Adam, evinin önünden aracına tek başına bindi, kemerini takmadan aracını çalıştırdı, yola devam etti.
Sokağın sonunda dönüş işaretini vermeden sağa döndü. Biraz daha gittikten sonra ana caddeye çıkmak için akan trafiğe aldırış etmeden, bekleme dahi yapmaya gerek görmeden daldı trafiğin içine.
Hava çok sıcaktı. Sol kolunu, açtığı camın bulunduğu yere uzatıp tek eliyle direksiyonu idare ediyor bir yandan da önündeki aracı geçmek için ufak bir fırsat gözlüyordu. O fırsatı bulur bulmaz yine şerit değiştirirken vermesi gereken dönüş işaretini dahi vermeden makas atıp bir araçlık yol kazanma hırsıyla öne geçmeye çalışıyordu.
Aracın içinde bulunan suyu içip boş plastik şişesini yolun kenarına fırlattı ama şişe uçup yolun ortasına kondu adeta. Neredeyse su şişesi arkadaki aracın açık penceresinden içeri girecekti. Sigara kullanmıyordu. Öndeki aracın sürücüsü, içtiği sigaranın izmaritini bir fiske ile yolun ortasına fırlattı. Biraz önce su şişesini sanki kendisi yola fırlatmamış gibi "Ne insanlar var yahu! İçtiği sigaranın izmaritini yola fırlatıyorlar, izmarit neredeyse benim arabanın penceresinden içeriye girecekti, orman yangınlarının da bunlar çıkarıyor." diye söylendi.
Trafik çok yavaş ilerliyordu, durmadan kornaya basıyor, önündeki araçların nizami mesafeyi korumak için bıraktığı açıklığı kapatmalarını istiyordu. Hâlbuki arkadan araca bir dokunuş olsa "arkadaki aracın yüzde yüz suçlu" olacağını biliyordu. Öndeki aracın üşürücüsü de büyük ihtimal bir kaç kez bu şekilde meydana gelen kazaların tarafı olmuş ve önemli maddi zararlar çektiğini bildiği için de önündeki araçla mesafesini korumaya gayret ediyordu.
Ani bir manevrayla sinyal dahi vermeden o aracın önüne geçti. Sollarken öndeki aracın sürücüsüne ağır sözler sarf etti ağzının içinden...
Bir taraftan da "Bu kadar trafik yoğunluğu mu olurmuş canım, işi olan da trafiğe çıkıyor işi olmayan da... Bak hele herkes aracında tek başına seyahat ediyor üstelik. Hâlbuki 15 dakikada bir duraklara otobüs geliyor. Herkes keyfinin esiri olmuş, konforundan zerre taviz vermiyor." diye kendi kendine söyleniyordu. Sanki kendi aracı içinde beş kişi varmış gibi...
Az ileride sinyal dahi vermeden aracını sağa çekti, park lambalarını yakıp durdu. Sağ şeridi bu şekilde kapatmış ve ardındaki araçları engellemişti. Onlar da bu nedenle kornalarına basıyor, çıkan korna sesleri kulakları sağır ediyordu neredeyse. Kendisi, nasılsa park lambalarını yakmıştı ya bu davranışıyla kurallara uymuş orayı işgal etmeyi kendisinde hak görmüştü.
Markete girdi, bir şeyler aldı. Market oldukça kalabalıktı ve kasiyerin önünde uzun bir kuyruk oluşmuştu. Bu sebeple baya zaman geçmişti.
O, markette iken trafik polisi aracın yanına geldi ve park yasağı olan yere park etmiş olan araca cezai işlem uygulamaya başlamıştı.
Bu arada sürücü gelip polise bir şeyler anlatmaya başladı.
"Memur bey, beş dakika için markete girdim, hemen ceza uyguluyorsunuz, Hâlbuki 'idare' diye bir şey var." dediyse de memur görevini yapmaya devam etti. Zira trafiğin düzeni o araç yüzünden bozulmuştu. Memurun kendisini dikkate almayıp makbuzla yani göreviyle ilgilenmeye devam ettiğini görünce sinirlendi. "Ne oluyor, yine emniyette paranız mı bitti?" diyerek sesini yükseltip bağırıp çağırmaya başladı. Polisin uzattığı makbuzu sert bir şekilde alıp söylene söylene aracına bindi ve yola devam etti.
Canının sıkıntısını gidermesi için teybin sesini iyice açtı, kolunu da açık pencereden dışarıya doğru sarkıtıp elindeki tespihi çekmeye başladı. “Düm teke düm tısss, düm teke düm tıss!" şeklinde kulakları patlatırcasına çalan müzikle yoluna devam ederken, ileride çevirme yapan trafiğin "Sağa çek!" işaretiyle aracını sağa çekti, durdu ve teybin sesini kısıp memur beyin gelmesini bekledi.
Memur, "Beyefendi öncelikle duracağınız ya da şerit değiştireceğiniz zaman o yöndeki dönüş işaretinizi mutlaka verin. Siz şu an işaret vermeden sağa çekip durdunuz. Bunu ikaz etmiş olayım. Ayrıca meskûn mahalde yüksek sesle müzik dinlemekten dolayı işlem yapmak zorundayım. Bölgende okul var hastane var evinde uyuyan bebek var yaşlı var evinde yatan hasta var v.s... Ayrıca emniyet kemeriniz de bağlanmamış. Ben cezası en yüksek olan kural ihlalinden dolayı size cezai işlem yapmak durumundayım." diyerek makbuza yazmaya başladı.
Zaten burnundan soluyan sürücü, ani bir refleksle aracın motorunu susturup kontağı aldı ve kapıyı açıp kontak anahtarını memura uzattı. “Bu ne yahu! Bir saat içinde ikinci ceza mı olur? Alın anahtarı araba da sizin olsun devlet belki zengin olur böylece!" diyerek anahtarı kendi aracının kaputunun üstüne doğru fırlattı. Şimdi de polise mukavemetten bir cezayı hak etmişti ama polis işin orasında pek durmadı, makbuzu tamamlayıp sürücüye uzattı.
Sürücü makbuzu almadı bu defa. “Postayla gönderin kardeşim!" deyip aracına bindi ve oradan uzaklaştı.
"Zaten karnımızı zor doyuruyoruz bir de ceza üstüne ceza yiyoruz, vatandaşa reva mı bu?" diye söylenerek devam etti yoluna.
Bir iki kilometre gitmişti ki polis kontrol noktasında yeniden durmasını işaret eden bir polis memuru gördü...
Bir yerde okumuştu.
Hikâyede; “Adamın biri kırık dökük aracıyla seyrederken önündeki aracın arkasından vurmuştu. Öndeki araç oldukça da pahalı bir araçtı. Sürücü hemen aracından indi ve kendi aracına vuran aracın sürücüsüne "Ne yapıyorsun kardeşim, dikkat etsene, niçin bu kadar yakın takip yapıyorsun?" falan diyecekti ki aracı görünce bu hiddetli halinden geri adım attı. Aracın durumu ve sürücüsünün pejmürde hali yüreğinin yumuşamasına yetmişti. Sürücüye dönüp, "Bak hemşerim şu an yüzde yüz suçlusun. Benim aracımın lambası da çatlamış, senin aracı satsan onun fiyatı bu lambayı ödemez. Bu sebeple ben hakkımdan vaz geçiyorum ama sen de dikkatli ol biraz." diyerek aracına binip yola devam ediyordu...
Biraz daha gittikten sonra aracının arkasından yeniden bir çarpma sesi duydu. Yine aracından hiddetle indi ve arkadaki aracın sürücüsüne baktı. Aracına vuran kişi biraz önceki kişinin ta kendisiydi. Vuran aracın sürücüsü çoktan pozisyonunu almış ve aracının içinden; ‘Benim benim hemşerim, aracına vuran benim, devam et!’ diye sesleniyordu...”
İşte, onun bir yerlerde okuduğu bu hikâye aklına geldi ve kendisini bir günde üç kez çeviren memur beylere, üçüncü kez çevrilince, "Benim benim memur bey makbuzu hazırla!" diye avazı çıktığı kadar bağırası geldi...
Ramazan Bayramınızı, en kalbi duygularla tebrik eder; kazasız, belasız seyahatler dilerim efendim...