İnsanoğlunun yuvası için çocuk çok önemlidir, Allah yuvaya bir evlat verdiğinde yuva şenlenir aileler mutlu olur yuva bir kat daha yaşam kuvveti bulur. Peki, bu yuvadaki o yavrunun eğitilmesi hayata hazırlanması örf adet ve gelenek göreneklerin öğretilmesi kime aittir. Tabi ki anne ve babaya ait, şu gerçek var ki daha ziyade bu işler genelde anaya çok yük getirir. Çünkü baba evin rızkını temin için daha çok işiyle meşgul olurken ana evlatlar ile daha çok haşır neşir olur. Evlat kız ise el işlerini ev işlerini mutfak işlerini öğretirken yaşamdaki zorlukları da ondan görür çocuklar. Bunun yanında analar çocuklara doğruluğu dürüstlüğü yaratılmışlara karşı sevgiyi büyüklere karşı saygıyı hakkı hukuku gözetmeyi başkasının hakkına girmemeyi tarlada sınır geçmemeyi bir mal otlatıyorsa elin ekinine tarlasına zarar vermemeyi de o analarımız babalarımız aşılar. Dirayetli dikkatli temiz bir aile yuvasında yetişmiş olan çocuklar asla başkalarına zarar vermezler tabi istisnalar dışında.

Tam bundan 65- 70 yıl önceleri hatırlıyorum. Mübarek Ramazan-ı şerif gelince yeni yetişen gençlerin oruca namaza karşı çok büyük bir ilgisi olurdu. Tabi ki bu atalarından gördükleri Ramazan’a Allah’ın emri oruç tutmaya saygıdan örf ve adetlerimizden ileri geliyordu. Ramazan boyunca cami ve cemaatte koşarak ibadet etmek için adeta yarışırdı gençler.

Bayram geçtikten sonra çocuk namaza ve diğer ibadetlere karşı ilgisiz kalıp kaytarınca ana babamız öyle derdi. Ne oldu oğlum kızım bayram bardağını alıp gitti mi? Su mu kalmadı yoksa sizde namaz iştahımı kalmadı hadi bakalım çabuk abdest alıp namazlarınızı kılın diye tembihler ve yapıp yapmadığımızı takip ederlerdi,

Bardak dedim de bizim yetiştiğimiz yıllarda öyle her evde su şebekesi yok çeşme yok mahalle Çeşmesinden gündüzden testiler güğümler doldurulup hazır edilirdi her temizlik işleri abdest alma banyo bulaşık bütün o testi sularından yapılırdı. Abdest almak için genelde ibrik (bardak) derdik bizler genelde o bardaktan abdest almak biraz zor gelirdi biz çocuklara. Leğençenin başına oturup ibrikten su dökerek abdest almak. Bazen yüreği yufka analar hadi guzum ben döküvereyim de sen abdestini alıver (aile içinde ayıp olmasına rağmen) diyerek ibadet yapmamızı teşvik ederlerdi. Bizim gibi yaşı ilerlemiş bilhassa kırsalda yaşamış insanlara yabancı değil ama şimdi ki gençlerin akıllarına birçok şey gelir. İbrik nedir bardak demek ne işte bunların isimleri. Su bardağı, hela bardağı, abdest bardağı, bu bardağın diğer bir ismi de ibrik idi. Her şeye rağmen, zor ama samimi yıllardı o yıllar.

Yemeklerden sonra ya da namaz vakti gelince evin büyüğü nineler, ekseriya dedeler ayağındaki yün çorapları çıkarır kollarını dirseklere kadar sıvar, artık evin genç kızından veya genç oğlundan hizmet beklerdi. Bu hazırlığı gören evin gençleri hemen odanın gerisindeki o bakırdan leğeni ve (leğençe) tabanını göstermeyen süzgeçli tabağını alır, süzgecin üzerine sabunu koyar su dolu ibriği ile dedenin önüne getirir ve çok saygılı adaba uygun bir şekilde dizinin biri yerde biri dikilmiş olarak büyüğe abdest suyu dökmeye veya yemek sonrası ellerini yıkamaya hazır olan büyüğe saygıyla suyunu dökerdi. Ardından omuzundaki peşkiri (havlu) kibarca tutarak ellerini kurulanması için edeple bekler leğeni ibriği ve havluyu alıp yerine götürür peşkiri de askıya asardı.

Bazı gurbete gidip gelmiş ve şehir yaşamındaki nispeten köye göre o rahatlığı görenlerin abdest almayı el yıkamayı ve lavabonun rahatlığını anlatımları gençleri heveslendirir orada lavabo olduğunu çeşmeyi açınca kendisi aktığını. Ve böyle leğençe ibrik derdi olmadığını iş bitince çeşmeyi kapadığını söyleyince “ooo öyle rahatlık olsa ben hiç namazımı geçirmem bu ibrikten hem bir elimizle dökmek hem de abdest almak zor oluyor” derlerdi.  O günlerin gençleri de yaşlıları da dinin kurallarına saygılı ve duydukları ayet ve hadislerin en iyi uygulayıcıları idi. Mesela Peygamber Efendimizin evinizin önünde akan bir ırmaktan abdest alıyor olsanız bile asla suyu israf etmeyin idareli kullanın. Hadisine uygun davranırlar ve testiler ile eve geliş zorluğunu bildikleri için abdest alırken suyu israf etmezlerdi.

O yıllarda yokluk ve kıtlık vardı ama insanların birbirlerine karşı sevgisi saygısı vardı. Geçmişi düşündükçe aklıma geçmişin güzel hasletleri geliyor. Köydeki bir işi görülecek adam şayet ekinine orakçı (yevmiyeci) götürürse muhtarlık tarafından belirlenmiş günün geçer piyasası ne ise örneğin erkek yevmiyesi 5 lira kadın yevmiyesi 4 lira ödenirdi. Bunun yanında işe giden adamın merkebi de var ise ve işveren onu kullanmış deste sarmış ise merkebe ayrıca onun içinde bir lira öder insanın alın terinin karşılığını eksiksiz öderdi.

Şimdi günümüzde bakıyorum 18 -20 yaşlarında gençler 50-60 yaşında ihtiyarlar hatta normal orta yaşlılar bile oruç ve namaz ibadeti için eften püften bahaneler üreterek yan çiziyorlar. Bazıları daha gencim sonra yaparım hatasına düşüyor bazıları ise işim ağır kışın rahat iken yaparım hevesinde oluyor. Oysa yarına çıkacağımıza kimsenin garantisi yok bunu bildiğimiz halde kendimizi kandırmaya çalışıyoruz Allah akıl ve şuur versin. Bende şimdi çocuklarıma torunlarıma dedelerimizin atalarımızın bilhassa analarımızın ninelerimizin bize yalvarırcasına gözümüzün için bakarak “aman guzum bayram bardağını alıp gitmesin ibadette kaim olun namazınızı geçirmeyin cehennem azabına duçar olmayın. Ahret çok zor şayet siz rabbimiz katında cezalanırsanız bizlerin yüreğimiz dayanmaz” diyerek hem bizi ibadete teşvik ederler hem de kurtuluşumuz için dua ederlerdi. Sizler bu yazımı okurken belki de Bayram çok yaklaşacak aman bayram sonu da Oruçta olduğu gibi ibadette kaim olalım Bayramınız Mübarek olsun