Yaklaşık 7 milyon çalışanı ve dolaylı olarak bütün ülke ekonomisini etkileyecek olan asgari cüreti belirleme dönemini yaşıyoruz.

Rutin, bu yıl biraz bozuluyor. Koop-İş üyesi, Adalet Bakanlığı’nda büro çalışanı ve iki çocuk annesi Özgül Yardımcı da komisyona çağrıldı. Kendisi asgari ücretle çalışıyor ve eşi de şu an işsiz. Komisyon tarafından dinlenecek. Gerçek yaşamdan komisyona, çoğunluğun sesi olacak. İyi bir gelişme.

Evli asgari ücretli, ekonomi biliminin göz ardı ettiği alanından bir kişi, asgari ücret ile geçinmenin sihrini anlatacak.

Aslında asgari ücretin amacı, verilebilecek en asgari ücreti tepsi etmektir.

Ama uygulamada asgari ücret baz ücret ve genel olarak kullanılan ücret olmaktadır.

İşçi ve işveren yıllardır bu komisyonda tam bir tiyatro oynuyor.

Ücret üzerinde bir pazarlık yapılıyor.

İşverenin korkusu düşük ücretliyi kaybetmek, çünkü işçiliği maliyetin önemli unsuru olarak görüyor. Mümkün olabildiğince ucuz işçilikle üretim yapmak uğraşıyor. En kolay yöntem olarak ise işsizliğin yoğun olduğu bir ülkede işçiyi ‘’dışarıda işsiz çok’’ sopası ile korkutmak oluyor.

İşçi temsilcisi sendikalar da ne koparabilirsek kar düşüncesi ile çalışıyor.

Bu sistem; işçiliği ucuzlatan ve önemsizleştiren bir döngüden başka bir şey değil.

İşveren ve işçi sendikası sadece rakamların muhasebesi ile kazancın peşinde.

İkisinin de yaklaşımının ekonomiye katkısı çok az ve sığ bir bakış açısına sahip. Gelişmekten ziyade, parasal kazanç güdüsüne sahip bir davranış.. Bu kazançlar da son model araçlar ile gayrimenkul bir lüks yaşama gidiyor.

Politika olarak da yıllardır ucuz işçilikle yabancı yatırımcı davet ettik. Ürettik. Fabrikalar kurduk ama bir türlü dünya çapında bir stratejik marka üretemedik.

Emek, verimlilik ücret ilişkisini gelişme sistemi üretecek şekilde formüle edemedik.

Fasondan ve kopya üretimden kurtulamadık. Çünkü tasarım, proje ve AR&GE kaliteli insan kaynağı demek.

Yüz yıllık şirketlerimiz bunun için dünya çapında ciddi değer üreten markalar olamıyorlar.

İşçi kariyerini, performansı ve verimliliği yönetebilecek insan kaynakları ile çalışmıyoruz.

Personel devir hızımız çok yüksek.

İşinden mutlu olmayan çalışan sayısı çok fazla. Biri çıkıp şöyle derse şaşmamak lazım: “İnsanı memnun etmek kolay mı?” Bu ucuza kaçan bir bakış açısı. Savunma amaçlı olup çözüm için gayret etmeyecek bir bakış açısı. Yapıcı değil.

İşyerinde mobing seviyesi de oldukça çok yüksek.

Dışarıda iş arayan işsiz ordusu gezerken işveren istediği çalışanı bulamıyor.

Çalışan kariyer planlaması yapamıyor.

İşveren de bir türlü istediği elemana ulaşamıyor?

Neden?

Bir işveren bir OSB Bölge müdürüne biz kalifiye eleman bulamıyoruz. İstikrarlı çalışana ulaşamıyoruz diye dert yanıyordu.

Bölge müdürü ne maaş veriyorsunuz? Diye sorunca, cevap; Asgari ücretti.

Olaya sadece ödenen para olarak bakılıyor. Düşük ücret ucuz üretim.

Oysa doğru bütçe, doğu proje, doğru insan kaynağı ve doğru organizasyon ile çalışarak belki de 10.000 TL ödenen bir çalışanın asgari ücret ile çalışana kıyasla çok daha düşük maliyetleri ele edip çok daha büyük değere sahip mal ve hizmet üretilebilir. Gelişmiş şirketler bunu yapıyor.

Maliyet düşüklüğü gerçekten düşük ücretle mi elde edilir yoksa kişi başına üretimi arttırarak mı?

Bu soruyu gerçekten doğru ve samimi bir şekilde sormak gerekiyor.

Bence asgari ücret komisyonundakiler, ücret belirleme dönemi dışında sürekli çalışıp “İşçi başına verimliliği nasıl arttırırız?” sorusunun cevabını arasalar bu konuda kesinlikle daha iyi çözümler üretilebilir.

Mesela işveren neden üniversitelerle koordineli çalışmıyor?

Niye üniversiteler, meslek yüksek okulu ve meslek liseleri çalışma hayatına yakın olmak için istekli değiller?

Bu sorunları düşünüp çözüme yönelik projeler üretilmeli.

Meslek lisesi, Meslek Yüksek Okulu ve Üniversiteler son zamanlarda iş hayatına yakınlar ama halen çok yetersiz?

Peki, çalışanlar için ne yapmalı?

Özellikle işçi sendikaları; çalışanları kalifiye hale getirecek meslek içi eğitimleri çoğaltmalı ve işletmeler ile eğitim kurumlarını bir araya getirecek projeler yapmalılar. İnsan kaynağımızı, işverenin ihtiyaç duyduğu kalifiye standartlara ulaştıracak meslek içi eğitimleri yoğunlaştırmalılar. Bu yönde ilgili organları harekete geçirmeliler.

Teşvikler verilirken personel devir hızı, kişi başına verimlilik gibi ölçüler de kıstas olarak ilgili kurumlara önerilmeli.

İşverenler, ucuz ve düşük ücret yerine verimliliği arttıracak personel politikalarına yönelmeli.

Gerçek manada ilkeler ve ölçümlere dayalı performans değerlemesini yaygınlaştırmalı ve genel işveren politikası haline getirmeliler.

Özellikle duyduğu, gördüğü anlık izlenimlere veya dedikodulara göre personel değerlendirmelerini bırakmalılar.

İşçiyi sadece ödediği para ile değerlendirmemeli. Aynı zamanda işçinin kendisine ne kazandırdığını da doğru ve samimi bir şekilde değerlendirmeli.

Öyle çalışanlar var ki işletmelerine ve kurumlarına ücretlerinin onlarca katını kazandırmalarına rağmen, konu gelirlerine geldiğinde işletmeler gerekeni yapmak konusunda isteksiz davranıyorlar.

Eğer doğru performans değerlendirmesi yapılırsa çalışmayan ve kaytaran da ortaya çıkacaktır.

Asgari Ücret tespit komisyonu öncelikle verimliliğin peşinde olmalı.

Düşük ücret değil verimlilik maliyeti düşürür.

Hatta bu komisyonun adı Asgari ücret tespit komisyonu değil; İnsan Kaynakları Verimlilik, Emek ve Ücret değerleme komisyonu olmalı.