Toplumun alım gücü bu kadar düşmüşken, ardı ardına yapılan zamların şokunu nasıl atlatacağız? Bilmiyoruz… mayıs ayında enflasyonda sert düşüş olacağı bekleniyordu ya veya öyle söyleniyordu. Birkaç gün sonra açıklanan rakamları göreceğiz. Ülkemiz hiç bugüne kadar enflasyonda bu rakamları görmemişti. Nereye gidiyoruz hangi yoldayız bilen yok.

İnsanların geliri hayal bile edilemeyecek kadar düşmüşken neyin zam furyasını yaşıyoruz? Bilen varsa söylesin. Üstelik bu neyin çözümü olacak bir açıklaması olsa toplum buna da katlanacak.

Perakende fiyatları yirmi dört yılın zirvesine çıktı. Türkiye’nin risk primi rekorlar kırıyor. Çalışanın bu ülkenin ekonomisinden aldığı pay %40 tan % 30’a düşmüş. Üstelik bu açıklanan rakamlar maaşlara yapılan zamlardan sonra açıklanan rakamlar. Düşünebiliyor musunuz gelirinizin dörtte bir düşmesi ne feci bir şey… üstelik bunlar TÜİK rakamları. Çalışanın halinden anlamadıkları gibi, nasıl yaşanır gibi bir durum hiç dertleri değil.

Çözüm üreteceklerini beklediklerimiz toplantıları gece yarısı yaptıkları gibi, çalışma bakanının 1 Mayıs’ta emeklilerimizi ve asgari ücretle çalışanlarımıza müjde vereceğiz açıklamasından bir ay geçti hala ses yok. Cumhurbaşkanı bu ülkede hiç kimse aç değil, yalan söylüyorsunuz derken acaba bir mahalleye ya da halkın arasına girip “ne istiyorsunuz?” dedi mi? Türkiye’nin yerli milli enflasyonu diye bir açıklama yapıyor akademisyenler. Üniversitelerin değerli ekonomi profesörleri. Öte yandan muhalefet liderleri, diğer partilerin başkanları bütün bunların sebebi Erdoğan’dır açıklamaları yapıyorlar. Vatandaş yöneticilerine inanmak istiyor. Ancak annelere tencere kaynattırmayan yokluk, babaları evlatlarına mahcup eden yokluk, bunlar bu ülkede yaşanıyor. Bu ülkede acıkmamak için daha çok su içtiğini söyleyen çocuklar var. Onların sesini kim duyacak? Bizler o çocukların vebalini nasıl taşıyacağız?..insanca yaşamak herkesin hakkıdır.

İşsizlik rakamları artık daha farklı hesaplanır oldu. Öyle ki sığınmacılar, yasadışı göçmenleri da bir kenara bırakarak konuşsak bile eğitimli gençlerin nerede bir iş ilanı varsa oraya başvurmasını ve karşılığında bir hiçliğin çukuruna düşmesini açıklayacak bir Allah’ın kulu yok. Öyle ki artık gençler aile olmak için atacakları adımları bile atamaz oldular. Çünkü hem işsizlik hem artan ev kiraları onları çıkmaz sokağın ortasında bıraktı. Başvurdukları iş ilanlarının sayısını artık kendileri de unutmuş durumdalar. Sonrasında çok bilirkişiler yaptıkları açıklamalarda iş beğenmeme durumunu öne sürüyorlar. Zira biliyorlar ki, sizin olmadığınız yerde bir başkası mecbur kaldığı için çalışacak. Yani hiç kimse ben bu iş yeri için gerekliyim diyemeyecek. Yerinizi dolduracak birilerini bulmak hiç de o kadar zor değil…

Bundan 20-30 yıl öncesine göre gençler daha eğitimli ve donanımlı. Ancak iş beğenmiyor denilen gençler yasa dışı çalışmayı kabul etmedikleri için işsizler. Binlerce gencin ortak sorunu bu ve sayısını hatırlayamadıkları başvurulardan cevap bekliyorlar. İşsiz sayısı on milyonu geçti ancak sendikaların yaptıkları açıklamalar rakamların daha yüksek olduğunu söylüyor.

Atanamayan öğretmenler, özel eğitim kurumlarında asgari ücretle çalışmaya zorlanıyorlar. Nereyi tutarsanız tutun elinizde kalıyor. Çünkü salgın döneminde de birçok kişi işten çıkarmalar sonucu işsiz kaldı. Salgın bitti ama onlar hala işsiz.

Kira artışlarına yeni bir düzenleme getirileceği açıklanmıştı. Ne yazık ki açıklamaları yapan bakanların da kafası karışık ki henüz bir düzenleme yapılmadı. Asgari ücretle yaşamaya çalışan birinin iki bin beş yüz lira kira verdiğini düşündüğünüzde, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamadığını görüyorsunuz. O zaman “maaşlara yaptığımız iyileştirmeler ortada” diye yapılan açıklamalar anlamsız ve acımasızca oluyor.

Bu ülke asla açlığı tartışmaması gereken bir ülkedir. Bu ülke yaradan tarafından, tabiat tarafından ödüllendirilmiş bir ülkedir. Kan ekseniz can biter. Fakat bugün geldiğimiz noktada buğdayımızı dahi üretemez duruma gelmişsek ve açlığı tartışıyorsak, o zaman başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmemiz lazım. Biz neyi yanlış yaptık?...