Erzurum Karaköse'deki süvari birliğinden askerlik arkadaşı ve hemşehrisi olan babamı askerden memleketine döndükten bir sene sonra ziyaret etmek ister Ziya Amca. Bizim köye elinde iki sepet üzüm ile gelir. Ancak her nasılsa babamı bulamaz ve geri köyüne döner. Bir kaç sene sonra belki bulurum ümidiyle tekrar gelir babamı aramaya ancak yine köyde bulamamıştır asker arkadaşını. Daha sonra öldüğüne kanaat getirir. Ancak bundan 5 sene evvel başka bir arkadaşından babamın ölmediğini öğrenir. 1954 senesinden beri görmediği arkadaşını 55 sene sonra bulur Ziya Amca.  

"Ben hiçbir akrabam ve arkadaşımla irtibatı kesmem, mutlaka ziyaret eder ve hatırlarını sorarım" diyor. 

Babamla sohbet ederlerken laf lafı açıyor ve söz babasına geliyor. Babası Ali. Köyde lakabı Sabır Ali. Seferberliğe ve İstiklal Harbi'ne iştirak etmiş bir gâzi. Yemen'de esir düşmüş. Uzun bir esaretten sonra esir kampından bir şekilde kaçarak kendi imkanlarıyla meşakkatli bir yolculuktan sonra Gaziantep'e gelerek askeri birliğine intikal etmiş. Ertesi gün Afyon Cephesi'ne celp edilmiş Sabır Ali. İzmir'e kadar varmışlar. "Savaş bitti" demişler. Sabır Ali, köyü Kızılöz'e dönmüş tam 12 sene sonra.

Biz de İstiklal Marşı Derneği üyesiyiz ya soruyoruz Ziya amca'ya 'neler anlatırdı' diye. Sabır Ali oğluna sürekli emir erliğini yaptığı Ziya Paşa'dan bahsedermiş. Ziya Paşa emir eri Ali'ye dermiş ki "yüz nefer olacağına senin gibi on nefer olsun." Çatışma esnasında Sabır Ali'nin gözü pek tavrını pek beğenirmiş Ziya Paşa. Ziya Paşa bir defasında yaralı askerlerle kasten ilgilenmediğini anladığı tabiplerin idamını bizzat gerçekleştirmiş. Acımasızmış Ziya Paşa. Sabır Ali de yalın ve temiz olduğu için bu paşayı çok sevmiş ve oğluna onun ismini koymuş: Ziya

"Babamın belinde iki kurşun deliği vardı. Kurşunlar önden girmiş, sırt kısmından çıkmış. Zar gibi inceydi sırt kısmındaki derisi."  

"Bunlar Yunan kurşunu muymuş?" diye soruyorum. "Bizim taraftan birisinin işi" diyormuş. 

"Garip halleri vardı babamın" diyor Ziya Amca...

Cenazesini kıldıracak imam sabır Ali'nin cenazesindeki fevkalade hali görünce endişelenip, tedirgin olmuş."Babamın cenazesini kıldırmak için gelen imam üç defa abdest aldı" diyor... 

Kızılöz toprağındaki kırmızı renkten alıyor ismini. Konya'nın Güneysınır İlçesine bağlı köy Kızılöz. Bir dağ köyü. Geniş verimli arazileri yok. 1960'lardaki Alamanya furyasında bu köyden de çok giden oluyor Avrupa'ya. Köydeki tüm gençler, bizim Ziya Amca'nın emsallerinin hemen hemen hepsi Fransa'ya gidiyorlar çalışmak için. 

"Köyde bir ben kaldım. Heves ediyorum gitmek için. Ama babam salmıyor. Ne dediysem ikna edemedim. Bir gün aklıma araya hatırından çıkamayacağı büyükleri koymak geldi. Onlar da beni kırmadılar aracı oldular. O adamlar gittikten sonra babam beni yanına çağırdı. "Bak oğlum araya kimi koyarsan koy, ne yaparsan yap, ben seni Avrupa'ya göndermem" dedi. "Niçin göndermiyorsun baba bak köyde tüm arkadaşlarım gitti Fransa'ya?" dedim. 

Babam bana dedi ki; "bu evin içi dolu altın verseler, ben seni yine Fransa'ya göndermem. Ben oğlumu gavura boyun eğdirmem" dedi."

...

Bu sözü işitince ben kendi kendime dedim ki Sabır Ali bir İstiklal Marşı Derneği üyesiymiş. Çünkü bu sözü duyunca içinde bir inşirah duyan İstiklal Marşı Derneği üyelerinden başka kimse kalmadı bugün. Bu söz bir istiklal Marşı Derneği üyesinin sözüymüş gibi yankılandı kulağıma. 

...

Sabır Ali 12 senelik cepheden cepheye koşması neticesinde Devlet tarafından kendisine verilen hiçbir maaş, nişan, ikramiye, ödenek... almadan ömrünü bitirmiş.

"60'lardaydı. Bozkır Askerlik şubesinden öğrendik ki devletin babama tahakkuk ettirdiği maddi yardımların toplamı 60.000 lira civarında imiş. Büyük paraydı o zamanlar. Ben bir gün babamı Bozkır'a pazara gitmeye ikna ettim. "Pazara gidelim" dedim ama maksadım bir punduna denk getirip askerlik şubesine sokup şu parayı babama aldırmak. Bozkır'a vardık. Pazarda işimizi gördükten sonra ben askerlik şubesine doğru babamı bir şekilde getirdim. Babam bana "ben senin beni niye getirdiğini biliyorum ama neyse" dedi. Askerlik şubesine vardık. Şube başkanı babama "Şu kadar lira paran birikmiş amca. Şu paranı al. Bu senin ananın ak sütü gibi sana helal" dedi. Babam "Almam" dedi. Şube başkanı "İstersen git müftüye sor. Haram derse ben de maaşımı sana vereceğim" dedi. Babam hışımla ayağa kalktı ve "Sen ne diyorsan be adam. Müftü kim oluyar? Müftü benim. 12 senelik emeğimi boşa verir miyim? Biz bunun için mi savaştık? Şunca adamı kurtarmaya ümidim var, boşa verir miyim!" diye bağırdı. Çıktık geldik. Bir daha da babama o paradan asla bahis açmadık.

...

Askerlik şubesinden beni 10-15 sene evvel çağırmışlar. Vardım şubeye. Devlet babamın o paralarını muhafaza etmiş. Para da çoğalmış. Bana "bir trilyonun üzerinde birikmiş paran var, bu parayı al" dediler. Babamın o gün Bozkır Askerlik Şubesi'ndeki ayağa kalkışı gözümün önüne geliverdi. "Babamın reddettiği parayı ben nasıl alayım?" dedim. "Alamam" dedim. Şubedeki herkes ayağa kalkışıverdi. "Yahu hacı amca sen ne yapıyorsun, deli misin? Bak millet nerelerden neler götürüyor, bu senin hakkın niçin almıyorsun? Al bari bir hayır kurumuna verirsin" diye herkes beni iknaya çalıştı. Ancak babamın o şube başkanına söyledikleri gözümün önüne gelince artık ben de o parayı almadım. Parayı istemediğime dair bana bir kağıt imzalattılar. Çıktım geldim.  Allah'a hamd olsun ki daha sonra da içimden "ulen şu parayı niye almadın?" diye de en ufak bir pişmanlık geçmedi." 

...

Ziya amca ömrünü tıpkı babası Sabır Ali gibi Kızılöz'de geçirdi. Şu an yaşı seksen beşe yaklaştı. Atla bütün dağ köylerini dolaşıp hayvan alıp satan ve çiftçilik yapan oğlu Ramazan ve torunlarıyla birlikte köyünde yaşıyor. Ramazan da babasının yerinde olsa aynı şeyi yapacak şahsiyette birisi. 

Sabır Ali'nin hikayesi bana istiklal Harbimizden ne kadar korkulduğunu hatırlattı. İstiklal Harbinin şahitleri henüz dünyada iken 90 sene boyunca bir mülakaat niçin yapmamıştı TRT? 

Sabır Ali gibi binlercesinin sessizce ölmesi beklendi. 

Ne demişler "Yiğidi öldür hakkını yeme!" 

Yiğit ölmeye öldü de, "hakkını yedirtmem!" diyen kaldı mı?

 

16 Safer 1436

(Bu yazı Çelimli Çalım Dergisi'nin 6. sayısında neşredilmiştir')