Dünya ve Türkiye ekonomisinde yaşanan bütün belirsizliklere rağmen, TL'nin değerinin düşmesi de

 ithalatı daha çok etkiliyor.

İthalatın artması aynı zamanda cari açığın yükselmesi demek olup, dış borcumuzu da sürekli arttırıyor.

Merkez Bankası’nın faizi indirmesi, sanayicilerimizin lehine olsa da,  Kurun yükselmesi istenilen bir beklentiydi.

 Ancak İktidar döviz kurunun yükselmesini  Kur Korumalı Mevduat ile baskılayarak, stabilize etti. Türkiye’nin toplam borcu 450 milyar dolar, Hazine’nin borcu 180 milyar dolar. 1 liralık kur artışı da 180 milyar lira Hazine’ye yük getiriyor.

Öte yandan ülkemizin Dış ticaret açığı Eylül ayında 10,4 milyar dolar ile bir yılda yüzde 298 büyürken, Ocak-Eylül 2022'de önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 158,5 artışla, 83,8 milyar dolar oldu.

Devamlı cari açık veren bir ülke olarak, her zamankinden daha fazla tasarrufa ihtiyacımız olduğu da  bir gerçektir.  

Cari açığın önüne geçilmesinde döviz gelirinin arttırılmasıyla, TL'nin değerinin yükseltilmesi önemli bir katkı yapacaktır.

Tabi ki ihtiyacımız olan tüketim kalemlerini ithal ürünler yerine yerli ürünlerle karşılamakta cari açığı önleyebilecektir.  

Üretime ithalatın olumsuz etkisi ve girdi maliyetlerinin sürekli yükseldiği ülkemizde, bir çok sanayicimizi ister istemiz ithalata yönlendiriyor.

Çünkü  100 liralık ihracatın 70 lirası ithalata dayalı olduğundan, zaten kıt olan dövizimizden daha fazlası harcanıyor.

Sanayicilerimiz daha çok Yedek parça veya yarı mamul gönderdikleri firmalardan, mamul olarak alıp satmaya başlamıştır.

Şartların biraz daha iyileşmesiyle ithalata yönelen  sanayicilerimiz zamanla azalarak, üretime yönelebilecektir. 

Zaten ihracatın yüzde 98'inin sanayi ürünlerinden gerçekleştirildiğinden, ihracatın ülkemiz ekonomisine katkısının değerini siyasilerimizde anlamıştır.  

Bu durumda güzel bir gelişme olup, siyasilerinde gün geçtikçe ihracatın attırılması için yaptıkları ve yapacakları destekler de oldukça önem arz etmektedir.     

İktidarın takip ettiği ekonomi politikaları yatırımı desteklemek, işsizlik oranının düşürmek, ihracatı artırmak yönünde olsa da, ülke olarak ihracattaki hedefe de ulaşamadık.

Başta sanayicimiz olmak üzere iş dünyasının Mayıs ayında  başlayan kredi ve finanstaki daralması da  halen devam ediyor.

 Sanayicimiz Merkez Bankası sübvansiyonlu kredilerden kullanmasına rağmen, hala finansmana ulaşımında zorlukları da yaşıyor.

Yine Merkez Bankasının politika faizini 10,5 düşürmesine rağmen, banka kredilerinin faiz oranlarının yüksekliği de sanayicilerimizi endişe içinde bırakıyor.

Türkiye Ekonomisinin geldiği süreçte, ‘para varsa iş vardır, para yoksa herkes yatıyor’ anlayışı gelişiyor.

Bu durumun önüne geçilmezse ve gereken önlemler alınmansa,  beraberinde birçok tehlikede yaşanabilecektir.  

Tüm bu olumsuzların yaşandığı süreçte, sanayicimiz üretim durmasın diye yüzde 700-800 oranındaki maliyete katlanabilmektedir.

Yeter ki üretim sürsün. İstihdam korunsun, insanlar iş ve aş endişesi yaşamasın diye üretimi sürdürüyor.

Ekonomideki bütün belirsizliklerle ve girdi maliyetlerinin sürekli yükseldiği günümüzde, sanayicilerimizin  üretimden yana olan tavrının güzel bir davranış olduğunu düşünüyorum.

Sanayicimizin üretimden yana olan tavrının sürdürmesi içinde, girdi maliyetlerinin yükselişinin önüne geçilmesi ve yüksek olan enflasyonun düşürülmesi de oldukça büyük bir katkı sağlayacaktır.

Ne dersiniz sizce de böyle yapılması gerekmez mi?