Bahane; bir şeyin asıl sebebi yerine, ileri sürülen sözde sebep, gerçekle ilgisi olamayan sahte özür veya mazeret. (Kubbealtı lügati)

Vesile sebep, kusur, noksan gibi manaları olsa da, ben mazeret üretme manasına gelen hali ile kullanmak istiyorum.

Belki de ilk bahanemiz bebek yaşlarımızda karşımıza çıkıyor. Hatta kendimizi ifade şeklimiz haline gelen ağlamalarımızı bahane ederek karnımızın acıktığını ve ilgisizliği ifade etmeye istem dışı bir şekilde yöneliriz.

“Ama belki” mazeret anlamında bahanelerimiz okul öncesi çocukluk hallerimizde yapmış olduğumuz hatalarda ya da korku anlarımızda ortaya çıkar. Suçluluk duygularımızın masum olduğu dönemler bu zamanlardır.

İlk bilinçli bahanelerimiz okula başladığımız zamanlarda başlar. Artık sorumluluklarımızı bilinçli bir şekilde öğrenmeye başladığımız anlar bugünlerdir.

Mesela ödevlerimizi yapmadığımız zaman; “unuttum, eve misafir geldi, anlamadım” gibi bahaneleri yaşamımıza sokmaya başlarız.

Korku hayatımıza girdikçe bahanelerimiz de yoğunluk kazanmaya başlar.

Biraz daha hayatla iç içe olduğumuz zamanlarda artık bahaneleri önceden planlamaya başlar, bilinçli mazeretlerle bahane süreçlerimizi yönetmeye çalışırız. Mazeret masumiyetini kaybetmeye başlamıştır.

Minareyi çalan kılıfını hazırlar gibi deyimleri yaşamımızda bilinçli ya da bilinçsiz şekilde kullanmaya başlarız.

Bahanenin içinde korku, endişe ve kaybetme dürtüsü gibi duygularımız önemli yer tutar.

Özellikle öğrencilik zamanında ders çalışmamız gereken zamanlarda hep bir bahane ile ertelemelere başlarız. Yapmamız gerekenleri öteler, hep daha mantıklı bir mazeretle asıl hedefimize olan sadakatimizi zayıflatırız. Üşengeçliklerle bahanelerimizi büyütür, vazgeçmelerimizle yolumuzdan döneriz. Yaşamın içinde de bahane önemli bir sığınma limanımız olur.

Yerine getiremeyeceğimiz sözler ve edimlerimizin yerine akıllıca mazeretlerle sorumluluktan kaçınmalarımızla yüz yüze geliriz. Eğer bu yüzleşme ile uyanabilirsek belki üzülürüz, hatta kim bilir pişmanlıklarımız olur. Ancak belki de bu sayede yeni kararlarla yaşama farklı kapılar açabiliriz. Zararın neresinden dönersek kardır diyerek yeniden başlangıçlar yapabiliriz.

Borcumuzu, sözümüzü, vaadimizi ötelemek için; bayramdan sonra, yılbaşından sonra, aybaşından sonra diyerek taktiksel çözüm yolları ile kendimize rahatlama alanı sağlayarak yaşam içinde de bahaneler sığındığımız limanlar olur. Zannederiz ki gerçek sadece bizim tarafımızdan biliniyor…

Bahaneler yıkım haline de gelebilir. Yapmadığımız her şeyin sorumluluğunu başkaların sorumluluğuna yükleriz. Hatta yaşam boyu mahkûm olduğumuz çaresizliklerimizin bahanesini yükleyecek sorumlular aramak bizim marifetimiz haline gelir. Öyle bir mahir oluruz ki başarısızlıklarımızın ve hayal kırıklıklarımızın hep bir sorumlusunu bulur, kendimizi asıl sorumluluğumuzdan kurtarırız.

Kendimizi, çevremizi ve arkadaşımızı sevmeyiz ama bilinçaltına sakladığımız mazeretlerimizi yardıma çağırarak kendimizi temize çıkarmaya çalışırız. Seviyoruz diyerek içinden sıyrılmaya çalışırız. Bir ömür sevmeyiz ömür biter hala uyanamayız.

Mecburiyetlerimizle istemediğimiz ilişki ve iletişimlerimiz de gerçek niyetimizi saklamak için bahanelerle süslenirler. Hatta hayatımız boyunca bunları rol haline bile getirebiliriz. Artık işimizde, evimizde, çevremizde her türlü ilişkilerimizde bahane, yaşamımızın çözüm yöntemi haline gelir.

Bahanelerle belki çözümler adına taktiklerimiz, stratejilerimiz olabilir ama bahaneler insanın inandırıcılığını zedelemeye başlar. Hatta inandırıcılığını kaybeder.

Bazen bahane yaşamın her alanında önemli bir çözüm yönetimi olunca, her türlü iletişim, yönetim bahanelerle yapılmaya başlanır. İlkeler ayaklar altına alınır.

O zaman hayatımızdaki; arkadaş, yönetici, politikacı, eş, evlat ve ebeveyn olması gereken saygın konumlar mazeretlerin beslediği bahanelerle darmadağın olurlar.

Bahaneci zihin; korku sahibi, özgüven zayıflığı, cesaret yoksunu, sinmiş ruh haletiyle bazen bir ömür yaşayabilir. Onu bir yaşam biçimi haline getirmiştir.

Hatta öyle insanlar vardır ki; bütün hata, yanlış, başarısızlığın kendisi dışında hep bir bahanesi vardır.

Hatta toplum olarak bazen pratik bahane üreten mazeret bulanlara uyanık, kurnaz zeki gibi payeler vererek bilmeden bahaneyi doğru bir davranışmış gibi ifade edebiliriz.

Bahane; edep, adap ve ahlak kuralarının da zayıflayıp yozlaşmasını sağlar.

Öyle bir hale gelir ki; yoğun mazeretle yaşayan insan saygınlığı toplum içinde zayıflarken kendi kendine de saygısını kaybetmeye başlar. Özgüveni ve itibarı konusunda şüpheye düşer.

Yani bahane sadece insanlarla insanın, toplumla insanı olduğu kadar insanın kendisi ile çatışma alanını genişletir. Böylelikle bahane gerçekleri örterken yaşam nehri akmaya devam eder.

Elbette sadece hep kötü yola götüren bahaneler yoktur.

İnsan severse her şeyi sevgiye vesile yapabilir. Yolu sevgiden geçirebilir. Maksat muhabbet, kahve bahane sözü ne güzel sözdür.

Küs bir insan içine özrünü de koyarak mesela bir bayramı ya da güzel bir günü bahane ederek barışma ve muhabbet için bahane üretebilir. Sevgiye, doğruya, güzele, dayanışmaya götüren bahaneler ne kadar enerji yüklü olur. İnsanın yaşamını zenginleştirir.

Kendi ile karşı karşıya gelip öz eleştiri yaparak, bir musibeti bahane ederek insan yeni bir yaşama başlayabilir.

Okuduğu güzel bir kitap, sohbet ettiği değerli bir insanın sözünü yeni bir başlangıca bahane kılabilir insan. Hiçbir bahane başarının yerine geçemez sözü ne kadar güzel bir söz.

Başarılı olmak isteyen yol bulur, başarılı olmak istemeyen bahane bulur.

Hayata olamazlarla bakan, dar bakış açısı, kalıplaşmış yaşamların bahane üreten bireyleri olmak yerine, Mevlana Hazretlerinin de dediği gibi şimdi yeni şeyler söylemek lazım diyen yaşam üreten insanlar olabilir miyiz? Kesinlikle…

Sadece bildiklerimizin yanında bilmediklerimizin olduğunu anladığımız an.

Yaşamda sadece bekleyen insan değil, ‘’bizim de sorumluluklarımız var’’ bilincine sahip olarak,

Yaşamı zenginleştirme niyetini pusula yaparak,

Sevgiyi samimiyetle sahiplenerek, elbette…

Yaşamı daraltan, çatıştıran, yok eden, değersizleştiren, ucuzlatan bahaneler yerine, yaşamı yeniden başlatan, zenginleştiren, çevresine enerji veren çoğalan tamamlayan bir insan olarak insanlığın manasına yaraşır bahaneler üretebiliriz.

Aksi takdirde sevgisiz ilişkiler, mutsuz yaşamlar, hastalıklar, başarısız girişimler, hedefe varamayan kariyer planları, yıkılan yaşamlar, batan şirketler, üretemeyen toplumlar ve çözümsüz politikalar yaşamımızın sonuçları olur.