Beklenen büyük gün geldi çattı...
İple çekilen 1 Kasım'ın arifesindeyiz...
Türkiye'nin normalleşme sürecine yeniden girdiğini söyleyebiliriz. Türkiye'ye amma AK Parti, amma bir başka parti... Normalleşmek için tek partili bir hükümet lazımdı...
Oy sandıkları açılıp ilk sayımlar yapıldığında az çok sonuca işmar eden bir netice ile karşı karşıya kalınmıştı...
Hemşerimiz Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun liderliğindeki AK Parti, kendisinin dahi beklemediği bir oy oranı ile, tarihe geçecek bir netice alarak mecliste tek başına iktidar olabilecek bir çoğunluğu sağlamış oldu.
Önemliydi...
Çünkü...
7 Haziran'dan günümüze kadar gelen süreç, Türkiye için adeta bir fetret devriydi. Tarihe kara bir not olarak düşecek dönem diyebiliriz. Her ne kadar ülke yönetim boşluğuna düşmese de böylesi kritik bir dönemde Türkiye'yi idare etmek kolay olmayacaktı. Kolay olmadı...
Bu sıkıntılı süreçte ekonomik, siyasi ve sosyal çözülmeler oldu...
Ekonomi bir anda tepetaklak oluverdi... Paramız döviz kurlarında hızlı bir düşüş yaşadı. Bu durum Türkiye'nin hem iç piyasasına hem de ihracatına doğrudan yansıdı...
En önemli sorun da Türkiye'nin kendi içinde yaşadığı sosyal çözülmelerdi. Ne yazık ki, bu dönemde terör olayları patlak verdi. 100'ün üzerinde şehit haberi ile yüreklerimiz dağlandı...
Siyaseten de çözülmenin yaşandığını söylemek yanlış olmazdı. Çünkü özellikle vurgusu yapılan 'milli irade' ortaya koyulmuş ancak bir türlü tecelli edememişti. Hükümetin kurulabilmesi için ortaya koyulan çabalar da siyasi partilerin anlaşmaya varamaması nedeniyle sonuçsuz kalmıştı.
Ve nihayetinde tek çözüm yeniden seçime gitmekti. Ülkeyi böylesi zor bir dönemden kurtarabilmek için en kısa zamanda seçim yapılmalıydı.
Bu seçim aslında bir referandum niteliği taşımaktaydı. Halk sandığa, 'Tek partili dönem mi, yoksa koalisyon mu?' sorusunu kendisine sorarak gitti.
Bu sorunun yanıtı ise hiç tereddütsüz, tek partili hükümet oldu...
7 Haziran'ın Türkiye'ye verdiği büyük mesajlar vardı. Hem yönetenlere, hem de yönetilenlere verilmiş büyük bir mesaj...
Sokaktaki sıradan vatandaş, 7 Haziran seçimleri ile kendisini yönetecek olanların adeta kulağını çekmiş ve 'İşini iyi yap, ne beni mağdur et, ne de bu ülkeyi' demişti.
Ve yine aynı dönemde yönetilenler de yönetenlere bir mesaj vererek, 'Ey yönetilenler, bizler yönetenler olarak dersimizi aldık. Şimdi ezber ediyoruz. 1 Kasım'a kadar ezberimizi tamamlayacağız. 1 Kasım'da sen üzerine düşeni yap. 2 Kasım itibariyle de biz üzerimize düşen vazifeyi yerine getirelim' mesajıydı bu...
Sonuç ortada... Alınan mesajlar da...
Yönetenlere, yönetme yetkisini verecek olan halk, üzerine düşen vazifeyi ziyadesiyle yerine getirdi. Ziyadesiyle diyorum çünkü, bu kadar büyük bir katılımı, AK Parti'ye bu kadar büyük desteğin verileceğini hiç kimse kestirememişti.
Şimdi sıra yönetilenlere geldi.
Verilen sözlerin hiçbiri unutulmadı. Yönetilenler, yönetenlerin verdiği sözleri tek tek kayıt altına kaldı. Şimdi Başbakan Davutoğlu'nun önderliğinde yeniden dirilme, ülkeyi müreffeh, yaşanabilir ve büyük bir Türkiye haline getirme zamanı.
Alınan sonucu kısaca irdeleyecek olursak, bütün partilerin azdan az, çoktan çok vererek AK Parti'yi desteklediğini ve tek partili hükümeti kurabilmeye en yakın parti olan AK Parti'ye bu yetkiyi el birliğiyle verdiğini söyleyebiliriz.
7 Haziran'da ve 1 Kasım'da alınan oylara bakıldığı zaman ne demek istediğimiz daha açık ortaya çıkacaktır. Oyu az olan da, çok olan da bir miktar AK Parti'ye verdi.
Etkiyi ortaya koyduk, yetkiyi verdik şimdi dört gözle bekliyoruz.