Mekke-i Mükerreme'de heyecan gittikçe artıyor, Hacı Adaylarını yavaş yavaş Arafat heyecanı sardı. Siz bu satırları okurken biz Arafat meydanında bir Müslümanın ulaşabileceği en değerli bir hazineye sahip olmuş olacağız ki o da Arafat'ta bulunabilmek! Arafat Hac İbadetinin en önemli rükünlerinden birisidir. Zira Peygamber Efendimiz “Hac Arafattır” (Müslim, İman 95)buyurmuştur. Hacc'ın ana gövdesi ve en büyük sütunudur Arafat! Ma'rifetmasdarından türetilen bir isim olup“tanımak, bilmek” anlamlarına gelmektedir.  Zilhicce'nin 9. günü tüm hacılar bembeyaz örtülere bürünerek Mescid-i Haram'a yaklaşık 25 km olan Arafat meydanına doğru yola çıkar. Arafat meydanı sanki mahşer alanıdır. Arafat'a gidenler cennetini kaybetmiş, günaha dalmış Hz. Adem ile Hz. Havva misali günahlarını itiraf edip Allah'tan af dilemeye giderler ve orada acziyetlerinin farkına varırlar. ARF kökünden gelen Arafat insana arif olmayı ve marifete ulaşmayı öğretir. İnsan önce kendi aczini ve Allah karşısında bir hiç olduğunu, küçüklüğünü, eksikliğini, Allah'a muhtaç bir varlık olduğu, O'nun izni olmadan nefes dahi alamayacağını kısaca Allah'a karşı borçlu olduğunu öğrenir. Arafat'ta insan, Allah'a karşı sorumlu olduğunu, iman ve amel olmadan sahip olduğu malı, serveti, evladı ve kabilesinin kendisini kurtarmaya yetmeyeceğini anlamış olur.  Kabe'den ayrılarak Arafat düzlüklerine koşan insan artık dünyalık her şeyden uzaklaşmış, evlatları ve çocuklarını unutmuş insan selinin yaşandığı o mekanda yalnızca kendi günahları ile baş başa Rabbine karşı niyazdadır. Günahları gözünün önüne geldikçe gözyaşları sel olur akar. Ayakları yalın, başı açık, kefenini sırtına giyinen Hacı en değerli vakitte en faziletli mekandadır. Acaba ben de affedildim mi diye düşünmenin dahi günah olacağı o mübarek vakitte kişi kibirlenmenin ve büyüklenmenin boş olduğunu orada bulunan tüm insanlar gibi sıradan tanınmayan bir yabancı olduğunun farkına varır. Kendisiyle yüzleşir, başkalarına karşı temiz görünmeye çalıştığı maskesini çıkarır, kendisini tıpkı kabirden kaldırılmış ve Allah'ın huzurunda hesap vermeyi bekleyen herkesin kendine yetecek kadar derdinin olduğu o günde bulur ve Allah'a söz verir “Yazıklar olsun bana; Mahşere doğru akıp giden şu hayatın anlamını anlayamamışım” der!

Arafat'ta insan manen savaş halinde olduğu için seferin devamlılığından dolayı tıpkı Peygamberimiz gibi öğle ve ikindi namazlarını cem eder. Öğle Namazından sonra hayatının en önemli dakikaları başlamıştır artık! Vakfeye durma zamanı gelmiştir. Arada perde yok, doğrudan dua ve niyazlar Yaradan'ın katına yükselir. Arefe günü gözyaşlarıyla Arafat topraklarını ıslatan hacıların istekleri bir bir Allah'a ulaşır. Ömrünün en kıymetli zamanıdır o anlar, “sen iste kulum; istediğin verilecektir” açık çekine karşılık hacılar önce Allah'tan günahlarının affını isterler. Adem babamız ve Havva anamız gibi “Rabbimiz biz nefsimize zulmettik eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen tamamen kaybedenlerden oluruz” (A'raf 23) duası bir kez de hacıların dilinden Arafat düzlüğünde yankılanacaktır.  Vakfe'ye Durmak; Duruşunu düzenlemek demektir. Ey insan sen nerde duruyorsun; Allah'ın yanında mı yoksa nefsinin ve şeytanın yanında mı? Peygamberimiz Hz. Muhammed'in safında mı yoksa Ebu Cehillerin safında mı,  gittiğin yol cennete mi yakın cehenneme mi yakın? Arafat'ta Allah'ın huzurunda dünyada durduğun yeri ve arkasından gittiğin insanların Allah ile ne ölçüde irtibatlı olduğunu bir kez daha gözden geçireceksin. Eğer Arafat'ta Allah'ın huzurunda, “senden başka kimseye kul olmayacağım, sana hep böyle kulluk edeceğim” diye bel bağlayıp yüce divanda göz yaşı döküp, memleketine geldikten sonra hâlâ bir takım kör bağnazlıktan dolayı Allah ve peygamber düşmanlarının yanında duruyorsan, eğer Arafat'tan aldığın elektriği memleketine taşıyamayıp, durduğun yeri bilemiyorsan, feraset ve basiretin yoksa Arafat'ta boşuna durmuş olursun.

Arafat niçin bu kadar önemlidir. Arafat bir milattır; İnsan hayatında Arafat öncesi ve Arafat sonrası olmak üzere Vakfeyle birlikte büyük bir değişim ve dönüşüm yaşandığı müstesna mahaldir. Zira Vakfeye durma;  Yüce Yaradan'ın huzurunda ahdine vefa gösterme yeridir. Elest Bezmi'ndeki verilen sözün arkasında olduğunu bildirmektir. Yine o yolda yürümeye kararlı bir duruşu göstermekle birlikte önceki yaşantıdaki yanlış duruşlardan dolayı da Allah'tan af dilemektir.  Affedilmediğim sürece o kapıda sarsılmadan, umudu kesmeden durabilmektir, tüm günahlara rağmen o kapının eşiğinde kabul edilinceye kadar beklemektir. Zira o kapıda bekleyenlere ve hatalarından dolayı pişmanlık duyanlara o kapı her daim açılacaktır. Yeter ki İblis gibi günahlarımızda ısrarcı olmayalım Adem babamız gibi gelin itiraf edelim; duygularımıza yenildik diyelim, nefsimize kandık diyelim, dünyalıklara esir olduk diyelim. Dünyadaki mahşerin provası Arafat'ta kendimizi hesaba çekelim, duruşumuzu gözden geçirelim ki huzura çağırıldığımız Ruz-i mahşerde mahcup olmayalım. Bu hayatın başka telafisi yoktur. Unutmayalım hayat bir kez yaşanır, hayatın geri dönüşü yoktur. Rabbim Arafat'ta kendi eksiklik ve kusurlarını görebilmeyi, orada kendisi, ailesi anne-babası, tüm Müslümanlar ve memleketten dua isteyen herkes için dua edebilmeyi bizlere nasip eylesin. Bizimle dua gönderen herkesin dualarını yanımda Arafat'a götürüyorum. Selam ve dua ile!