BİR BAŞKENTTEN BİR BAŞKENTE SEYAHAT-1

Abone Ol

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim de bir ayet-i kerime de şöyle buyruluyor:

“De ki: “Yeryüzünde dolaşın da [böyle diyerek] günaha gömülüp gitmiş olanların sonunu görün!” (Neml  69)

Yukarıdaki ilahi emir de Allah’ın esmasını keşfetmek ve geçmişten de ibret almak amacıyla seyahat yapılması istenmiştir.

Yolculuklar, bir esmaya aynalık yapar ve onu aydınlatır. Eğer, bir yolcu çevresine ve kendisine sevgi ile bakabilme olgunluğuna erişmişse, gezdiği her yer onun için kazançtır.

Diğer taraftan her yolculukta beynimiz keyifle gözlem ve tecrübe ile yeni bir şeyler öğrenmenin zevkini tadar. Yolculuklar, aynı zamanda öğrenilen ilmin uygulanmasına, sınanmasına da yardımcı olur.

Yolculuk üzerine yaptığımız bu girişten sonra başlığımıza dönebiliriz.

“Bir Başkentten Bir Başkente Seyahat”

Yazımızın konusu Türkiye Selçuklu başkenti Konya’dan, Danişmentliler başkenti Niksar ve Tokat’a Konya Aydınlar Ocağı yönetim kurulu olarak gerçekleştirdiğimiz seyahattir.

Konya Aydınlar Ocağı başkan yardımcımız Mustafa Sinan Ümit’in planladığı ve rehberliğini yaptığı Çorum,Tokat,Sivas ve Kayseri illerini kapsayan üç günlük kültür gezisine başkanımız Dr. Mustafa Güçlü, yönetim kurulu üyemiz Tayyar Yıldırım ve fakir katıldı.

Şair Bekir Sıtkı Erdoğan “Hancı” şiirinde yolculuğu şöyle başlatır:

“Güç bela bir bilet aldım gişeden

Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan”

Bizim yolculuğumuz Haydarpaşa’dan değil, Konya’dan geçtiğimiz Perşembe günü başladı.

Bozkırın güzelliklerini izleyerek yolculuğa devam ederken hafızamızda da bozkırın tezenesi ve merhum Neşet Ertaş Usta vardı.

Konya-Kulu-Kırıkkale üzerinden Samsun yoluna çıktık. Kulu-Kırıkkale yolu her ne kadar çift şeritli olsa da yolun mutlaka elden geçirilmesi gerekir. Yolun bazı kısımları bozuk. Yolun tankerler tarafından da kullanıldığı düşünülürse bunun ne kadar elzem olduğu daha iyi anlaşılır.

Kıvrım kıvrım uzanan yollardan dört başı mamur Samsun yoluna çıkınca rahat bir nefes aldığımızı söylemeliyiz.

İlk durağımız mola sonrası, Delice’deki tuz üretim tesisi. Tuz üretim tesisi de görülür mü, diye düşünenler olabilir. Bu tesis özelliği ile diğerlerinden ayrılıyor.

Firma, yakındaki dağların ta derinliklerinden gelerek, yamaçlardan yeryüzüne çıkan tuz ırmağındaki tuzları çökelterek işliyor. Doğal kaynak tuzu. Katışıksız, karışıksız bir tuz. Yurtdışına ihraç ediliyor. Diğer tuzlara göre fiyat daha yüksek.

Tesis yöneticinin verdiği bilgi çok ilginç, tansiyon hastaları bu tuzu kullanabilirmiş.

Ama nasıl? Sorusu aklınıza takılabilir.

İşte cevabı:

Firmanın ürettiği doğal tuzda sodyum değil özellikle potasyum oranı yüksekmiş.

Güzergâh Çorum Alaca ve Boğazkale. Daha doğrusu Alacahöyük ve Hattuşaş. Anadolu’nun Savaşçıları, Tunç çağının gizemli imparatorluğu olan Hititlerin izlerini takip ermek. İnşa ettikleri tapınaklar ve saraylarda, şehirlerde yürümek yollarında geçmişin sesine kulak vermek. Hayaller kurmak.

Önce yollar bizi Alacahöyük’e götürüyor. Alacahöyük,Alaca’nın 15 kilometre batısında yer alır. Alacahöyük’ten ilk bahsedenler yine yabancılar olmuş. Tarih 1835. İlk kazı 1935 Remzi Oğuz Arık ve Hamit Zübeyir Koşay başkanlığında.

Buluntulardan büyük bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde. Sözgelimi hepimizin bildiği Hattiler’den kalma güneş kursu.

Alacahöyük’te dört katmanlı bir yapı var. İkisine ait kalıntılar ören yerinde görülmektedir. Bizi ilk önce kale kapısının önünde yarı kabartma yarı heykel anıtsal Sfenksler karşıladı.

Kaleden içeri girince Mabed-Saray olarak adlandırılan bir yapı karşımıza çıktı. Sarayın sol tarafında Hatti prenslerine ait mezarlıklar bulunuyor. Geyik –boğa heykelleri ve altın-gümüş takılar prens mezarlarından çıkarılmış. Sağ tarafta ise tahıl depoları var.

Hititler döneminde yaşanan kuraklıklara çare olarak barajlar yapıldığını da biliyoruz. Hatta bunlardan bir tanesi bugün bile kullanılmaktadır. Alacahöyük-Gölpınar’ın da yer alan barajı ziyaret etme imkânımız olmadı.

Biliyoruz ki, hayatımızın vazgeçilmez kaynağı sudur. Susuz ne bir şehir ne de bir medeniyet kurulur.

Alacahöyük’teki gezimizi bir kahve molası ile noktaladıktan sonra bir başka ören yerinin keşfi niyetiyle Hattuşa istikametine doğru yol alıyoruz.

Kendine has hikâyesi olan Hattuşa,1986 yılında Unesco Dünya Miras listesine kültürel varlık olarak eklenmiştir.

Alacahöyük ile Hattuşa arası yaklaşık 38 kilometredir.

Hattuşa uzun süre Hititlere başkentlik yapmıştır. Şehir sırtını dağa yaslamış, çevreye hâkim bir konumda kurulmuştur.

Ören yeri geniş bir alana yayıldığından ancak araba ile gezmek mümkün. Şehir iki bölümden oluşmakta. Aşağı Şehir, Yukarı Şehir.

Aşağı Şehir, sivil yaşam alanıdır. Ortasında büyük bir tapınak bulunmaktadır. Tapınak,  Fırtına Tanrısı Teşup ile Güneş Tanrıçası Arinna’ya ithafen yapılmıştır.

Ortada bulunan yeşil taş dilek taşı olarak adlandırılmıştır. En çok ziyaret edilen yerlerden birisidir. Özellikle Sfenksli Kapı’nın altında, surların içinde bulunan Yerkapı tüneli mutlaka görülmelidir.Savunma amaçlı yapılan bu 70 metre uzunluğundaki bu tünelin içinden geçerek ve muhteşem surların dışına adım atabilirsiniz.

Şuppiliuma’nın heykelinde olduğu gibi iri gözleriyle şaşkın ve meraklı bir şekilde bize baktığını düşünerek Hattuşa’dan ayrıldık. Şuppiliuma,35 yıl hükümdarlık yapmış en önemli Hitit krallarından biridir.

Yazılıkaya, Hattuşa’ya 2 km uzaklıkta.

Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı. Ana kayaya oyulmuş iki odalı (A ve B odası) bir açık hava tapınağıdır. Bu odaların duvarları, Hitit taş işleme sanatının en zengin ve çarpıcı örneklerine sahiptir. Tanrı, tanrıça ve kralların kabartmaları bizi Hititlerin büyülü dünyasına götürdü.

Artık, yolculuğumuzun Çorum ayağını tamamlamıştık. Sezar’ın hakkını vermek amacıyla Zile’ye doğru hareket ettik. Bilindiği gibi Sezar ,“Veni –vidi-vici”( Geldim-gördüm-yendim) sözünü kazandığı savaşın sonunda Zile’de ifade etmiştir. Bizim için söz “geldim,gördüm-öğrendim” biçimine dönüşecektir.

Yazımızın ikinci bölümüne “Zela,Mahperi Hatun Kervansarayı, Sık Dişini Helası, Şehir Müzesi ve diğerleriyle… İnşallah haftaya devam edeceğiz.

Son söz olarak önce refik sonra tarik denmiştir. Geziyi planlayan, rehberimiz olan Mustafa Sinan Ümit Bey’e, Başkanımız Dr. Mustafa Güçlü Bey’e, Yönetim Kurulu Üyemiz Tayyar Yıldırım Bey’e şükranlarımı sunuyor ve teşekkür ediyorum.

Ayrıca, Konya Vakıflar Bölge Müdürü Yılmaz Bey’e, Tokat Şehir Müzesi Müdürü Hasan Erdem Bey’e, önceki Tokat Kültür ve Turizm Müdürü Adem Çakır Bey’e, Tokat Dedeman Oteli İşletmecisi hemşerimiz İşadamı Nusret Argun Bey’e, Dedeman Oteli Satış Temsilcisi Gökhan Karaman Bey’e, Deveciler Hanı Butik Otel’in müdürü ve personeline, Niksar’daki öğrencimiz Hamza Çiftçi’ye katkı, destek, ilgi ve misafirperverliklerinden dolayı teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz.

Selam ve dua ile..