Yaptığı restorasyon projeleriyle dikkat çeken Mimar Birsen Parlar Erkan, restorasyonla ilgili önemli bilgiler verdi. Türkiye’de son dönemde artan kentsel dönüşüm çalışmalarıyla birlikte restorasyon kavramının ve çalışmalarının da daha bilinir hale gelmeye başladığını belirten Erkan, ancak restorasyonda yapılan hatalara dikkat çekti. “Restorasyon ne kadar tarihi eserleri onarma işlemi ise de bu işlem ülkemizde yeniden inşa işlemi olarak algılanıyor” diyen Erkan, restorasyon adı altında yapılan işler sonucunda yüzlerce yıl dimdik ayakta duran tarihi eserlerin dokusunun değiştirilerek tanınmaz hale getirildiğini söyledi.
Birsen Parlar Erkan kimdir? Bize hayat hikâyenizden bahsedebilir misiniz?
Merhabalar, öncelikle röportaj için size çok teşekkür ederim. İstanbul Kadıköy’de doğdum. Çocukken resim derslerinde çok başarılıydım. Babamın inşaat sektöründe olması, ağabeyimin inşaat mühendisi olması sebebiyle kendimi lise bitince mimarlık fakültesinde buldum. Okul bitince de aile şirketimiz olan Parlar Mühendislik firmasında yer aldım. Şirket bünyesinde eski eser restorasyon projeleri sürdürüyorum. Aynı zamanda özel bir üniversitede mimarlık fakültesinde öğretim görevlisiyim. Evliyim ve bir kızım var.
Restorasyon uzmanı olarak mimarlık kariyerine nasıl başladınız? Bu alana ilginizi ne tetikledi?
Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde okurken her zaman tarihi yapılara ilgim vardı, Yeldeğirmeni’nde ahşap bir evde doğmamın da buna etkisi olmuştur. İstanbul gibi Bizans’tan, Osmanlı’dan, Cumhuriyet döneminden ayakta kalan yüzlerce kültür varlığı içinde yaşamak da büyük şans benim için. Yüksek Lisansımı İTÜ Restorasyon Anabilim Dalı’nda tamamladım ve mezun olunca hem yeni yapı tasarımı hem de eski eser yapılar üzerine çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. Ülkemizin zengin kültür mirasının belgelenme ve korunmasına katkıda bulunmaktan dolayı mutluyum.
Bir yapıyı restore ederken, tarihsel dokuya sadık kalmak ile modern müdahaleler yapmak arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Kültür varlıkları yeni bir tasarım nesnesi olmadıkları için mimarın keyfi olarak özgünü bozacak farklı müdahaleler yapmaması gerekiyor. Restorasyona esas olan kültür varlığının korunması, yaşatılması ve geleceğe aktarılmasıdır. Uygulamalardan bahsederken restorasyon diyoruz ama önce mevcudu koruyoruz, niteliksiz malzemeyi uzaklaştırarak eksik ve tamamlanması gereken yer varsa restorasyon yapıyoruz. Restorasyon kuramları bize yapıyı bağlamından koparmamayı öğretti. Bilmediğimiz bir tarihi üretmeyi ya da farklı yeni bir yapı yapmayı değil. Ancak bazı durumlarda dönemin şartları gereği yeni eklemeler yapmak durumunda olduğumuzda ise de özgün yapının önüne geçmemesi onu ezmemesi ve mevcut malzemelere benzer özellikte yeni malzemeleri kullanmak gerekiyor. Dönem ekini geleneksel malzemeyle yapmak doğru değil. Bu yüzyılda yapıyorsak yapı üzerinde de farkı görülmeli ve bir bilgilendirme yazısıyla ya da yapılan uygulamaların kayıt altına alınması çok önemli.
Restorasyon uygulamalarında yaşanan zorluklar nelerdir?
En önemlisi hem projeye hem de uygulamaya yeterli yenileme süresinin tanınmaması. Doğru bir onarım, ön araştırmalardan laboratuvar analizlerine kadar restorasyon eğitimi almış mimar, malzeme kimyacısı, inşaat mühendisi, sanat tarihçisi, jeolog, biyolog arkeolog gibi uzmanlarla multidisipliner bir çalışmadır, uzun zaman, bilimsel araştırma ve özveri gerektirir. Restorasyon pahalı bir iş ve en düşük fiyatını veren firmaya proje ve uygulama ihalesi verildiğinde zorluklar başlıyor ve hatalar yapılıyor. Onarılacak tarihi yapı herhangi bir devlet yapısında olduğu gibi projeden uygulamaya kadar benzer kalıplarla ihaleye çıkıyor. Oysa, bazı restorasyon çalışmalarında tarihi yapılarda sıva raspası ya da temizlik kazılarında ortaya yeni bulgular ya da beklenmedik sorunlar çıkabilir, projenin, müdahale kararlarının, dolayısıyla uygulamanın akışını değiştirdiği gibi, zaman ve finans kaynaklarında aksamalara, sorumlu yönetim ve yüklenici arasında anlaşmazlıklara yol açabilir. Ayrıca malzeme konusunda ise ülkemizdeki bazı ürünler yeterli teknik özellikleri sağlamadıkları için ithal malzemelere yöneliyoruz. Bu sefer de müteahhit ya da idare tarafında birim fiyat pozu bulunmadığından sorun çıkıyor.
Son yıllarda ülkemizde yapılan restorasyonları nasıl buluyorsunuz ve bu konudaki yapılan eleştiriler hakkında düşünceleriniz nedir?
Restorasyon ne kadar tarihi eserleri onarma işlemi ise de bu işlem ülkemizde yeniden inşa işlemi olarak algılanıyor. Restorasyon adı altında yapılan işler sonucunda yüzlerce yıl dimdik ayakta duran tarihi eserlerin dokusunun değiştirilerek tanınmaz hale getirildiğini görüyoruz. Ülkemizde maalesef bütünleme çok fazla yapılıyor, harabe estetiği yok ediliyor.
Son yıllarda bilinçli ve bilinçsiz restorasyon eleştirileri hızla arttı. Özellikle sosyal medyanın arttırdığı “cahil cesareti” ile gazetecilerin de doğru düzgün araştırmadan haber yapması da etkili oldu. Bu bilgi cahilliğinden dolayı konuda uzman olmayan birisi çok kolay bir şekilde yapılan işi kötüleyebiliyor. Gazeteci söylenenlerin doğruluğunu hiç sorgulamadan haber yapabiliyor. Sorun, işin uzmanları tarafından olması gerekeni eleştirmeleri hatalar düzeltilebilecekken, sansasyonel eleştirinin yanlış noktalara kaymasıyla asıl hatalar çözümsüz kalabiliyor
Aynı zamanda koristsiniz; müzik ve mimarlık arasında bir bağ kuruyor musunuz?
Evet çok sesli bir koroda sopranoyum. Daha önceleri de amatör korolarda geleneksel Türk halk müziği söylüyordum.
Mimarlık ile müziğin bu ortak noktalarını araştırırken S.E. Rasmussenin yazısını okumuştum:
“Eski kilise duvarları, o zamanki insanların kullanmayı öğrendikleri güçlü müzik aleti olmuştur. Kilisenin, aynı anda birden çok notanın duyulabilmesini ve hoşa giden seslerin oluşmasını sağlayan çok güçlü bir bütünleyici etkisi olduğu keşfedilince, 15 çakışan notaların oluşturduğu armoniler düzenlemeye ve kullanılmaya başlandı. Böylece çoksesli müzik doğdu.’’
Müzik o an vardır, geçicidir sonrasında dinleyicinin hafızasında yer alır. Bir yapıda dinlediğimiz bir müzik mekanı doldurur, mekanın formunu ve atmosferini belirleyen görünmez bir mobilya gibidir.
Ünlü mimar Louis Kahn müzikle ilgili olarak;
“Müzik, mimarlığa ne kadar da yakındır. Bir müzik yazısını ve bir mimari planı okuduğunuzda mimari plan yapının ışıktaki yapısıyken; müzisyen için müzik notası ses ve zamandır. Mimar için bu plan bir düzen işareti; aynı şekilde bir müzik yazısı da çalmak için bir araç”
Mimarlık Dondurulmuş Müziktir!