerden kaptanın yanına geldi…

Kaptana bir şeyler söyledi ve gitti yerine oturdu…

O sırada kaptan, “Kardeşim ben burada taşıdığım insanlardan sorumluyum, onların vebaline giremem, toplu taşımayı kullanıyorsan, kurallara uyacaksın, yok uymayacaksan ineceksin otobüsten özel araçla gideceksin gideceğin yere” dedi…

O kadar hoşuma gitti ki, kaptanın yanına gittim, kendisine teşekkür ettim duyarlılığından dolayı ve ismini öğrendim…

Efendi, düzgün konuşan ve kovit konusunda son derece hassas olan bu arkadaşın ismi İLKER BİLGİÇ…

Özellikle kocaman kocaman yazdım ki, İlker Bilgiç’ler çoğalsın kamuda.

xxx

RIFAT’IM CANININ CANANINI KAYBETTİ

İkinci olay ise can yakan, can acıtan, burnumuzun direğini sızlatan bir olay…

Allah kimsenin başına vermesin…

Düşmanıma dahil…

Rıfat Hastürk…

Çocukluk arkadaşım, futbola da, boksa da, daha doğrusu hayata da beraber koştuğum insan…

Sıkıntılı günler geçiriyorlardı eşi Halime Hastürk’le birlikte…

Kovit bir taraftan, psikolojik rahatsızlıklar bir taraftan, evlatları Mustafa’yı başgöz edememenin verdiği ağır yük bir taraftan, oldukça zor günler geçiriyor, ama el ele, yürek yüreğe vererek bu ağrılı-sızılı günleri atlatmaya çalışıyorlardı…

Maalesef Halime Hanımın yüreği bu yükü daha fazla kaldıramadı…

Büyük bir acı bırakarak aramızdan ayrıldı…

Hocanın, yani arkadaşımın, yani Rıfat’ın bana sarılarak, “çatım çöktü gardaşım” dediğinde sadece burnumun direği değil, bedenimdeki bütün hücrelerim sızladı…

Sadece “metanetli ol, bu da senin imtihanın” diyebildim…

Başka da ne diyebilirdim ki?

Çok sevdiğim merhum Mehmet Ali Erben’in de evladı olan Halime kardeşimize Allah’tan rahmet, başta arkadaşım Rıfat Hastürk olmak üzere bütün yakınlarına başsağlığı diliyorum.