İletişim halinde iken birbirimizi anladık deyip de anlamadığımız ne çok anlar olmuştur.

Bunun en bariz örneğine okullarda şahit olduk. Hatta bizzat anladık deyip de anlamayanlar arasında kendim de varım.

Ne kadar ilginç; anlamadım desek hocamız bir daha anlatacak ama ortam gereği, yetiştiriliş tarzımız,  belki de kültürel yapımız, mahcubiyet korkumuz bizi o anda anlamadım, bir daha anlatabilir misiniz özgüveninden alıkoyuyordu.

Üniversitede Özdemir Akmut hocamız, Allah rahmet eylesin  sınıfta bir kişi bile anlamasa bu konuyu geçmeyeceğim derdi. Öyle ki; bir dersimizde bir arkadaşımız bir konuyu 5 kez tekrar ettirmişti. O anlamadım diyen arkadaşımızın özgüvenine hayran kalmıştım. Belki de,  ‘’almadım bir daha anlatabilir misiniz? ‘’ sorusu ile Özdemir hocamızın o tavrı ve o arkadaşımızın tekrar tekrar soru sorması;  bu tip iletişim biçimini geliştirmemize, katkı sağladı.

Gerçekten anlamak çok değerli bir eylem…  Anlamak için dinlemek, iletişim halinde olmak büyük bir zenginlik.

Çevremize bir bakalım.  Eminim siz de fark edeceksiniz, iletişim bozukluklarının çok büyük bir oranında dinlemeyen, dolayısıyla anlamayan insanların çokluğu dikkatinizi çekecek.

Hatta öyle haller var ki;  senin ne dediğinden çok, senin niyetini sen ifade etmeden okuyup ona göre cevap hazırlayan insanların varlığına şahit olacağız.

Hatta senin cümlenden yola çıkıp, konuşmanın bitmesini beklemeden cevap vermeye çalışan insanlar az değil…

Neden böyle yapıyorsun dendiğinde unutmadan söyleyivereyim dediklerini sizler de duymuşsunuzdur.

Anlama eylemi, dinleme eyleminin düzenli yapılması ile olur. Oysa biz dinleme eylemini bile çoğu zaman tamamlayamıyoruz.

Çünkü anlama niyetimizde samimi değiliz.

Eğer anlama niyeti ile bir insan yaklaşsak eminim çoğu zaman onun ne demek istediğine gerçekten konuşmasa bile tavrından yaklaşımından vakıf olacağız.

Cümlenin tamamını dinlemek, nezaket zenginliğine dönüşecek.

İnsan anlamak amacı ile yaklaşırsa, kedinin tavırları, miyavlaması, köpeğin davranışları havlaması, atların tepkileri, bitkilerin halleri hatta çevremiz manalara bürünmüyor mu? Eminim hepimizi hayatında bu mana zenginliklerine dair anılar vardır. Kimimiz daha sık kimimiz tesadüfen de olsa bu mana zenginliklerine şahit olmuşuzdur.

Hatta bu anlam zenginliklerinden mutluluğumuzun depreştiğine de şahit olmuşuzdur. Kimimiz bu anı sürekli kılmak için çabalarız, kimimiz için bu haller tesadüfen karşılaştığımız mutluluklardır.

İnsan anlayınca kendini sorumlu da hissediyor. Çünkü anlama insanın bilincini de harekete geçiriyor. İnsan bildiğinden sorumlu…

Kedinin acıktığını anlayan insan ona yiyecek verme sorumluluğunu yüklenir.

Susuz bir fidanı anlayan insan sulamak ister. Ya da sulamalı.

Anlamak insanın empati kapasitesini de zenginleştirir.

Öyle ki empati hallerinde anladığımız mana içinde yerimiz varsa, düşüncemiz, halimiz, davranışımız yer alıyorsa mutlu olmaz mıyız?

Düşüncelerin fikirlerin bir birini takip ettiğine şahit olmak, mana âleminde buluşmak zenginleşmek değil midir?

Birisinin düşüncesinde, duygusunda, ruhunda, fikrinde yer aldığımızı anlayarak kendimizi daha değerli hissederiz.

Bel ki de anlaşılmanın beklentisinden, anlamanın marifetine ulaşarak daha mutlu olamaz mıyız?

Ve insan anlayarak yaşadığında bu mutluluklara vakıf olursa onu kaybetmek ister mi?

Elbette istemez. İstememeli diye düşünüyorum.

Anlayarak çevremizle iletişimi derinleştirip geliştirebiliriz. Hatta başka mana boyutlarında buluşulabilir. Anlam eylemi başladıktan sonra kimse eski kendisi değildir artık.

Anlayarak ve anlaşılarak insan başka bir mana halinin üyesi olmuştur artık.

Hayaller, düşünceler, fikirler, duygular yeni halle yeniden şekillenir.

Anlamak bu kadar güzel bir halse, ve bu kadar değerli ise insan neden anlamaz? Anlamak için gayret etmez.?

Bence bütün sır, insanın alışkanlıklarında.

İnsan bildiklerini doğru kabul ettiği sürece bilmediklerini öğrenmekte zorluk çeker.

İnsanın bildikleri doğru olabilir ama daha çok bilmediklerinin içinde saklı olan doğrularla gelişir.

Belki de kolay geliyordur. Anlamak sorumluluk gerektirir.  Anlayan insan iradesini de anladığı ölçüde harekete geçirmeli.

Oysa öğrenilmiş doğrularımız bizim çoğu zaman düşünmeden, muhakeme etmeden yaşamamızı sağlar. Kolaydır.
O zaman da dünyamız bildiğimiz büyüklüktedir. Daha doğrusu anladığımız kadar yaşamın manasına vakıf olabiliriz.