Barış Pınar’ı hareketi bugünkü dünyamızın turnusol kağıdı gibi oldu.

Normal bir vatandaştan dünya liderlerine kadar kararlarında ve söylemlerinde savruldular.

Arap baharları gibi iç çatışmalar, Mısır’da demokrasi katliamı, Libya’da  Suriye’de Yemen’de parçalanan Arap devletleri, ölen milyonlarca Arap vatandaşının dramına  seyirci kalan Arap birliği   Barış Pınarı Hareketinde birden şahin kesildi.  Kendisine dost olarak her an yanında olan Türkler söz konusu olunca,  adında birlik olan örgüt toplanıverdi. Eğer dil, din, ırk, zenginlik  millet olmak için yeterli olsaydı,  Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da  dünyanın en büyük ve en zengin devleti Araplar olmalıydı. Zaten  kaybederek paramparça  olan kendilerine inanmayan, inançlarının gereğini yapmayan bu devletler, kendilerine inanan Türk devletine karşı duruşları ile bir daha kaybetmişlerdir.

Üyelerinden birisine  gelecek saldırı, bütün teşkilata  gelmiş gibi değerlendirilecek  diyen  NATO’nun bütün üyeleri şimdiye kadar;   1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda bu kuralı hiç işletmediler,   sınırlarımızdaki bütün tehditlerde kerhen desteklerini ilan ederken,  Barış Pınarı Hareketi ile birlikte; birden müttefiki Türkiye’ye karşı tavırları ile dostluk maskelerini bir kenara bırakarak acele etmişler ve kaybetmişlerdir.

Başta  Amerika, Almanya, Fransa gibi ülkeler zaman zaman  içimizde derin ilişkiler geliştirerek, örgütlere destek olarak,  ihtilal, girişim kalkışma, terör gibi birçok araçla gelişmeye ayıracağımız enerjimizi sömüren devletler; 15 Temmuz’da deşifre olmaya başlayan  gizli emelleri, Barış Pınarı Hareketi ile tamamen  su yüzüne çıkmıştır. Gerçek niyetleri ifşa olan bu ülkeler,  kendilerine hep hayranlık besleyen,  medeniyet ve uygarlık olarak ulaşılması gereken bir hedef gibi davranan Türk toplumuna karşı kaybetmişlerdir.

Yıllardır,  Irak, Afganistan, Ortadoğu, Afrika gibi ülkelere barış, demokrasi, bağımsızlık, refah, adalet gibi süslü hedeflerle müdahale ederek; milyonlarca insanların ölmesine, katledilmesine ve göçlerine sebep olunmasından dolayı artık bu tip sıfatlar kullananlar da kaybetmiştir.

Asya, Avrupa, Güney Amerika, Afrika ve Ortadoğu’da ülkeler içerisinde örgütler kurarak bağımsızlık özgürlük hareketleri ile devletleri bölerek kontrol etmeye çalışmak,  terörü bir vekâlet savaşı maşası haline getirmek de bir yöntem olarak kaybetmiştir.

Yukarıda da bahsettiğim gibi sadece dil, din,ırk ve servet,  ortak amaçlar ve ortak paydalar üretmeden,  milliyetçiliğin temeli  ve dayanağı  olarak kabul edilmesi görüşü de kaybetmiştir.

Yıllarca dünyaya refahın ve fırsatların ülkesi  ( geçen yazımın konusu buydu) örnek devlet yapısı ve yönetimi  olarak gösterilen Amerika da devlet olarak kaybetmiştir.

Birlikte, dayanışarak, birbirini tamamlayarak muasır medeniyeti çok daha kolay yakalayabilecek iken; emperyal ülkelerle kırıştırarak yatağa giren PKK gibi,   birçok ülkede bağımsızlık havarisi geçinerek,  kendilerini destekleyen ülkeler ve onları idare eden örgütlerin kolay lokması haline gelen ucuz kahramanlar da kaybetmiştir.

Hedeflerinin gerçekleşmesi ve varlıklarının sürekliliklerinin gereği küresel güçlerin,  devletleri nasıl kullandıkları, küresel yaşamı dizayn etmek için devletlerin nasıl maşa haline geldiği, liderlerinin aslında devletlerin değil küresel güçlerin sesi olduğunu aynı kaynaktan beslenircesine seslerini yükseltmelerinden ‘’Devlet’’  kavramı da çok büyük itibar kaybetmiştir.

Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde  demokrasi adına dizayn  edilen iktidar, muhalefet ve partiler sistemi  doğruyu bulmaktan çok   yerini sağlamlaştırmak ve  kendi gücünü pekiştirmek adına devleti ve milleti ikinci plana atarak ama birinci planda imiş gibi davranarak var olmaya çalışmaları; onları da kaybedenler arasına koymuştur.

Vatandaş olarak sadece nefreti ve sevgisini gözeterek davranan benim dediğim doğru olsun da millete ve devlete ne olursa olsun diyerek davranan insanlarımız da kaybetmiştir.

Sömürgecilikleri ile refahlarını arttıran devletler ve vatandaşları,  sömürülen o ülkelerin fakirleri göç ederken yollarda telef olmalarına seyirci kalmalarından dolayı onlar da kaybetmiştir.

Yıllardır ülkemizde kopyacılıktan kurtulamayan sanayici,  halkına uygun karar alamayan bürokrasi,  devletin ve milletin aydınlanma ve gelişme sürecinde lokomotif olamayan üniversite ve öğretim üyeleri, politika ve devlet adamları da kaybetmiştir.

Yurtta sulh cihanda sulhu sadece kelime manası ile anlayan ama dünyada ve ülkemizde barışı sağlamak için hiçbir inisiyatif ve sorumluluk almak istemeyen insanlar da kaybetmiştir.

Barış Pınarı hareketi göstermiş ve gösterecektir ki dünyada var olan devletler ve başkanları sadece kendi devletleri ve küresel şirketler için hareket ediyor. İnsanlık adına hareket sadece bir ambalaj.

Ülkemiz çevresinde ve dünyada karışıklıklar bu ülkelerin ve devletlerin çıkarını maksimize etmek için yapılıyor.

Dünyada barış istiyorsak yurtta barışı sağlamalıyız, yurtta barışı istiyorsak dünyada barışın en aktif aktörü olmalıyız. İçine kapanarak yerinde sayarak barış olmayacağını bu hareket bize gösterdi.

Bağımsızlık artık sadece toprakla değil güçlü ve stratejik ürünlerle ve girişimlerle sağlanabilir.  Yoksa vatan için ölen biz oluruz onu kullanan ve orada yaşayan başkaları olur.

Teknoloji, bilim kültür ve sanatta hızla yol almalıyız.  Kendi partisinin programını bile okumayan, ayda en az bir kitap okumayan, istişare ve iletişime kapalı insanların dünyayı ve insanlığı kurtarmaya yönelik  girişimi sadece terör meydana getirir.

Milliyetçilik;   Atatürk milliyetçiliğindeki  gibi ortak geçmiş ve ortak gelecek vizyonunda,  ortak paydalar oluşturmak , ortak paydaları milli değerlerimizi zenginleştirme adına sahiplenmek ve geliştirmek olmalıdır.

Ayrıştırıcı her türlü dini, siyasi, etnik, ekonomik girişimler terör kaynağıdır.

Barış Pınarında hepimizin kaybettiği bir yanımız oldu. Hırslarımız,  nefretlerimiz, alışkanlıklarımız,  bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamız, takım tutar gibi davranmamız, empatiden yoksunluğumuz, popülist siyasetimiz, bildiklerimizi mutlak doğru kabul edişimiz de kaybetti.

Barış Pınar’ı hareketi ile dünyada şartlar, anlaşmalar, ittifaklar yeniden değişecek.  Eski sözleşme ve antlaşmalar hükmünü kaybetti. Büyük bir ihtimalle güncellenecekler.

Yeni güç ayarlamaları yapılacak. Kaybettiğimiz yönlerimizi bizler de güncellemeliyiz.

Var olmak, istiklalimiz ve istikbalimizi düşünmek için günü birlik değil uzun vadeli ülkülerimiz olsun.
Ortak paydalarımızı çoğaltalım. Yaşayan ve güçlü iradelerimiz olsun ve sürekli bu iradeyi canlı tutalım.