BABALIK GAZETESİ'NDEN...

Abone Ol

BABALIK GAZETESİ'NDEN YÜKSELEN FERYAT
1915 yılındaki I. Cihan Harbi Ermeniler çeteler halinde Türk köylerini basarak halkı katliama tabi tutuyorlar, akla hayale gelmedik vahşetler sergiliyorlardı. İngiliz, Fransız ve Rus desteğini arkasına alan Ermeniler, onların silahlarının gölgesinde şehirlerde bile esnafın ileri gelenlerini, itibarlı kişileri işkence ile öldürüyorlar, gözlerinin önünde hanımlarına ve çocuk yaştaki kızlarına, gelinlerine tecavüz ediyorlar, gebe kadınların karınlarını yarıyorlar, ihtiyarların burunlarını ve tenasül organlarını keserek ağızlarına veriyorlardı. Geçen haftadaki “Ermeni katliamı ve Tarihi Gerçekler” adlı yazı dizimde bu hakikatleri belgeleriyle gözler önüne sermiştim.  
Osmanlı Türk Devleti'nin kendini ve halkını korumak adına 24 Nisan 1914'te “Tehcir Kanunu” bu eli kanlı gözü dönmüş katil sürüsünün elebaşlarını hapsetme ve kıtale karışanları etkisiz hale getirmek için azınlıkta bulundukları güney ve iç Anadolu bölgelerine göç ettirme kararı almıştı. Bu göç kararında, göçün askeri bir müfreze eşliğinde yapılacağı, her türlü taşınabilir mallarını yanlarına alabilecekleri, satmak istedikleri taşınmaz mülkleri rayiç bedel ne ise o nispette satın alınacağı, hatta geri dönmeleri esnasında malları kendilerine iade olunacağı, kendilerine muhacirin komisyonundan tayinat verileceği taahhüd ediliyordu.  
Devlet, mazlum Türk halkını onların şerlerinden koruyabilmek için tek çıkar yol olarak en sonunda bu yola baş burmuştu. Çünkü daha önce onlara heyet-i nasihalar göndermiş ve hiçbir netice elde edememişti. Üstelik çete faaliyetlerini ve katliamlarını daha da çok arttırmıştı. Van, Bitlis, Erzurum, Kars, Ağrı, Muş gibi vilayetlerde Ermeniler öncü kuvvet gibi Rusların önünden Türk bölgelerine giriyorlar, halkı şehir meydanlarında toplayarak türlü işkenceden sonra onları katlediyorlardı. Van Gölü ve Akdamar kilisesi tecavüze götürülen kızların ve kadınların namuslarının ayaklar altına alındığı, bunu kabul edemeyen genç kızların kayıklardan atlayarak intihar ettikleri mezbahanelere dönmüştü.
Ermeniler tüm bu yaptıkları rezaletleri ve zulümleri medeni! Dünyanın gözü önünde pervasızca yapıyorlardı. Üstelik kendi yaptıkları vahşeti mazlum bir halka yükleyerek, Türk ve Müslümanları suçlu, kendilerini masum göstererek Avrupa'ya yaygara ediyorlardı. İtilaf devletleri de onların suç ortakları oldukları için canilerin borazanlığını yapıyorlardı.
Ermeniler bu Vahşetlerini Cihan Harbinin sonunda emperyalist devletlerin ülkemizi işgal ettikleri dönemde de yapmışlar ve pek çok masumun kanına girmişlerdir. 1919-1921'e kadar Türk kanı Fransızların silahlarının gölgesinde Ermeni canavarlarının pençesinde bir sel gibi akmıştır. Bu olay Konya'da yayımlanan 2 sayfalık bir gazete de bile halka duyurulmuş, kamuoyu bilgilendirilmiştir. Aşağıya aldığım metin, 1910 yılından ara sıra kesintilerle yayın hayatını 1945 yılına kadar devam ettiren Babalık Gazetesi'ne aittir. *
“Câniyane bir teşebbüs.
Beyrut'ta Ermeniler 20 bin kilo zehirli şeker yapmışlar ve bu şekerleri Müslüman ahaliyi zehirlemek üzere Adana ve havalisine göndermişlerdir. Osmaniye mutasarrıflığı vasıtasıyla bundan haberdar olan hükümetin Rusumat Müdürlerine tedabir-i şedide ittihaz etmek üzere talimat verdiğini “Hakimiyet-i Milli'ye Refikimiz yazıyor”
Ermenilerin mezalim ve fecâî'i(Hâkimiyet-i Milliye Refikimizden)
İskenderun ve Antakya havalisinde Ermenilerin mezalim ve şenaati son dereceye varmıştır. Bundan bir hafta mukaddem (önce) Antakya'nın Seldirel? Nahiyesine tabi Yaylahan? Karyesi (köyü) civarındaki ormanlarda katran çıkarmakta olan iki erkek ile bir kız feci' bir surette Ermeniler tarafından şehit edilmiştir.  Beş kişiden mürekkep olan bir Ermeni çetesi ormanda olan erkekleri bir ağaca ağladıktan sonra gözleri önünde hemşirelerine (kız kardeş) tecavüze başladılar. Kız teslim-i nefs etmeyince arzularına muvaffak olamayan bu canavarlar kızcağızı katran ağacına asarak yakarlar. Bundan sonra ağaçlarda bağlı olan erkekleri baltalarla şehit ederler. Bu cinayet köylüler tarafından Fransızlara ihbar edilirse de hiç aldıran olmaz.
Kıbrıs'taki Söz refikimiz yazıyor:
Antakya'dan alınan haberler pek elim ve hazindir. Bu havalideki idare Fransız milletinin yüzünü kızartacak bir şiddetle devam ediyor. Ermeniler tamamen serbest bırakılmışlardır. Dehşetli bir anarşi hüküm ediyor. Kimse kimseyi tanımıyor, olanların hesabını soran yok. Ermeniler her gün Türk köylerini basıyor, şehirlerde tenha yerlerde rast geldikleri Türkleri boğazlıyorlar. Kimse ne malından ne canından emin değildir. Geçenlerde Yılan'a tabi Zekselik? Karyesine birçok Ermeniler giderek enva'ı şenaat yapmışlardır. Köyde bulunan Reşit isminde bir delikanlıyı feci' bir surette parçalamışlardır. Üç gün sonra Çerkeslerle muhtelit bir ermeni çetesi Arsos Nahiyesine iderek bir takım kadınlara tecavüz ettikten sonra 8 Türkü şehit ve 6'sını da ağır surette cerh etmişlerdir. (yaralamışlardır) Bunlar vak'a bile sayılmıyor.
Fransızlar aynı zamanda müthiş bir telaş içinde bulunuyorlar. Dağlara siperler kazıyor ve rast gelen yolcuyu tevkif ediyorlar. Hülasa bu gün 500 000 Türk büyük bir cehennem hayatı geçirmektedir.”
***
Geçen günlerde sayın başbakanımız Ermenilerden özür dilercesine 1915'te hayatını kaybeden Ermenilere taziyede bulundu. Bir Müslüman Türk hanımı olarak bu davranış benim çok ağrıma gitti. Sayın Başbakan acaba hiç tarih okumuyor mu? Okuyor da olayları tersinden mi okuyor, orasını bilemem. Ama şerefli bir milleti böyle bir töhmet altına sokmaya hiç mi hiç hakkı yok. Çünkü canı yanan aile babaları, anasını kızını, çocuğunu gözleri önünde tecavüz ederek paramparça ettikleri yakınlarına karşı tek tük olaylar olmuş, münferiden cevap verebilmişlerdir. Bu bir nefs-i müdafadır. Bunun adı katliam değildir. Ama Ermenilerin yaptığı düpedüz katliam, bir vahşet, bir soykırımdır. Onların yetimleri Darüleytamlarda, sıcak yuvalarda büyültmüşlerdir.
*6 Zilkade 1339- 21 Haziran 1923, Babalık Gazetesi. Konya Bölge yazmalar Kütüphanesi: CD:I